gamyun.net'i doğru görüntüleyebilmek için tarayıcını güncellemelisin, güncelleyemiyorsan başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsin.

BLOG

Bir umudum var, Bir de heyecanım...

12 Şubat 2024, 12.39
A- A+

İlkokul; hayatta toplumla tanışma, ortaokul; toplumla çatışma, lise; gelecek kaygısıyla harala gürele bir çalışma, üniversite; vakit varken eğlenelim coşalım, iş hayatı; daha çok, hep daha çok kazanalım harcayalım, emeklilik; ayaklarımızı uzatalım artık bir mola vermek lazım…

Aslında en güzel en verimli ve en  üretken çağlarımız 40-60 yaş arası, bu yaşlarında bir de emekliysen değmesinler keyfine,  artık benliğimizi doyurmuş, yapmak istediğimiz birçok şeyi yapmış, hayallerimizin bir bölümünü gerçekleştirmiş,  hayattan beklentilerimizi almış bireyler olarak etrafımıza, topluma, bir başkasına ne verebilirim,  başkası için ne yapabilirim diye bildiğimiz ve gücümüz varken yapabildiğimiz yıllar.
Elbette parasal bir sıkıntın ya da hastalık yoksa :( Bu ülkede emeklilikte bile rahat yok ama konuyu dağıtmayalım.

Her zaman derim önce bardak dolacak sonra taşacak, artık kendi benliğini yeterince doğurduğuna göre, herkesin diline pelesenk olmuş egonu yeterince okşadığına göre, rölatif gözünü açıp başkasına pragmatist olabilirsin. Bu dediklerim hayatının tüm çağlarını dolu dolu yaşamış biri için geçerli.  Bir şeyler hep eksik kalmışsa, aklında kalmışsa, geçmişin hala günündeyse, olağandır ki ilk hedefin yaşayamadıklarını yaşamaktır.

İşte tam da yaş 35 yolun yarısını geçmiş, 45 leri aşmış artık 50'sine doğru merdiveni dayamış  olan benin durumu. Ne yapabilirim ve kimin için yapmalıyım?  Ufak tefek yapılanları saymıyorum, kendimizi adayarak yaptıklarımızdan bahsediyorum. Yoksa herkes hayatı boyunca bir başkası için bir şeyler yapmıştır. Ayrıca iyiliğin düşünülmeden yapılmasını da hiç onaylamıyorum. İyilik yapayım denize atayım, yok öyle bir dünya…. O denize attığın iyilik, ya denizi kirtetiyorsa… ?

İnsan düşünen bir canlıysa o zaman yaptığı iyiliğin gerçekten birinin ya da bir şeylerin faydasına mı dokunacağını düşünecek, hesaplayacak, ona göre yapacak. Yoksa senin iyi diye ve iyi niyetle yaptıkların bir başkasının kötülüğüne neden olabilir. Şimdi senin bu tetiklediğin iyilik hareketinin sonucu doğan kötülükten kim mesul olacak? Bence bizzat sen sorumlusun.

Misal, bir dilenciye para verdin, ayyaşın tekiydi bilmiyordun, gitti şarabını aldı,  içti içti coştu kafası attı, daha önce husumetli olduğu birini öldürdü. Eeee senin iyi niyetine ne oldu?  Sebep oldun, katil oldun. Ben parayı vereyim vicdanımı rahatlayayım, gerisini de Takdiri ilahiye mi bırakayım diyeceksin…
Tanımadığın insanlara iyilik yapılmaz çünkü iyiliğin hedefine ulaşıp ulaşmadığını bilemezsin.
Daha doğrusu nerelere ulaşacağını kestiremezsin. Bu pencereden bakınca iyilik büyük bir sorumluluk  doğuruyor.

Bu aralar aylak bir emekli olduğumdan : ) bol bol vaktim var. Gündüz kuşağı tv programlarını kulaktan dolma biliyorken bizzat izleme şansım mı diyelim, şanssızlığımı diyelim,  oldu. Tabiki sıkı bir takipçisi asla olamam. Topluma korku salarak, korkuyu besleyerek insanları sindiren sürekli hayatın olumsuzluklarına kanalize ederek kara büyü yaptıran programlar olarak görüyorum bir çoğunu. Korktuğum başıma geldi deriz, sürekli düşünce üretmek o düşüncenin olma olasılığını arttırır.

