gamyun.net'i doğru görüntüleyebilmek için tarayıcını güncellemelisin, güncelleyemiyorsan başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsin.

BLOG

HAYAT DEVAM.....

31 Aralık 2017, 18.27
A- A+
Diyarbakır'dan döndükten sonra,Eğitim Enstitüsü sınavlarına girdim. Sınav sonuçlarını öğrenmek için İstabul Eğitim Enstitüsü binasına gittim. Kazananların listesi bir panoda asılı. Önümde listeyi inceleyen bir kız var. Birden" kazanmışım " diye neşeli bir çığlık attı. Baktım; ben de kazanmıştım. Ben çığlık atmadım!" Ben de kazanmışım; ben Ali" dedim. elimi uzattım. Galiba kızın sevinci beni yüreklendirmişti. Yoksa asla böyle bir girişkenlik gösteremezdim. Elini uzattı sadece "Ayten "dedi. Herhalde gösterdiği aşırı sevinç tepkisinden utanmıştı."Mennun oldum "dedim. Gene tek sözcük ; "ben de" dedi. Ayten'le tanışmamız böyle oldu.Ayten İzmirliydi. Sonra arkadaş olduk. Ben daha bi arkadaş oldum! Arkadaşlığımız ilerlediğinde, bir gün ona " Sen niye deniz kokmuyorsun?"dedim."Şiire aldanma;denizimiz de kız kokmaz zaten, Kordonboyu lağım kokar" dedi. Konu derin; daha sonra konuşalım!
 Yeni okulumuz Fındıkzade'de, Topkapı'dan başlayıp Eminönü'ye uzanan cadde üzerinde. Eski, görkemli bir konak; bir saray yavrusu! Giriş kapısı çok güzel turkuaz çinilerle çerçevelenmiş.Kapıdan girince sağlı sollu iki merdivenle üst kata çıkılıyor. Birinci katta derslikler var; ikinci kat yatakhane...
 Üç okulun öğrencisi bu binada konuşlanmış durumda:Yüksek Öğretmen Okulu, İstanbul Eğitim Enstitüsü, Kız İlköğretmen Okulu... Yüksek Öğretmen Okulu öğrencileri beş, ya da altı kişi. Üniversitede ders görüyorlar. Yemek yemek, yatmak için okula geliyorlar. Kız Öğretmen Okulu öğrencileri de çok değil on beş kişi kadar. En kalabalık bizleriz: Fen ve edebiyat bölümü olarak yirmi beş baş kadar varız.! Fen bölümü öğrencileri; matematik,fizik, biyoloji, Edebiyat bölümü: Edebiyat, dilbilgisi, tarih , coğrafya dersleri görüyor.Edebiyat dersimize Orhan Şaik Gökyay ile Ahmet Kabaklı giriyor. Birbirine taban tabana zıt fikirlerin iki temsilcisi...Dilbilgisi öğretmenlerimiz ,Haydar Edizkun, Baha Dürder...
 Orhan Şaik Gökyay, Haydar Edizkun, Baha Dürder, sol , ya da ortanın solu diyebileceğimiz görüşte aydın değerli öğretmenler.Fakat o devirde sol kavramı yok! Solcu eşittir komünist!O yıllarda komünist sayılmak ; dinsiz, Allahsız, şeytan sayılmakla bir. Yobazlar birisini bitirmek istediler mi komünist yaftasını boynuna asıyorlar. Çıkarabilirse çıkarsın. Bu insanlar,kitap kapaklarının, sigara paketlerinin, çocuk kitaplarının, resimleri, şekilleri içersinde orak çekiç amlemi bulur(!)" Bakın komünistler nasıl çalışıp, propaganda
 yapıyorlar" diye bir bardak suda fırtına koparırlardı. Dünyaca ünlü şairimiz; İstiklal Harbi'nin en güzel anlatıldığı Kuvayı Milliye Destanı'nın yazarı Nazım Hikmet yanılmıyorsam on sekiz sene hapis yattı.Sabahattin Ali kim olduğu hala bilinemeyen biri tarafından öldürüldü. Söz öğretmenlerimizden açılıp buraya kadar geldi Enseyi Karartmayalım.
 Yeni okulumuzu, bu okuldaki yaşantımızı anlatacaktım. O zaman anlatayım:İstanbul'u biliyorum; çünkü evimiz fakir kenar bir mahallede olsa da on iki yaşımdan beri bu şehirde yaşıyor çalışıyorum.
 Yeni okulumda beni şaşırtan çok şey vardı: Yemekler örneğin; Öğle yemeğinde balık verdiler; uskumru,hem de kişi başı iki adet. Tahin helvası, yayla çorbası pilav. Şaka yapıyor olmalıydılar; yeniyiz ya bizi kekleyecekler.! Biraz sonra gelip yanlışlık olmuş diyerek alacaklar!Almadılar. Ertesi sabah kahvaltıda, bal tereyağ , peynir zeytin... İçebildiğin kadar çay.
