gamyun.net'i doğru görüntüleyebilmek için tarayıcını güncellemelisin, güncelleyemiyorsan başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsin.

BLOG

Canım Sen Ne Ara Ölmüştün? :)

10 Nisan 2018, 08.34
A- A+


Ben düzyazı  severim, şiirden ziyade yani. Bence biraz daha ciddi bir iştir düzyazı yazmak. Kıvırıp bükemezsiniz, ağdalı, süslü lafların arasına sıkıştıramazsınız yamuk-yumukluğu düzyazıda.  Demek istediğim; bir metin yamuksa, elle tutulur, gözle görülür şekilde yamuktur ama her yamuk şiirin yamukluğu, kolayca belli olmayabilir. Yine de severiz şiirleri. Yalnız içinde kasvetli bir aşk mezarlığı bulunan biri, şiiri sevmeyebilir. Ne bileyim ya da; ölü mü diri mi bilemediği hayalet bir aşkı, ne sindirip ne kusabilen birisi mesela...  Mesela aşık olamayacak kadar yaşlı birisi şiiri sevmeyebilir. Ki benim bildiğim böyle bir yaş yok. Hani içi yaşlanır, kurur kalır; öyle bir model sevmeyebilir şiiri. İlla aşk değil tabii söz ettiğim. Söz ettiğim; her türlü hisse karşı, kesif bir tutkusuzluk ve duyarsızlık haline sahip insanlar.


Nietzsche; şairlerin yalancı olduğunu, söyler ya hani. E şimdi çok da yanlış değil. Bir şair, egzajere üstadı olmak zorundadır. Zordur şiir yazmak. Kurallı yazacaksan, kafiye mafiye derken boğulursun. Uzun yazmayacaksan, duyguyu, konuyu aktaramama gibi bir risk var. Çok etkili cümle kurmak zorundasın sonra. Ehh çok etkili cümle kurmak için de egzajere etmelisin, biri bin yapmalısın ki okuyan masal alemine dalabilsin. Ne kadar çok abartı, o kadar çok yalan. Nietzsche doğru söylüyor bence. Gerçi; Solome tufanından sonra mıdır bilinmez, -kronolojisini hatırlamıyorum-  aşk hikayelerini rafa kaldırmış ve dolayısıyla, bu tür bir savunma mekanizmasına sığınmış da olabilir:)


Edebiyat, hele hele de şiir dedin mi; maymunu dünya güzeli, dünya güzelini de maymun gibi gösterebilir. Yeter ki, kalemi tutan el sağlam olsun. Duygu denilen şeyin,  gerçek olduğu da söylenemez zaten. Bir defa subjektif kavram; başının- totosunun aynı yerde durabilmesi imkansız. Bir de; değişimin ve değişkenliğin, insan doğasında var olduğunu düşünürsek, şair de,  varsın o kadar yalan söylesin yani kelamında; varsın, anlık da olsa, alsın götürsün bizi kendi evrenine.  Ehh, okuyan da akıllı olsun, kafayı tek tutsun, o 'an'da kalmasın. Öyle şiire, gazele; vazelin, jöle kıvamına gelmesin, di mi ama:)

                                                              ------------------------

 SADECE DELİ! SADECE ŞAİR

Kararan havayla, çiyin avuntusu olmaktayken yeryüzüne doğru görülmezce, işitilmeden
 -çünkü yumuşacık patikler giyinir avutucu çiy, bütün avuntuyla yumuşamışlar gibi-
Anımsarsın sen sıcak gönül, anımsarsın bir zamanlar nasıl susadığını
Kutsal gözyaşı ile çiy yağmurlarını özleyerek yanıp tutuşurken, bitkinlikle susadığını
Kem gözlü akşamüstü güneşinin bakışları sararmış otlu patikalar üzerinde
kararmış ağaçların içinden geçip dolaşırken
çevrende, güneşin kör edici kor bakışları, acı vermekten haz duyan...


“Hakikatin yavuklusu" Sen ha!!! diye alay ederlerdi
Hayır! Bir şair sadece!
Bir hayvan, kurnaz yırtıcı sürüngen, yalan söylemesi gereken
bilerek isteyerek yalan söylemek zorunda
av arzusunda, elvan elvan maskelenmiş, kendine maske, kendine av


Bu ha!  "Hakikatin yavuklusu"
Sadece deli! Sadece şair!
Sadece parlak parlak laf eden, deli maskelerinden dışarı renkli renkli konuşan
yalancı söz köprülerine tırmanan yalandan gökkuşakları üstünde
Kalpler ve  gökler arasında dolanıp duran, sürünüp duran
Sadece deli! Sadece şair!