Kayıplar, kaçırılanlar, öldürülenler, taciz edilenler vs vs yurdumun insan manzaraları, sonuçta bizim etrafımızda yoklarsa  bile varlar.  Bir anne nasıl bir çaresizlikle kendi çocuğunun amcasının oğluyla zorla evlendirip üzerine bir de diğer amca oğullarının taciz etmesine göz yumulabilir. Nasıl bir evde 20 kişi kalınır ve tüm yaşananlara kaderine razı olacaksın denilebilir. O anne de belli ki aynı şeyleri yaşamış ve kendi kaderine razı olmuş,  bildiği bu ve öğrettiği bu. Kız da haliyle kaçmış, ama kime kaçmış başka bir erkeğe... Sanırım hiç bari bir kişi taciz eder diye düşündü ya ne yapsındı? insan kendi ailesine yaslanamıyorsa kime yaslanabilir?  Kadın sığınma evleri, vakıfları, dernekleri var diyeceksiniz bunlara gidebilirdi. Açıkçası bu derneklerdeki yaşamı tam olarak  bilmiyorum,  ama yine de insanın kendi evindeki konforu sağlamadıkları kesin.  Ayaklarını uzatıp bir film açıp karşısında tek başına oturup çekirdek çitleyebilecek misin? hiç sanmam…Ancak kısa bir süreliğine başını sokacak yol gösterecek bir yer sadece.  Devlet kurumları ise daha vahim durumda kadın sığınma evleri var ama kimseye hayrı yok.  Aslında devletin sadece kadın da değil tüm cocuk, erkeklere sahip çıkması lazım. Öyle laf ola beri gele bir sahiplik değil, bildiğin hayatta desteksiz kalan insanlara bir aile ortamında yaşayacağı hayatı sağlaması gerekiyor, hem konfor olarak, hem mental olarak.

Rezidans tarzında çeşit çeşit evler olsa, düzenli eğitim ve seminerler verilse, süresiz olsa, koşulsuz olsa, kendi ayakları üzerinde durana kadar olsa, bir odaya tıkılmış ranzalarda değil,  suçla bakan gözler arasında değil 1 arta 1 , 2 artı 1 , 3 artı 1 duruma göre , zorda kalan aileye göre,  her tür seçenek olsa. İstenirse yapılamayacak bir şey değil, bu toplumun refahını artırmak istiyorsan  gencine, çocuğuna , yaşlısına sahip çıkmalısın, kimse kendini yalnız hissetmemeli, kimse kimseye muhtaç olmamalı, eğer bunu devletler sağlayabilirse sanırım onbeş gömlek üstün bir seviyeye gelir dünya.

Halil Cibran'ın bir lafı var çok severim “ Ne bir katilden üstünsün ne de bir ermişten aşağı “
Bu dünyada zorluk, açlık, yoksulluk çeken,  şiddet gören ve her katilden biz sorumluyuz. Dilencilik varsa dilendiren biziz, dilenmesine göz yuman, neden olan,
Hiçbir katilden üstün değiliz, katil olabilirdik, her an katil olabiliriz…
Hatta dolaylı olarak aslında hepimiz katiliz.

Freud un tezine  göre insan doğduğunda boş bir levhadır, üzerine ne yazarsan o olur,  tam olarak böyle olmasa da her çocuk temiz bir beyindir, genetik miras denen atalarımızdan aktarılan mirasımız olsa da her dna,  rna tarafından okunmadıkça aktif olmaz, yani örnek sülalede göğüs kanseri var, sana da genlerle aktarıldı ama bu gen rna tarafından okunmadıkça bir virüs gibi, kapallı bir kutu gibi öylece sadece  bedeninde durur. Tüm karakter özellikleri için de bu geçerlidir.  Onları okuyan bizleriz. Bir nevi seçimle kaderimizi çizen de…
Bir yazımda demiştim “ Çünkü sen sadece bir seçiminsin”

Çocuklar bir gen havuzuna sahiptir ama hangi genlerin aktive edileceğine karar veren yaşanmışlıklar, deneyimler, öğrenimler, kazanımlar, kaybedişler, düşüncelerdir. Binbir türlü olasılık varken Kim olacağımızı dışsal ve içsel etkenler belirler. Böyleyken belli bir kalıba girmiş, belli bir yaşa gelmiş  birilerine mi daha faydalı olabilirsin yoksa yolun başında olan çocuklara mı.? O yüzden kendi adıma madem hayatımın bu döneminde birilerine faydam dokunacak zamanım, vaktim ve gücüm var, en güzeli kimsesiz çocuklara faydalı olmak diye düşünüyorum. İşin detaylarını artık içine girdikçe şekillendireceğim, umarım bu düzende birilerine faydam dokunabilir, bir umudum var, bir de heyecanım.

