gamyun.net'i doğru görüntüleyebilmek için tarayıcını güncellemelisin, güncelleyemiyorsan başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsin.

BLOG

Ben Geçen Gün Çok Salak Bir Çocuktum

27 Haziran 2012, 10.54
A- A+

 Geçenlerde düşündüm de, ben hakkaten çocukken çok salakmışım. Çocuklar biraz safçadır ya da ça’sı fazla bildiğin saftır, düz mantıktır. Ahm, hımmpss, heh (ataya styla) ben de öyleydim işte.

Kronolojik sırayla değil kırolojik sırayla yazacağım aklıma gelenleri.

İlkokuldaydım, kuzenimin kolunun çıktığının haberi eve bomba gibi düşmüştü. Tamam abarttım bomba gibi düşmedi, normal bir olaymış gibi anlatıldı. Ama her ebeveyn gibi, onlarda bu olaydan benim ders çıkartmam için akıl verir nitelikte konuştular olayı anlatırken. Bak kuzeninin kolu çıkmış, sen de yerinde durmuyorsun, senin de kolun çıkar ona göre tembihleri altında (annem değil, adeta daha o yıllarda trapper blogu gibiydi o konuşma, mesaj kaygılı :)), ben çocuk aklımla, insanın kolunun nasıl çıktığını, çıktığında nasıl taşıdığını ve yerine nasıl takıldığını düşünmekle meşguldüm. Aklımdaki kare de şöyleydi; Kuzenimin kolu çıkmış omuzun ordan, oyuncak bebek gibi düşünün işte, tamamen çıkmış, vücuttan bağımsız ve doktora giderken o kol, diğer elde taşınıyor :) Gülme, ne gülüyorsun, çocuktuk işte. Sonra sonra kolum, bileğim, ayak orta parmağım çıkınca anladım, nasıl çıktığını uzuvların ve nasıl yerine takıldığını. 

Ayak orta parmağım nasıl mı çıktı? Sadece o değil ki, ayak yüzük parmağımı da çıkarttım ben. Evde içi sünger, dışı meşin topla maç yaparken, Metin-Ali-Feyyaz’ın Metin’i olarak tam meşin yuvarlağı çatala gönderecekken, ufak bir hatayla, ayağımı, evdeki 145 yıllık ahşap mobilyanın köşesine vurdum ve ayak parmaklarımı çıkarttım, hem de iki kez.

Yine ilkokuldayım, 1 veya 2. sınıf. Özenli şekilde defterimi karalıyorum tamamen gelişi güzel. Aniden annem odama giriyor, dersini mi yapıyorsun sorusuna karşı bir an kalakalıyorum. Çek bakiyim elini napıyosun öyle sen demesiyle, defterin 2 sayfasının baştan aşağıya, sağdan sola, dairesel ve düz çizgi şeklinde sadece karaladığımı görmesiyle, bu ne sorusu arka arkaya geldi. Hemen flashbak yapıyorum beynimde. 

Ders yılının başındayız, öğretmenimiz yazdırıyor; 3 ortalı kareli defter, 4 ortalı çizgili defter, 1 tane güzel yazı defteri, 1 tane müzik defteri, 1 tane resim defteri bilmem kaç cm, 1 de karalama defteri alın. O zamanlar vardı, kırtasiyede, bazı defterlerin ön sağ alt tarafında “karalama defteri” yazardı. Öğretmenin bunu neden aldırdığını anlamasam da, elimdeki listeyle kırtasiyeden, tüm istenenleri almıştım. Diğer defterlerin ne işe yarayacağı çok açıktı, Tükçe, matematik, sosyal bilgiler defterleri. Karalama defteri de olsa olsa, karalamak için alınmıştır, adı üzerinde zaten. Onun için o gün oturmuş, karalama defterini karalıyordum, tek yaptığım, defteri amacına ve adına layık şekilde kullanmaktı. Şşşttt, sana diyorum, bunu okuyunca içinden “hakkaten salakmışın deme”, çocuktuk işte.