Bu ha!! "Hakikatin yavuklusu"  
Durgun değil; dik, donuk, soğuk değil; tasvirleşmemiş, heykelleşmemiş
tapınakların önüne dikili değil,bir tanrıya kapı bekçisi değil
Hayır! Bu çakılı erdem tasvirlerine düşman
Yabanlar, ona daha rahat tapınaklardan


Kedi haylazlığıyla dolu, her pencereden zıplayıp
hop! her rastlantının peşinden, koklaya koklaya her yabanıl ormana dalansın sen
Yabanıl ormanlarda, renkli tüylü yırtıcı hayvanlar arasında
günahkarca sağlıklı, güzel, elvan,  gezinirsin arzulu dudaklarınla
Kutluca alaycı, kutluca şeytani, kutluca kan emici
Yırtıcı yırtıcı, sinsi sinsi, yalancı yalancı gezinirsin...


Ya da kartal gibi; uzun uzun, dik dik uçuruma,
kendi uçurumuna bakan kartal gibi...
Nasıl da yukarıya,
aşağıya,
içeriye,
hep daha derine,
derinliklere halkalanıyor uçurum!


Sonra; ansızın, düz uçuşla aniden dalarak kuzuların üzerine çullanmak
Birden aşağıya, yırtıcı açlıkla, kuzu arzusuyla
Bütün kuzu ruhlara kızgın, erdemlice bir öfkeyle
Koyunca, kıvırcık kıvırcık göz kırpıştıran, koyun sütü iyilikle alıklaşmışlara...


Böylesine kartalcadır, parsçadır şairin özlemleri
Senin özlemlerin, binlerce maske altında


Sen ey deli! Sen ey şair!
Sen ki; bakarken insana, tanrı bakar gibidir koyuna
İnsandaki tanrıyı paralamak, insandaki koyunu paralar gibi
paralarken de gülmek...


Bu, işte senin kutluluğun
Bir parsın, bir kartalın kutluluğu
bir şairin, bir delinin kutluluğu!


Kararan havayla; ayın orağı, mor kızıllıklar arasında yeşil yeşil,
hasetle, sinsi sinsi dolanırken güne düşman
Her dolanışta biçerken gülden döşekleri gizlice,
çökertene dek, gecenin derinliğine uçuk uçuk gömene dek


Ben de öyle düştüm bir kez hakikat çılgınlığımdan aşağıya
gün özlemimden aşağıya, günden yorgun, ışıktan bıkkın
aşağıya, akşama, gölgeye çöktüm bir hakikatten
bağrı yanık, susamış
-Anımsıyor musun hala, anımsıyor musun sıcak gönül nasıl susadığını?-
Sürülmüştüm tüm hakikatten!
Sadece deli! Sadece şair!

Friedrich Nietzsche

YORUMLAR

12 Nisan 2018, 02.29

İlk düz yazımı ne vakit yazmıştım ve içeriği neydi anımsayamıyorum ama ilk şiirimi ve ne zaman 
yazdığımı ve her mısrasını gayet iyi hatırlıyorum . Zira bir mısra için bile ne çok düşündüğüm dün 
gibi aklımda ...İyiydi kötüydü orasına girmeyeceğim :D

Her iki edebi aktarım da kendi içinde ciddi bir özen ve birikim istiyor tabii .Bazen sayfalarca düz 
yazı ile anlatmak istediğini ya da geçmesini istediğin hissiyatı birkaç mısrada verebilir bir şiir ...
” Şiirsel “ diye bir kavram var mesela... Kulağın sevdiği ,yüreğin onayladığı her cümle şiirdir/şiirseldir 
bence .Küt küt yazan Jan Ejder Can da şair, her dizesinde binbir hissi harmanlayan kelime üstadı 
Özdemir Asaf da .. Yalnız Jan Ejder Can’ın ; Asaf’ın ‘ Yalnızlık Paylaşılmaz ‘ şiirine öykündüğü ve 
yalnızlığın paylaşılabilirliğini dikte ederek Asaf’ı yermiş gibi göründüğü bir şiiri vardır ki of ! Öyle bir 
tek mısrası vardır ki Jan’ın ; Asaf’ın ölüm sürecindeki acılarını anımsatarak paylaşılamayanın sadece 
ölüm olduğunu vurguladığı ! Heh orada donarsınız işte ,ürpertiden geberirsiniz .Şiir böyle bir şey ..Biraz şiirci mi çıktım ne :) Paylaşımında kıyas değil tespit yaptığını biliyorum orayı söylememeden de 
geçmeyeyim sevgili Cezbe ..