Neden mi,

Herkes denk gelmiştir, arabanın yanına yanaşıp, selpak mendil, su vs satan çocuklar Çoğumuz almıştır da, ama ben almam, düşünürüm… Alsam o çocuğa faydası olacak mı, gidecek parayı ailesine verecek yine onun hayrına olmayacak, çocuklarının hayrını düşünselerdi o yaşta gelir kaynağı olarak görmek yerine oynamalarına ve okumalarına izin verirlerdi…

 Ben de bir sürü çocuk kitabı aldım, İlham verici kitapları özenle seçtim.  Bana selpak mendil uzatanlara -ben senden birşey almayacağım ama sana birşey vereceğim, bir hediye dedim, olur mu, okur musun  dedim, şaşırarak gülümserken kitapları gören bazı çocuklar sevindi, bazısı umursamaz göründü ama hepsi elini uzattı.  Bir tanesini hele hiç unutmuyorum.
Tam kitabı uzatırken yeşil ışık yandı, trafiği altüst etmemek için ilerlemek durumunda kaldım,  ışığı geçtikten hemen sonra sağa çekip durduğumda çocuk arkadan koşarak arabaya yetişti :) Elbette okurum abla dedi,  kardeşime de okurum dedi ve gülerek elini uzattı poşetine kitabını attı. Ayaklarını sağa sola kontrolsüz ata ata koşarak uzaklaşırken,  poşeti sağa sola şekilsiz salınırken sevinci vücuduna çoktan yerleşmişti.

Ah İşte o kitabı almak ve okumak için arabanın arkasından koşturan çocuk benim umudum.
O gülen gözlerindeki sevinç benim heyecanım.
Ve  bir umudum var, bir de heyecanım değişim için gönüllü olduğum.



Not: Sevgili Aziz Nesin'i saygıyla anıyorum. O iyiliğin nasıl yapılacağını bilen nadir insanlardandı.  Kimsesiz çocuklar vakfında yüzlerce çocuk okudu, ayakları üzerinde durdu hayata karıştı.  İyi ki senin gibi güzel insanlar bu dünyadan gelip geçiyorlar.

YORUMLAR

12 Şubat 2024, 15.44
İnsanların bütün eylemlerinde şuur ve sonuçları düşünme yetisi hep kullanmaları gerekmektedir. Bu iyilik dediğimiz şeyler içinde geçerli olmaktadır. Dolayısıyla mutlak iyilikten ziyade şuurlu iyiliğe yönelten işaretler gördüm yazında.
Poşeti sevinçten sağa sola sallayan çocuklar gibi sevindirdin yazınla çok teşekkürler rune.
12 Şubat 2024, 16.13
Ah divani ne güzel söylemissin, aynen iyilikte şuurlu yani bilinçli olmalı. Bilincin olmadığı yerde rüzgar nereden eserse oraya salınan bir bitkiden öte değilsin.  Ben teşekkür ederim keyifle okuduysan ne mutlu bana.
14 Şubat 2024, 07.45
Keyifle okudum yüreğine saglik Rune..
14 Şubat 2024, 15.56
Teşekkür ederim Nefertiti keyfiniz daim olsun...
17 Şubat 2024, 03.31
sizin iyilik anlayışınıza göre kimseye iyilik yapmamamız gerekir. kitabı okudu kış günü çok üşüdü ısınmak için yakmak istedi ve yangın çıkardı.. eee  sizin iyilik  kötü sonuçlanabilir, sizin mantığınızla. hiç bi iyilik kirlilik yaratmaz merak etme
17 Şubat 2024, 16.35
Asi Akrep teşekkür ederim eleştirinize, Söyle izah edeyim insanı diğer canlılardan ayıran en büyük özellik gelecek için düşünerek plan yapmasıdır, yani öngörüye sahip olmasıdır.  Bu öngörüyü de arttıran şey takdir ederseniz farkındalıktır.
Şimdi bahsettiğim hikayede çocuk kendinin ve kardeşinin okuyacağını belirtmişken ısınmak için yanması  5 dk sürmeyecek bir kitabı yakması,  biraz mantık dışı kalıyor.
Ama sanıyorum ki şöyle söylemek istiyorsunuz, her şeyi öngöremeyiz , o yüzden biz düşünmeden iyilik yapmaya devam edelim. İyilikten maraz doğmaz diyorsunuz da atasözü böyle değil :)

Her şeyi evet ön göremeyebilirsiniz fakat bilgiyle, tecrübeyle, düşünceyle, mantıkla  öngörünüzü genişletebilirsiniz, bunu yapmalısınız çünkü hiçbirimiz birbirimizden ayrı izole yaşamıyoruz,  hepimiz bu dünya üzerinde yaşıyoruz ve  birbirimize bağlıyız, her yaptığımız haraket de, ya birilerini etkiliyor ya da bir şeyleri o yüzden kendimizi geliştirerek  her işi yaparken sonuçlarını düşünerek haraket etmeliyiz. Elbette ki mantık ve bilgi dahilinde. Eksikliğimiz varsa da öğrenerek geliştirmeliyiz.