Bu sefer ilkokul 3 teyim bunu net hatırlıyorum. O zamanlar dershane kavramı ilkokullar için daha çok yeni ama dershaneye gidip gelmişim ve evde kimse yok. Sobalı ev ve aylardan kış. Yakmam lazım, doldurdum odunları, araya sıkıştırdım gazete kağıtlarını, belki bütün bir milliyet gazetesini yakmışımdır ama bir türlü odunları tutuşturamadım. O an aklıma, balkonda gaz olduğu geldi, bir kaç kez görmüştüm annem de öyle yakmıştı. Gittim ufak bi torba buldum. Torba da, annemin parizyen çorabının mavi renkli torbası. Vardı ya hani reklamları, “Müjde müjde sizeee, Parizyen’den (Beşiktaş’tan) müjde size, zarif sağlam esnek goller, güzel goller, müjdeeee”.... aklım Beşiktaş tribünlerine gitti. 

Gittim balkondan o torbanın içine bi şekilde gazı doldurdum. Ve artık iş, son noktaya kalmıştı, bunu odunların üzerine dökecek, sonra kibriti yakıp atacak ve sobayı yakmayı başaracaktım. Ancak unuttuğum ve gözden kaçırdığım çok önemli bir detay vardı, onu da sonradan farkettim. Sobanın kocaman kapağını açtım, mal gibi kafam tam sobanın üzerinde olacak şekilde odunlara bakarken, gaz dolu dorbayı serbest düşüş şeklinde odunların üzerine bıraktım. Bıraktım ama daha 5 dakika önce 20-30 sayfalık gazete kağıtlarının halen için için yanar vaziyette olabileceğini ve onların, göktüğüm gazı bir anda parlatabileceğini ve benim o an mal gibi duran suratıma doğru patlayıp, saçlarımı ve kaşlarımı yakacağını nerden bilebilirdim,  daha çok küçüktüm, el kadar bebeydim, sabisübyan bir şeydim. Tabi bi an ne yapacağımı şaşırdım. Hemen telefona sarıldım ve ağlayarak, babama şu cümleyi kurduğumu hatırlıyorum; 
- Babaaaa, böhüüü, baba benim saçlarım, kaşlarım zenci gibi oldu
- Nasıl oldu oğlum? Naptın, ağlama, anlat.
- Oldu işte, zenci gibi oldu böyle kıvır kıvır, yandılar...

Bu sefer ilkokul 2’deyim, saçlarım henüz zenciler gibi kıvır kıvır değil. Bayram sonrası, elimde bir sürü kızkaçıran, torpil, füze kalmış. Mahalledeki çocuklarla oynuyoruz, atıyoruz birbirimize. Bir kaç tane kız kaçıranın fitili düşmüş, elimizde kalınca, bi tane Zafer diye çocuk vardı, Piç Zafer. İşte hep onun yüzünden oldu nolduysa, yaşı da bizden büyük. Dedi ben ne yapacağımızı biliyorum, biz 5 salak bunun etrafına toplandık; “Şimdi bu kız kaçıranların, torpillerin ve füzenin içindeki barutları çıkartıcaz, tek bir yere dökücez, sonra da yakıcaz”. Süper fikir lan dedik, nesi süperse. Döktük hepsinibi güzel, etrafını da taşla ördük neye yarayacaksa! Zafer tam çıkartmış kibritle barutu tutuşturacakken, durun dedim, bunlar benim kız kaçıranlarım, o zaman bunları tutuşturma şerefi de bana nail olmalı. O yaşlarda böyle konuşuyorum ben, “ bu şeref, bana nail olmalı, filhakika” filan diye :) 

Neyse, 3 sınıfta sobanın üzerine kafamı mal gibi tutuşumun nedeni aslında buradan kalmaymış, bu olaydan akıllanmamışım ki, sobayı yakarken de kafamı tehlikenin üzerinde tutmuşum. Kibriti aldım elime, barutun dibindeyim ve kafam halen mal gibi barutun 40-50 cm uzağında 90 derece açıyla. Kibriti yakıp baruta atmamla, paooouuufff diye bir ses (sessiz gaz çıkartma gibi düşünün –yusuf-) ve acaip yoğun beyaz bir duman çıktı. Biz patlama beklerken böylesine sönük bir son herkesi şaşırttı ama asıl şaşırtan benim durumumdu çünkü ellerim ve yüzüm resmen yanıyordu. 