Bu arada ilk şiirimde neden zorlandığımı Nietzsche ‘nin şiirle ilgili söylemini okuduktan sonra bir 
kez daha özümsedim sayende .0 şiiri 12 yaşında yazmıştım ve  çocuklar yalan söylemeyi 
beceremezdi :) 



12 Nisan 2018, 17.21
Şiiri sevmeyen ölsün Hypatia, iyi şiiri tabii... :) Elbette biri birinin yerini tutamaz. Şiir daha ziyade duygu odaklı ve hatta duygunun pik yaptığı alandır bence. Zirvedeki duygunun, abartı içeriyor olması da kaçınılmaz. Zampara bir şairin, her hormonal bombardımanda, sevdalandım sanıp aşk şiiri düzmesi mümkündür misal .pp Çok güzel yazmış da olabilir. Ama gerçekten derin bir aşkı mı anlatıyordur, o tartışılır. Şairin asıl aşkı şiiredir, desem özetler sanırım :)   Şiirsel metinlerin, şekeri kaçtığı zaman "şiirimsi"ye dönüştüğünü düşünürüm ben, hiç de sevmem. Yazıyı, Nietzsche'nin söylemi üzerine yazdım malum. O yüzden, şairin yalancı olduğu, noktasından gelişti. Fakat asıl mesele, şiirselliğin içerdiği abartı.


Özdemir Asaf ve Jan Ender Can... İkisini de çok severim. Can'ı sevdiğine şaşırdım esasında. Daha kitabı bile çıkmamıştı ortalığa, ben onu keşfettiğimde, pek kimse bilmez. Aşkı, ölümü onun kadar güzel anlatan şair az çıkar. Asaf'a boynumuz kıldan ince zaten... O dediğin dizelere bakalım. Diyor ki Can:
Kim yanılmaz ki /Asaf da yanılır / Tam ortadan ikiye bölünürse/ Yalnızlık da paylaşılır

Bu söylemin gerçekle bir alakası var mı Hypatia :) Yalnızlık ikiye bölünebilir mi hiç .p İkiye bölündü mü yalnızlık olur mu :) Gördüğün gibi, müthiş bir şey yazmış Can. Kalbe dokunuyor, çok şık. Amma ve lakin yalan, gerçek değil. Tam da bunu demek istiyordum aslında. Şiirsellikte gerçek aramamak gerek. Oku, ruhun doysun. Şiir ruha, metin akla, diyeyim .p Teşekkür ederim yorumun için, seninle konuşmak, paylaşmak hep güzel. smile Resmi


Jan Ender Can'a da selam çakalım. En son Typon'u okumuştum. Bir atı alnından başlayarak yırtıyordu. Yırtsın bakalım :)

Typhon

Bir atı, alnından başlayarak yırtıyorsun
Kimse "dur" demiyor sana
dün "dur" demiyor
İçmemek, insanı morgtan kurtarmıyor
Sen, beni kalbimden kurtarmıyorsun


Bir atı, alnından başlayarak yırtıyorsun
Ova "dur" demiyor sana
çığlık ve yağmur...
Tanrı bir şey demese de olur


İntiharla ilgili şairlerim var benim
Değişik, iyi bilenmiş bıçaklar...
Ve bir- iki,  zehir gibi zehir


Bir atı, alnından başlayarak yırtıyorsun
İçtim, ağladım; ağladıklarımı da içtim
Kimse artık "kimsin" demiyor sana

Jan Ender CAN

12 Nisan 2018, 17.58
Bir atı yırtmak ?bu şiiri açıklasana
14 Nisan 2018, 02.32
Onu ben açıklayamam, şaire sormak gerek. Sembolize ediyor bir şeyi veya bir kişiyi "bir at" diyerek. Kendi ruh dünyandan bir yere oturtabilirsen oturtursun Tiagmo. Yok, bu adam ne demek istiyor, diye illa da öğrenmek istersen, araştır, belki anlatmıştır, ki hiç sanmam :)
14 Nisan 2018, 09.08
Şiirlerini okudum anlamları var bir çoğunun. 
"Atı yırtmak" deyim desek canilik mi duygularını acıtmak mı muamma hadi burayı geçtim şiirde diğer cümleye geçince devamıda gelmiyor. Bi tuafsınız ya. Okuduğunu anlamak insan büyük haz verir.
15 Nisan 2018, 01.46
Bodrum, bu mevsim şahane olur.
Yorum yapabilmek için ÜYE GİRİŞİ yapmalısın