gamyun.net'i doğru görüntüleyebilmek için tarayıcını güncellemelisin, güncelleyemiyorsan başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsin.

BLOG

Dar Alanda Geniş Paslaşmalar & Ölü...

19 Ocak 2018, 07.53
A- A+


Sinsice filan değildi bana yaklaşması... Aleni, cebren ve küstahcaydı. Hep aynı şiddette, aynı tonda giden; kendisi dursa, gölgesi devam eden, vahşi, sonsuz bir saldırı halindeydi. 

                                                


Tünele adımımı atar atmaz kesif bir sidik kokusu karşıladı beni. Metroya ulaşmak için bu tüneli geçmek, bu kokuyu ciğerlerime afiyetle çekmek zorundaydım. Gecenin bir vakti bunun başıma gelmiş olmasına inanamıyordum. Hızlı adımlarla tünelde ilerledim. Pis, yeşil bir ışık yayılıyordu etrafa. Bakımsızlığı, bu iğrenç aydınlatmayla birleşiyor; kırılmış taşlar, sanki içine düşülebilecek yosun tutmuş devasa yarıklar gibi görünüyordu. Sağa sola kanlı enjektörler, sigara izmaritleri ve bir yığın pislik atılmıştı. İnsana, tüm vücudunun kirlendiğini hissettiriyordu burası. Atmosfer eriyor, cıvık, yapışkan bir şeye dönüşüp üzerinize yapışıyordu. Ve kokuyordu; sidik, ter, meni, ot, küf karışımı acayip bir koku, görünmez bir atomizör tarafından burnunuza boca ediliyordu durmadan.


Topuklu ayakkabılarımın çıkardığı ses, dünyanın diğer ucundan geliyordu bana. Sanki denizin altındaydım ve su, kulaklarıma basınç yapıyordu. Yürümekle koşmak arası kat etmeye çalıştığım bu tünel, kalbimi ağzımda attırıyor; tökezleyip düştüğümde dizlerimi kanatıyor, kanımı alıyordu. Korkuyordum.



Sanki her an birinin saldırısına uğrayacaktım. Aklımdan görüntüler geçiyordu. Suratı olmayan, iriyarı bir silüet, ışığın erişmediği bir kuytudan çıkıyor, ağzının kenarından sarkan sigarasıyla pis pis sırıtıyordu bana. Sinsice yaklaşmıyordu yanıma. Bodoslama üzerime gelip saçlarımdan tutuyor, başımı duvara vuruyor, elindeki bıçağı karın boşluğuma sokup yere yatırıyordu beni. Aleni, cebren, küstah ve vahşice saldırıyordu. O işini görürken; yana yatırıp bastırdığı başımdan kanlar süzülüyor, gözlerime dolan kana rağmen duvardaki gölgede olan biteni görüyor ve duyduğum acıyı bir kez daha çekiyordum. Hep aynı tonda giden, hep aynı şiddette ve kendisi dursa, gölgesi devam eden vahşi, sonsuz bir saldırı haliydi bu.


Benimle işi bittiğinde kanlar içinde yatıyordum yerde. Ve ölüyordum.
                                                                                                                                             .
                                                                                                                                             .                   
                                                                                                                                             :)                        


YORUMLAR

19 Ocak 2018, 16.14
Cezbe hanım yalancısınız. Ölmemişsiniz işte. 
Hatta o kadar hayatta kalmışsınız ki; hikayenizi bile anlayabiliyorsunuz. 
Gölge de beceriksizmiş, hatta belki adamdan bile daha beceriksiz, bu sizi iki kere yalancı yapar... ;)


20 Ocak 2018, 01.27
Öykünüzün başında sonunu anlatmışsınız zaten. Benzetmeler belli yerlerde çok hoş olsada
 tekrardan  ibaret. Ayrıca düşük cümleler ve yanlış yazılan kelimeler kaliteyi düşürüyor. Bu sorunları çözümlerseniz başarılı olcağınız aşikar.  .
20 Ocak 2018, 09.49
Yazıdaki ince dualite, tarafınızca derhal çözülmüş bakıyorum Bay Blue :) Gayet senkronize akmış yorumunuz. Ve fakat niçin beni yalancı ilan ediyorsunuz? Ben anlatıcıyım, dolayısıyla yalancıysam da yazımdaki kahramanın yalancısıyım. Hem kadıncağız daha aklından geçiriyordu onları, akıbetini bilmiyoruz, henüz yazmadım çünkü. Yani, ben yalancı(2) değilim ama siz sabırsız(2)sınız sanki, öyle hissettim .p Beceriksizlikle alakalı söylediğiniz şeyleri hiç anlamadım açıkçası. Pek örtük geldi bana. Demek ki öyle tercih ettiniz, yoksa gayet anlatırdınız. Ehh yavru tavşan hikayesindeki gibi merak edeceğiz artık, ne yapalım :) Teşekkürler yorumunuz için Bay Blue :) smile Resmi (2)