Yanıyordu ama ateşten değil, gözükmeyen birşeyden yanıyordum. Kabarmıştı suratım ve ellerim. Yine ağlayarak babama gittim :) Babam halimi bi gördü, ellerim ve suratım kıpkırmızı benek benek. Tabi diyemedim kızkaçıranların barutunu yaktık baba diye, dedim ki; “Arı kovanını kurcaladım arılar saldırdı, soktu”. En mantıklı sebep buydu çünkü daha önce bi kaç kez arı soktuğunda aynı böyle küçük kırmızı şişikler olmuştu. Şimdi aynısından onlarca vardı ve bunu bir tek arılar yapabilirdi :) 

Babam kaptığı gibi beni aile doktorumuz Yusuf amcaya götürdü. Girdim içeri anlattım, dedim böyle böyle. Artık nasıl bi hikaye anlattıysam, arı kovanını nasıl buldum nerde buldum naptımda arılar kızdı epey detaylı anlattım. Tamam çocuğum sen çık dışarda bekle dedi. Hiç unutmuyorum, bekliyorum kapının ardında ama diyorum içimden de, ulan ya yemediyse ki, yememiş, çünkü şöyle dediğini duydum; “Valla Ahmet bey, çocuk arı soktuğunu söylüyor ama bu pek arı sokması değil gibi”. İşte ben bu sözü duyduğumda kopuyor ve ağlayarak odadan içeri giriyorum, valla bilseydim yapmazdım, Piç  Zafer yüzünden oldu diye gerçekleri dökülmeye başlıyorum.

Düşünün bunlar sadece ilk okul 1-2-3 deki salaklıklarım, bu kadar zaman da daha ne salaklıklarım vardır. Başka bir blog da devam ederim. Mesela, bisikletimi, lunaparkta çarpışan otolara binerken çaldırıp da, babama, senin iş yerinin arka bahçesinde arkadaşımla konuşuyordum, ön taraftaydı bisiklet, orda çalınmış diye yalan söyleyip yutttup, bi kaç ay sonra anne babaların da olduğu bir mecliste, aslında olayın öyle olmadığını, eğlence peşinde koşarken bisikleti salak gibi çaldırdığımı kendi ağzımla itiraf edişim var ama o artık başka bloga :)

Şimdi sıra sizde, siz anlatın bakalım, çocukluk salaklıklarınızı (trapper stayla).

Haha haaa, yok yav  anlatmayın, şaka yaptım. Banane sizin salaklıklarınızdan, benimkiler bana yeter :) Bu blogun sonunda siteyle ilgili hiç bir ip ucu yenilik yok. Önce başını sonra sonunu okuyanlar avcunu yalasın. Belki aralara bir şey sıkıştırmış olabilirim ya da olmayadabilirim, bilmiyorum, emin değilim. Kafam karıştı benim,  bu kafa karışıklığını ancak bi tatil giderir. Size oyunlarınızda bol şans, ben kendimi denize, güneşe vereceğim bir süre.

YORUMLAR

01 Temmuz 2012, 13.28

gmsn opum

son günlerde bende  sitemize yazılan  birbirinden güzel blog yazılarını okuma alışkanlığı oluştu bazı yazılar düşündürdü bazıları duygulandırdı bazıları güldürdü her yazıyı okurken haz duyuyorum  öncelik ile güzel blog yazıları bizimle paylaşan tüm üye arkadaşlarıma teşekkür ediyorum.

sizinde blog yazınızı okurken yine güldüm gülmemin sebebi benim 2005 doğumlu oğlum  sizin yukarda yazmış olduğunuz örneklerden  bazılarını şimdiden yapmaya başladı

aklıma şu geldi ?

acaba büyüyünce gmsn opumuz gibi başarılı olurmu ? diye hem güldüm hemde bu yazımı sizinle paylaştım.

tatilin keyfini çıkarın lütfen iyi tatiller.

                                                                                    alikopter_

Yorum yapabilmek için ÜYE GİRİŞİ yapmalısın