 Eski okulumuzda Süreyya adında bir öğretmenimiz vardı Genç bir adam... Nöbetçi olduğu sabah yatakhaneye gelir, karyola demirlerine anahtarlarıyla vurarak" Kalkın evlatlarım çay,peynir var" diye müjde verirdi!Çünkü her sabah, şehriye ya da mercimek çorbası ; böyle müjde verilecek aralıklarla da çay , peynir
 verirlerdi. Kepirtepe'yi kötüledim diye kınamasın kimse. Bize çok şey kazandırdı: Dayanıklılık, sabır, güçlüklerle savaşım gücü, yardımlaşma...Bir kere; çok kültürlü, çok anlayışlı,harika öğretmenlerimiz vardı.
Aklıma bir fıkra geldi anlatmadan geçmeyeyim: Bir ağanın hizmetinde uşak olarak çalışan mukallit, bir genç varmış.Bir gün can havliyle kadınların odasına dalmış. Ağanın karısına"Ana beni kurtar ağam çok kızdı" demiş." Ne yaptın da ağanı kızdırdın a oğlum?" diye sormuş kadın." Ağamın yanında arkadaşları vardı.hepsi kendilerini bir hayvana benzetmemi istediler.Birisini kurda,birisini, koça, birisini tilkiye benzettim." " Peki ağan neye benziyor ?" dediler." Ağam da kel kuzguna benziyor dedim " "Evladım sen de iyi bir şeye benzetseydin ya... " demiş kadın." Valla ana hiçbir iyi şeye benzemiyor ki herif" ...
 Artık bu fıkrayı nasıl yorumlarsanız yorumlayın.
 Yatakhaneye ilk girişimde bir şok daha yaşadım: Tek kişilik karyolalar.!Biz altlı üstlü iki kişilik yataklarda yatmışız altı yıl. Hatta yetmemiş üç katlı ahşap ranzalara tırmanmışız..En üstteki başını tavana çarpmamak için dikkatli inip çıkmakta...Diğer önemli bir ayrıntı bu yatakhanede kalorifer var!
 Evet bugün günlerden Ayten! Dilerim,çocukları torunlarıyla sağlıklı mutlu bir yaşam sürüyordur. Aynı yaştayız. Kulakları çınlasın. Yazacaklarım için de beni bağışlasın. Karşılaşmamızı;tanışmamızı anlatmıştım. Aynı sınıfta iki yıl birlikte okuduk. Çok güzel bir arkadaşlığımız oldu.Kızlı - erkekli bir grubumuz vardı.Çok zaman birlikte gezerdik: Piyer Loti'ye,Boğaz'da vapur turlarına, birlikte giderdik. Ahmet, Cihangül, Ayten,Orhan , Reyhan...
 O yıllarda öğrenciler arasında bir tıp oyunu salgını vardı:Kaldırımda yürürken gruptan biri "tıp" der. Kim o anda ne haldeyse hiç şeklini bozmadan durur. Örneğin biri ayakkabısının bağcıklarını bağlamak için eğilmiştir. Öyle kalır. Kalabalık yanımızdan gelir geçer herkes hoşgörüyle karşılardı. Okulun tam karşısında" Sayanora " adlı bir pastahane açılmıştı. Akşam yemeğinden sonra Ahmet le oraya sözde ders çalışmaya giderdik. Ders çalıştığımızı da hiç hatırlamıyorum ya!Bazı akşamlar etüdü kırıp(!) Şehremini'de bir kahvehaneye gider, pişti, altmışaltı vb. kağıt oyunları oynardık. Kağıt atmakta geciktiğim için Ahmet bana "uyuyorsun" diye takılırdı.Bir gece geç vakit, Beyoğlu'nda vitrinlere bakan genç bir kız gördük. Biz de kızın yan tarafındaki vitrine bakar gibi yapıyoruz. Kız başka bir vitrine geçince, biz de yan taraftakine geçiyoruz.Ama kesinlikle bir şey söylemiyoruz. Kız gitti biz gittik sonunda kız Taksim'in yan sokaklarından birine girdi. Yüksek duvarlarla çevrili, yüksek demir kapılı bir yere girdi;kayboldu. Sonradan oranın bir manastır olduğunu öğrendik.
 Akşam yemeklerinden sonra,kızlı erkekli, okulun arka bajçesinde toplanır, sohbet eder,şakalaşırdık. Bahçede çok ateş böceği olurdu. Ateş böceklerini kızların saçlarının arasına koyardık. Işıl ışıl yanar söner; çok hoş bir görüntü oluştururlardı.Laf lafı açtı asıl konudan saptık. Ayten espritüel, zeki şakacı kızdı.Bir gün onu biraz düşünceli gördüm. "Sızdırıyorsun. " dedim. "İyi testiler sızdırır; ama suyu soğuk tudar" dedi. Trenle bir Ankara yolculuğumuz var: Gazi Eğitim Enstitüsü'ne konuk olduk.Müzikli danslı bir gece düzenlediler bize. Her dans müziği çaldığında Ayten'i dansa kaldırıyorum ki, başkası kaldırmasın. Hiç memnuniyetsizlik göstermedi. Ya kırmak istemedi, ya da benimle dans etmekten zevk alıyordu. Tam olarak anımsamıyorum; herhalde bir hafta kaldık. Anıtkabir'i ziyaret ettik,.Atatürk Orman Çiftliğini gezdik, tiyatro, opera izledik.