20 Ocak 2018, 13.00
Lafügazaf; edebiyatı seviyorsunuz anladığım kadarıyla. Şeklen bir yazıyı eleştirebildiğinize göre öyle olmalı. "Bu bir cinayetti" şeklinde başlayan bir yazı düşünün, biliyorsunuz ki hikayede bir cinayet anlatılacak. Başından bildiğiniz için konuyu, okumamayı mı tercih ediyorsunuz acaba? Ki benim yaptığım daha farklı. Edebiyatta kullanılan bir biçim. Yani yazının içinden bir bölümü metnin başında vermek. Bold karakter kullanmış olmam bir şey ifade etmiş olmalı. "Düşük cümleler, yanlış yazılan kelimeler, tekrara düşmeler vs. ler şunlar ve bunlar" şeklinde getirdiğiniz eleştirileri ben yerinde bulmadım. Eleştiriye açık olmamakla ilgisi yok, yanlış anlamayın. Eleştiri de yerini bulduğu zaman kıymetlidir. Gerisi lafügüzaf... (üç nokta) :) Teşekkür ederim okumanız için smile Resmi
20 Ocak 2018, 22.14

CeZbe Hanım, yerine bulmadığınız eleştireleri şöyle açıklayayım.
1- Sinsice filan değildi bana yaklaşması.  Filan değil falan olmalıydı. Filan; falan kelimesi sonuna pekiştirme olarak kullanılır; .- falan filan-  gibi.
2- Bakımsızlığı, bu iğrenç aydınlatmayla birleşiyor; kırılmış taşlar, sanki içine düşülebilecek yosun tutmuş devasa yarıklar gibi görünüyordu.
-Neyin bakımsızlığı? Elbette tünelin fakat bu cümlede gizli özne halinde bile bulunmuyorsa düşük cümledir.
3- Tünele adımımı atar atmaz kesif bir sidik kokusu karşıladı beni.  Ve kokuyordu; sidik, ter, meni, ot, küf karışımı acayip bir koku, görünmez bir atomizör tarafından burnunuza boca ediliyordu durmadan.
-Kokuyu belirtmiştiniz zaten. Ve kokuyordu yerine bu koku gibi bir betimlemeyle cümleye başlasaydınız  öykünüzdeki tekrar, tamamlama olurdu.
4- Yazının içinden bir bölüm girişte kullanılırken bu  gelişme ve sonuçla çelişki oluşturmamalı. Oysa öykünüzün başında bunların nasıl başına geldiğine inanamayan karakter daha sonra  yürüyor, ilerliyor ve belli bir zaman sonrasında saldırıya uğruyor.
 Girişte;   örneğin'' Kasvetli bir gündü ama  bir vahşetin ortasında kalacağım hiç aklıma gelmezdi.''   tarzında bir cümle kursaydınız   tezatlık oluşmazdı.

