Dorian Gray’in Portresi hakkında birkaç kelam, naçizane…
02 Haziran 2021, 18.34 A- A+
Oscar Wilde, Dorian’ın güzelliğini Basil’in tablosu sayesinde fark ettiğini sık sık vurgulasa da aslında portre Dorian’ın içindeki kibri ortaya çıkarmıştır. Çünkü içeride olmayan hiçbir şey dışarıya çıkamaz. Öyle ki Dorian, tablodaki suretini bile kıskanmıştır, bu da onun her daim kendisine aşık olduğunun kanıtı...
Dorian’ın içindeki hayat ateşinin farkına varmasına Henry aracı olmuştur. Yani Dorian’ın ruhundaki leke Henry ile çoğalan sohbetleriyle beslenmiştir. Söylemeliyim ki Henry gibi düşünmesem de onun çoğu kez boş atıp dolu tuttuğu kışkırtıcı konuşmaları çok eğlenceliydi, İnsanın zihnini ele geçiren cinsten:) Dorian’ın yaşayabileceği en büyük melodram bence sevgilisinin intiharıydı fakat o Henry’nin dokunuşuyla bu duruma farklı bir açıdan bakıp rahatlamayı etti. ilk yetişkinlik yıllarına henüz girmiş bir erkeğin toyluğunun büyük etkisi vardı bunda. “Ağzından çıkan her kelime yalan olabilir ama tarzı samimidir” sözü, benim Henry için söyleyebileceğim bir söz olabilir. Oysa bu sözü Chesterton, sunuş bölümünde O. Wilde için söylemiş, iyi şans... “Sanatçı güzel şeyler yaratmalıdır ancak onlara kendi yaşantısından hiçbir şey katmamalıdır” diye düşünen Wilde’ın her detayını Henry’de gördüğümü de söylemekten kaçınmıyorum.
Yaşlandığında güzelliğini kaybedeceğinden çok korkan Dorian sembolik olarak ruhunu satmak anlamına gelen bir dilekte bulunur: "Kendisi hep genç kalsın, yaşlanan portresi olsun. Kendi güzelliği hiç lekelenmesin, tablodaki bu yüz tüm tutku ve günahlarının yükünü üstlensin..! Bu boyalı imge tüm acılarıyla kururken yeni yeni ulaştığı delikanlılığı ve tazeliği, olduğu gibi kalsın”
Ve dileği gerçekleşir. Yıllar ilerler ve Dorian, her türlü hazza yelken açıp , günahlarla yüklü bir hayat sürdürürerek genç görünmeye devam eder. Portre ise her günahla daha da çirkinleşir ve yaşlanır. Bir zaman sonra tablonun çirkin bir şeytandan farkı kalmaz. Böylece tablodan kurtulması gerektiğine kadar verir.
Doğaüstü gotik öğeler, Goethe’nin Faust’una da gönderme yapmış. Victoria Çağı İngiltere’sini gömerek Faust’u ters yüz etmiş. (O. Wilde’nın yasadığı dönem Victoria Çağı’dır.) O zamanlar katı ahlakçılık revaçtaydı. (Buna rağmen üst düzey tabakanın pek ahlaklı olduğunu söyleyemeyiz: Avam tabakasını cennet vaatleriyle kandırıp toplumsal egemenlik kurmaya çalışan hedonist bir anlayış hakimdi.)
Wilde bu romanı yazarak bu ikiyüzlülüğü açığa çıkarmak istemiş olabilir. (Wilde’ın iç gözlem yeteneğine hayran kalmamın altını da bu şekilde doldurabilirim.) Wilde’nın tek romanının Dorian Gray’in Portesi olduğunu hatırlarsak Victoria dönemini oldukça yeren bir kitap yazmış. 21. yüzyılda ruhları satan insanlar için Dorian Gray hala genç.
Kitapta eşcinselliğin ön plana çıkarılması yüzünden Wilde çok büyük tepkiler aldı. Hatta, hala tartışılan bir kitap bu. Ama bu kitapla dünya, edebiyat üzerinden ahlak kavramını bir kez daha sorguladı. Güzelliğin kadim bir maske olduğunu hatırlattı.
Kişiler üzerinde konuşmaya değer bulmuyorum. Ama yine de yazacağım: Dorian’dan hoşlanmamamın en önemli sebebi üslubuydu. Ben Dorian’ın sevgilisini büyük büyük incitip küçük küçük öldürmesini sadece oturmamış bir kişiliğin içinde affedebilirim. Her şeyi anlarım ama o “Sana, sanatın için aşıktım. Şimdi her şey bitti ve seni terk ediyorum.” cümlesini anlamak istemiyorum. Böylesi bir söylemi bana göre hiçbir erdemsizlik, kibir ya da hastalık karşılayamaz.
Henry Wotton’a gelelim: O bizim ID’imizle oynuyor. Tahrik ediyor. Bunu Dorian üzerinden yapıyor. Kendince oyun oynadığını düşündürse de aslında insanlar üzerinde kendini sınıyor. Dorian sırf bu yüzden Henry için mükemmel bir denek. Aslında tam olarak kötü şeklinde addedebileceğimiz bir yerde de değil. Sorgulatan, rahatsız eden, düşündüren bir akıl tutucusu.
Kitapta diğerlerinden biraz daha geride kalan Basil Hallward, Dorian’ın saflığına duyduğu aşk ve zaafla fırçası ışıldayan geleneksel bir karakter. Onun güzelliğinden bu denli etkilenme sebebi de bu saflık... Bu yüzden Dorian’ın yaşamak istediği hazları ve günahları yaşayıp kirlenmesini istemiyor.
Dorian Gray’in Portesi öyle özenle yazılmış ki çok leziz bir meyveyi tadıyor gibi okudum. Betimlemeler uzun ve yorucu olsa da oradaki herkesin yaşadığı mekanları görmüş gibi olmak heyecanlıydı.
YORUMLAR
Yorumunda neredeyse her türlü hakareti edip sonra da ''Küstahlık ile medeni tartışma arasındaki görgü eşiğini hiçe sayarak'' gibi bir cümle kullanman çok ilginç. Kelimeler ile dans ettiğini zannedip araya sıkıştırdığın hakaretler ile gayet tek dişi kalmış medeniyete sahipsin. Ama o tek diş de çürümüş ve kokudan dolayı sosyal mesafe kuralına gerek kalmadan uzaklaşmak istiyor insan.
Ayrıca şunu da belirtmek isterim, ''manipülasyonite'' gibi ,kelimelere kafana göre ekler takınca yeni kelime türetmiş olmuyorsun. Salsa yapayım derken çiftetelli motifleri sergilemekten kurtulamayan sonradan görmüşlere benziyorsun.
Ay şok oldum..şok şok şok...
Bu arada cümleye 'yav' ile başlamayı nerede öğrettiler sana?