 Ankara'dan döndükten sonra bir gün grup halinde Büyük Ada'ya gittik. Yörük Ali pilajnın yakınında çamların altına kamp kurduk. "U" şeklindeki koyun karşı kıyısına kadar yüzüp kıyıya çıkmadan, hiçbir yere tutunmadan gidip dönmek için iddialaştık. İddiayı kazandım. Övünmek gibi olsun! Çok iyi yüzücüydüm. - şimdi iki kulaç atınca nefesim kesiliyor; tıkanıyorum. Şebnem acele beni kıyıya çıkarıyor.-
Tarih 28 Nisan 1960 Eğitim Enstitüsü son sınıftayız. Ankara'dan ,- birçoğu abartılı- haberler geliyor:Öğrenciler yönetime karşı protesto yürüyüşleri başlatmışlar. Yaralananlar, hatta ölenler varmış. Haberlerin asparagas haberler olduğu anlaşıldı tabi. Ama biz de İstanbul'da harekete geçmiştik. Topkapı surlarının dışında büyük bir bayrağın altında toplanıyor, Saraçhane'ye, oradan Unkapanına, Eminönü'ne , Galata Köprüsü'nden Karaköy'e yürüyoruz. Sloganımız:"Olur mu böyle olur mu?, Kardeş kardeşi vurur mu?" Bir de Osman Paşa marşı- ne ilgiyse-!Bir süre sonra önce Ankara'da, sonra İstanbul'da sıkı yönetim ilan edildi.
 Beş kişiden daha kalabalık topluluklara ateş edileceği duyuruldu.O zaman İstanbul Belediye Başkanlığı Beyaz Saray adlı yeni bir binada. Avrupa'dan bir heyetin toplantısı var. UNESCO, ya da NATO olabilir. Beşer kişilik gruplar halinde, toplantının yapılacağı saatte o binanın tam karşısındaki Saraçhane Parkı 'nda toplandık.Yirmi,yirmi beş kişi kadar varız." Liberte! Liberte! " diye slogan atıyor pankart açıyoruz. Tepemizde bir helikopter dolanmaya başladı. Bir süre sonra silahlarını çapraz tutmuş bir manga asker geldi.Dağılmazsak ateş açılacağı anons ediliyor. Dağılmayınca askerler üzerimize gelmeye başladılar. Kaçmaya başladık, sokak aralarına dağıldık. Ayten'le ,Aksaray'a inen bir ara sokağa girdik. Ayten düştü, dizi yaralandı. Bizi pencereden gören bir kadın kapıya çıktı,tentürdiot pamukla aytenin yarasını basit de olsa pansuman yaptı.
Tam bir ay sonra 27 Mayıs 1960 devrimi gerçekleşti.26 Haziran1960 tarihinde de biz mezun olduk.
 Ayten, Cihangül, Ülker İzmir'e gidecekler. Hareket saatine kadar kamarada oturduk. Harekete beş,on dakika kala vedalaşıp rıhtıma indim. Kızlar güverteye çıktılar. Eşarplarını uç uca bağlamışlar; gemi gözden kaybolana kadar salladılar. Okula döndüğümde sınıftan bir etkisiz eleman bana bir kitap verdi. " Ben gidince Ali' ye ver." diye Ayten bırakmış. Eleman " Hizmetlerinin karşılığı " diye aklınca laf sokarak verdi. Cevap vermeğe değer biri değildi. Üstelik cevap veremeyecek kadar üzgündüm. Hiç tınmadım.
 Emile Zola'nın Germinal adlı eseri "Ali'ye sevgilerle..." diye imzalamış.

YORUMLAR

03 Ocak 2018, 00.05
Fazla geçişli bir anlatım olmus ama gençlik aşkının hala taze kalmış hatirasi göz önünde bulundurulunca çok da önemli değil. Benim de benzer bir yeni yetme aşkım olmuştu. Kendisi küçük, hatırası büyük... Kimbilir belki ben de birgün bu masum aşkı kaleme alırım. :)
Büyük bir keyifle okudum. Yüreğinize, kaleminize sağlık dramaturg.
06 Ocak 2018, 16.18
Blue_Parrot0834: " geçişli " ile neyi kastettiğinizi anlamadım. Birden çok konuya mı değinmişim? Daldan dala ilgisiz olaylardan mı söz etmişim? Yorumunuz va uyarınız için teşekkür ederim. Selamlar...
Yorum yapabilmek için ÜYE GİRİŞİ yapmalısın