Son olarak evet eleştireye kapalısınız olmasaydınız yazdıklarımı irdeler ve gerisi lafügüzaf  gibi bir gönderme yapmazdınız.
21 Ocak 2018, 03.39
Dünyanın en korkunç yeri elbette insanın bilinçaltı. Doğduğumuz günden itibaren yaşadığımız en kötüanları, korkularımızı, nefretleri vs.vs.vs. depoladığımız alan. Temizlemediğimiz arka bahçemiz. Bazen gündelik hayatta tetikleyici bir unsur bu çöplükteki çöpleri onümüze koyar. O zaman da güçlü olanımız yüzleşir ve temizliğe girişir, kırılgan olanımız ise elbette daha büyük bir ivme ile geldiği yere geri gönderir. 
Hikaye aldı beni teee 1980 kışına götürdü. Yer Köln/Almanya. Sanırım ocak şubat. Saat: karanlık bir saat.
Hokey antremanından çıkmış eve gidiyorum. Hava soğuk. Eve en kestirmeden  yani küçük ormandan geçemeye karar veriyorum. Çıkşına kadar geldikten sonra eskiden büfe olarak kullanılan artık terkedilmiş büfeden bağırtı inilti karışımı bir ses geliyordu. Tırsarak kırık dökük camdan içeri baktım ve yerde yatan tek kol kazağını yukarı kadar çekmiş lastikle bağlı yarı baygın bakan genç bir kadını gördüm. Önünde ışıldak dediğimiz bir lamba vardı. 
Çok korkmuştum (yaş bende 12). Koşarak eve gittim ve kimseye bir şey anlatmadım.
Ertesi gün burnumda büfeden gelen sidik kokusu hala gitmemişti. Ve bendeki o gece ile ilgili majör etkisi o keskin sidik kokusuydu.
Hikayeni keyifle okurken bilinçaltıma ötelediğim o sidik kokusu geldi tekrar, o gecenin keskinliğinde. 
Ben hikayenin anlatımını ve betimlemelerini beğendim. Yazılarını zaten beğenerek ve büyük keyifle okuyorum. Kimseye birşey beğendirme zorunluluğu hissetmeden yazmaya devam.   
21 Ocak 2018, 08.45
Lafügüzaf; ilk yorumunuzdan başlayayım ben sizin cümlelerinizle: Öykünün başından, sonunu anlatmak, gibi bir durum yok. Belli yerlerde hoş bulduğunuz benzetmelerde tekrara düştüğümü, yazmışsınız ama örneklemeyi atlamışsınız sanırım, o bölümü göremedim. Düşük cümleler, diye söz ettiğiniz çoğulluk için bir cümle bulmuşsunuz, ki bence gayet ayakta cümle. Yanlış yazılan kelimeler, şeklinde bahsettiğiniz çoğullukta da "falan" şeysi bulmuşsunuz :) Yani ilk yorumunuzdaki hata bulmaca haliniz, çoğul ifade üzerinden yazılmış. Çoğul ifade kullanıyorsanız, işaret ettiği şeyler de çoğul olmalı. Bu da bir hata olabilir sanırım sizin gözünüzde, özeleştiri de yapın rica ederim :) Ben de, istersem ezber sıkıcılığında olabiliyorum görüldüğü üzre...


Şimdi maddelere geçelim:

1- "Falan" Sorunsalı:  Efendim şöyle ki; iki dünya bir araya gelse, Tdk'cılar beni assa, sizden onyüzmilyonbin tane daha olsa, ben yine de "falan" demeyeceğim. Ne konuşurken, ne de yazarken... Çirkin şeyleri hiç sevmem, estetik kaygısı had safhada bende. Bakın "Bulanık" başlıklı bir yazım var blog sayfasında. Orada eklediğim Aşık Veysel dörtlüğünü bile tahrif etmiş biriyim ben, olmayan "gibi"yi dizeye dahil ederek. Kaba-saba bir kelime "falan". Fonetik denen bir şey var, değil mi ama! Siz "falan" deyin, benim "filan"ıma ellemeyin :)


2- Düşen Zavallı Cümlenin Başına Gelenler: Söz ettiğiniz cümlenin de içinde olduğu paragraf, olduğu gibi tünelle alakalı betimlemeler içeriyor. Hele ki; hızlı adımlarla tünelde ilerledim, cümlesinden sonrası... Bu durumda, tünelden söz ettiğimi anlamıyor olmak olası değil. Patatesten söz ediyor olamam yani... Kuralların, anlaşılırlık için var olduğunu hatırlatayım. Anlaşılıyorsa, yazının estetiğine halel de getirmiyorsa, hatta daha estetik olmasını bile sağlıyorsa bence sorun da yok. Ben her şeyden önce çok sağlam bir okurum Lafügüzaf. Falso veren bir cümleyi, yanlış basılmış bir notayı algılayan bir kulak gibi algılıyorum okurken. Fakat kulaklarımız benzemiyor, siz kurallar ezberinden gidiyorsunuz :)


3- Arka arkaya yazdığınız cümlelerin biri paragrafın başında, birisi de sonunda. Birbirini takip eden cümleler değil ki. Ne dediğinizi inanın anlamadım. Kesif bir sidik kokusunun tünelin girişinde karakteri karşılağını,  yazmışım. Yani tünele giriyor ve sidik kokusu alıyor. Sonra tünelin betimlemeleri geliyor; şöyleydi, böyleydi, öyleydi VE KOKUYORDU, diyorum. Bu söz ettiğim koku sadece sidik kokusu değil. Sonra da kokunun içeriği geliyor FİLAN... Hiçbir sıkıntı yok yani o bölümde.
 

