gamyun.net'i doğru görüntüleyebilmek için tarayıcını güncellemelisin, güncelleyemiyorsan başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsin.

BLOG

Gazete,Dergi..

04 Şubat 2020, 19.39
A- A+
Gazete,Dergi..
Gazete, dergi, öykü kitapları okuyordum. Gazete, dergi,öykü kitapları giren tek ev bizim evimizdi. Dedem okumayı çok severdi.
İlkokuldan mezun olunca; beni okutması için İstanbul'a babama gönderdiler. Babam Cevriye annemle İstanbul'da yaşıyordu. Eyüp'te İslam Bey caddesi üzerinde bir evde oturuyorduk. Ortaokula başladım. Okul Haliç kıyısında vapur iskelesi yanındaydı. Evimizle okul arasında epey mesafe vardı.
Komşumuzun oğlu Behçet'le okula gidip geliyoruz...
İslam Bey caddesinden başlayıp iskeleye kadar, her cuma pazar kurulur, cadde boydan boya çok kalabalık olurdu.Böyle bir cuma günü öğle paydosunda yemek yemek için eve gidiyoruz..
O yıllarda öğrenciler:Hem erkekler, hem kızlar sarı şeritli. kokartlı, siperlikli, lacivert renkli kasketler giyiyorlar.Kasketi olmayan sınıfa giremiyor.-Not: Şapka, kasket, kep, takke...vb her türlü başlık, takılmaz; giyilir. Uzman açıklaması!!!-
Pazar kalabalığının arasından küçük bir pikap dura kalka ilerlemeye çalışıyor. Behçet'le arabanın arka tamponuna çıkıp, kasaya tutunduk. Biraz ilerledikten sonra araba durdu, arkamızdan usulca yaklaşan biri kasketlerimizi aldı; arabanın şoförü... Arabasına binip uzaklaştı gitti.
Yemek yiyip, okula dönmemiz lazım. O tarihlerde sabah ve öğleden sonra ders var. Sabahçı öğleci diye, ikili öğretim henüz bilinmiyor.
Yemeğimizi yiyip döndük. Kara kara, okula nasıl gireceğimizi düşünüyoruz.
Yolumuzun üzerinde Hafız Bakkal adında büyük bir bakkal dükkanı var. Önünden geçerken bakkal bizi çağırdı." Alın kasketlerinizi bir daha da arabaların arkasına asılmayın." dedi.Kasetlerimizi alan şoför "Okula giderlerken verirsiniz." diyerek bırakmış. O zamanın esnafı, insanları bir başkaydı. Aldık şapkalarımızı, amcanın elini öptük; sevinerek okula gittik.
Yıl 1951... Verem!!! Ölümcül, ilacı, tedavisi olmayan bir hastalık. Semtlerde verem savaş dispanserleri var. Öğrencileri sık sık, muayeneye, kontrole götürüyorlar. Bir gün bizi Eyüp Verem Savaş Dispanser'ne götürdüler. Bende ve bir kaç öğrenci de daha zafiyet saptandı.
Yani henüz hasta değiliz ama, bünyemiz zayıf ve hastalık riski taşıyoruz. Bakım ve iyi beslenmeye ihtiyacımız var. Bir ay Valide Bağı Prevantoryum'unda yatmamıza karar verild.
Nur içinde yatsın rahmetli Hafize Nine'm; anneannem, Beni aldı götürdü. -Mukabele okumak için Sarıgüzel'e, Üsküdar'a..vd. arkadaşlarına gittiği için o tarafları iyi bilirdi.- Üsküdar'dan Kısıklı tramvayına bindik; Fıstık Ağacı durağında indik. Karşısı Valide Bağı... Arada bir şose var. Yıl 1951 kasım sonu. O tarihlerde oraları, bağlık, bahçelik, ağaçlık cennet gibi... Binalar yok, trafiğin adı bile bilinmiyor henüz!
Kim bilir hangi padişahın validesine ait bir mülkmüş ki adı Valide Bağı olmuş. O tarihlerde burası Milli Eğitim Bakanlığı'na ( Maarif Vekaleti ) aitti. İçinde bir prevantoryum ile bir sanatoryum bulunuyordu.
Nizamiyede bir görevli evrakımızla gerekli eşyalarımızı kontrol etti: Pijama, terlik, yüz havlusu, banyo havlusu, sabun, cam bardak, diş macunu, diş fırçası... vb. gerekli eşyaların listesi bize verilmişti.
Erkek öğrencilerin kaldığı Mustafa Necati Pavyonu'na gittik. Ninem sarıldı, öptü,"Sakın yaramazlık yapma." diye tembihledi. Beni Melek Hemşire'ye teslim etti. Gitti. Ağladım! Yalan yok!
Melek Hemşire beyaz tenli, balık eti, boylu poslu,kumral, iri ela gözlü, çok çok güzel bir kadındı.O güne kadar gördüğüm en güzel kadın diyebilirim.
Gerek O, gerekse diğer görevliler, hasta bakıcılar, doktorlar, bizlere o kadar ilgi, özen,ve sevgi gösterdiler ki... Anne baba gibi...
Melek Hemşire; pijamasını, külotunu indirip önünde eğilen çocuğun iğnesini yaptıktan sonra poposuna bir şaplak vurur. "Hay maşallah! Geçmiş olsun yiğidim!" der; eline tentürdiyotlu pamuğu tutuşturur."İyice bastır; kanamasın diye tembih ederek gönderir...Maşallah dediği yiğit de örneğin ben: Kemikli yirmi beş kilo!
Kaldığımız odaların önünde boydan boya uzanan bir balkon ve bu balkonda yataklarımız vardı. Her sapa bizi bu yataklara yatırıp sıkıca sararlar; bir saat temiz çam havası alırdık. Buna "kür" denirdi. Kür süresince hoparlörlerden klasik müzik yayınlanırdı.
Akşam yemeğinden sonra kütüphane açık olur; isteyen gidip kitap okur; isteyen yemekhanede gösterilen filmi izlerdi. Çarli Çaplin, Lorel Hardi, Tarzan... vb. filmler gösterilirdi.
Prevantoryumda bir ay yattım. 1952 Yılbaşı gecesi Eyüp'te İslam Bey caddesindeki evimizdeydim.
AliÇ.

YORUMLAR

07 Şubat 2020, 14.49
Hep  özlemişimdir büyüklerimizin bize evlat! kitap oku, gazete oku, öykü, roman oku demelerini, Keşke çocuk kalabilseydik diyeceğim ama bir KEŞKE'nin arkasına saklanmakda doğru değildir bilirim.

Yüreğine sağlık sevgili dramaturg, yaşanmışlıkları anlata bilmek bunu kaleme dökebilmek marifet ister. Marifet ise  iltifata tabi olmalıdır diyorum. 

                       Selam ve Duâ ile Allah'a Emanet kal.
07 Şubat 2020, 16.57
Sevgili Noname; çok teşekkür ederim. Sağlık ve mutluluklar diliyorum. Selam ve sevgilerimle...

Yorum yapabilmek için ÜYE GİRİŞİ yapmalısın