4- Sanırım bold karakter yazılan yerler yanlış anlaşılmış.  Video üzerinde yazan kısımda  saldırganın ve saldırının tarifi var. Başkaca bir şey yazmıyor. Neyin çelişkisinden söz ediyorsunuz? Cümle çarpıcı, merak uyandırıcı, sizi okumaya davet ediyor, amacı da bu zaten. Sizin, video üzerine yazdığım bu kısma alternatif olarak getirdiğiniz cümleyi asla kullanmazdım misal. Sıradan oluşu, metinden öyle bir alıntılamayı ve dikkat çekmeyi sağlayamazdı çünkü. Cümleniz kötü, demiyorum, yanlış anlamayın; sadece, benim amacıma hizmet etmezdi, diyorum. 


Girişte yazılanlarda da bir yanlış anlaşılma var: Giriş kısmında; gecenin bir vaktinde, metroya binmek için, o pis tünelden geçmesi gerekliliğine inanamadığını, söylüyor karakter. Yani inanmadığı; o tünelden, o vakitte geçmesi gerekliliği. Durum anlatıyor yani, gelecek zaman değil. Tünele girip aklından saldırıyla alakalı görüntüler geçeceğinden henüz bihaber kadıncağız :) Ve sanki atlıyorsunuz, kadının başına bir şey gelmiyor; o, sadece hayalini yaşıyor, aklından geçiriyor.


Bakın şimdi irdelemeye değer bir şeyler yazmışsınız ki irdeledik beraberce. Diğer türlüsü, yuvarlamak oluyor, ne demek istediğiniz ve neyi işaret ettiğiniz anlaşılmıyor. Dolayısıyla lafügüzaf sıfatını da hak ediyor. Ben açığım eleştiriye, her daim. Yeter ki, karşımdaki kendini yeteri kadar ifade edebilsin, ifade ettiğiyle alakalı bilgisi, ilgisi olsun ve en önemlisi samimi olsun. Aynı fikirde olmak veya aynı fikirde mutabık kalmak şart değil. Teşekkür ediyorum, emek vermiş zaman ayırmışsınız. Bir yazının altında Türkçe kritiği yapabiliyor olmak güzel smile Resmi


Şimdi bunları yazdıktan sonra Tdk'yı anmamak olmaz. Tdk kendini geliştirememiş, güncellenememiş, dile faydası olmayan köhne bir kurumdur maalesef. Öyle şeylere imza atıyorlar ki, ağzım bir karış açık kalıyor. En iyisi, ben kendi kelimelerimi, cümlelerimi üretmeye devam edeyim, beğendiğim kurala uyayım, yararsız bulduğuma uymayayım -ki yaptığım da bu-:) Kurallar, bir dili iyiye götürmeli, işe yaramalı. İşe yaramayanları çöpe atmalı, yerine kullanılabilirlerini üretmeli. Böyle olmalı ki, biz bu dili kullanırken yaratıcı olabilelim. Gereksiz kurallara boğulup yaratıcığımızı törpülemeyelim. Kurallar ve yaratıcılık aynı cümle içine bile yakışmıyorken üstelik, fazla germeyelim. Gramer kasacağım diye, iki kelimeyi bir araya getirip cümle kuramayan yabancı dil özürlüler gibi olmayalım. Sevelim, sevilelim .p



Bonosim; koku hissini iyi vermişim demek ki, çağrışıma neden olmuş sende .p Ey çiş, nelere kadirsin! :) Güzel bi anı değil ama çağrıştırdığım, bunun için üzüldüm. Ama okumaktan mutluluk duydum. İçinde ne hissettiğini de merak ettim o durumla alakalı. Büyük ihtimal; o kadına yardım etmeliydim vs. düşüncelerin vardır. Suçluluk duyuyorsundur :) 12 yaşındaki çocuğu rahat bırak! Suçlu filan değil o!  Sende hiç boş yoktur, bir anı, ilgili bir düşünce, bir şarkı filan... İlla ki bir şeyler verirsin, dinlenmeye değer bir şeyler söylersin. Mutlu oldum buralarda gördüğüme seni. Teşekkür ederim güzel sözlerin ve yorumun için  smile Resmi
 
 
 
29 Ocak 2018, 16.43
Teşekkürler Kalsaydın. Bu yazıyı eklememişim değil mi sayfama. Süper takip :)
Yorum yapabilmek için ÜYE GİRİŞİ yapmalısın