23 Şubat 2024, 16.09
Merhaba Spinoza,
ilgiyle okumanıza sevindim. Aziz Nesinin bende ayrı bir yeri vardır. İlk okuduğum kitaplardandır "Şimdiki çocuklar harika", belki de tek çocuk kitabıydı. Bu kafayla birdaha okusam fena olmayacak . Orada mı bahsediyordu başka bir kitabında mı yanlış söylemeyeyim, bütün sene delgeçlerin içinden çıkarttığı kağıtları biriktirip yılbaşında konfeti yaparmış, çocukları sevindirirmiş. Bu anısı çok içime işlemişti. Kalbi güzel nadir insanlardan, tekrardan sevgiyle anıyorum kendisini. Işıklar içinde uyusun.

İnsanlar hangi amaçla yardımlaşmalı demissiniz, bence dünyayı daha yaşanabilir kılmak için yardımlaşmalıyız, hepimiz aynı şartlarda doğmuyoruz veya şartlar herkes için her an değişebiliyor. Bu noktada insanlığın iyiye evrlebilmesi için birbirimizin elinden tutmalıyız. 
Biz elimizi uzattığımızda aynı zamanda karşıdaki de düştüğü yerden kalkmaya çalışmalı, tüm gücünü elini uzatana verirse onu da düşürebilir. Bu yüzden herşey gibi yardım da karşılıklı olmalı.
Yardım isteyene yardım edilmeli.
Potansiyeli olup bunu gerçekleştiremeyen, yol gösterilmeye ihtiyacı olan o kadar çok insan var ki.
Yardımlaşma sadece elbetteki maddi de değil, fikirsel de aynı zamanda.
Yaptığımız seçimlerle sürekli kaderimize yön veriyoruz, kimse mecburi bir seçim yapmasa, seçmeye itilmese, birbirimize destek olup seçenekleri arttırsak hem dünyamız, hem insanlar güzelleşirdi.



23 Şubat 2024, 16.28
Bir şey daha ilave etmek istedim. Sadece dünyayı şirinlemek için de değil
Hepimizin yardıma ihtiyacı olmuştur, (zor durumda kalmışızdır, desteğe ihtiyacımız olmuştur, tek başımıza yapamayacağımız birşeydir, o an olması gerekir, yarın değildir, yarından sonra değildir vs vs )
Zaten öncelikli empati yapabildiğimiz için yardım ederiz.

Yapabiliyorsam neden olmasın? diye sorunuza bir soruyla da cevap verebilirdim aslında.


24 Şubat 2024, 12.11
Sevgili Spinoza, geniş perspektiften bakıp yazıya değer katmışsınız asıl ben teşekkür ederim. Gamyun blog portalda görmek istediğim manzaralar. Didişmek yerine karşılıklı fikir alışverişi yaparak konuyu açabilmek ne güzel. Deli gönül sevdasını ben bilirim demeden... Böyle olunca daha çok yazası geliyor insanın ve yazıyorum ;)

Aslında elbette bazı yardımlar da çıkar odaklı ilerliyor. Bu kapitalist düzende yani paranın hakim olduğu düzende haliyle herşeye parayı arttırmak amaçlı bakıyorlar, bazı etik değerlerin ya da insani, vicdani değerlerin de üzerleri bir güzel örtülüyor. Düzen değişmeli diyoruz hep, Erich Fromm öneri getirmiş aslında hoşuma da gitti Humanist Sosyalizm, keşke uygulanabilse fena olmazdı. Para odaklı yönetim yerine insan odaklı bir sosyalleşme kulağa hoş geliyor.

Aziz Nesinle ilgili de ne güzel bir konuya değinmissiniz. Ben de bu sene kesinlikle kıyafet almayacağım diye söz verdim kendime ve şükür sözümü tuttum. Zaten yeterince kıyafetim var dolabımda ölene kadar da yetebilir :)  Bazen montlarda, kazaklarda yıpranmalar oluyor onu da armalarla çiçeklerle kamufile ediyorum, hiçbir zaman öylesine bir kıyafet satın almadım, beğenip aşık olmuşumdur o yüzden de benim için eskimiyorlar, hep güzeller. Çoraplarımı bile diktiğimi söylersem ne olur acaba bunu yadırgayan çıkar mı, kim ne düşünürse düşünsün ben alınan şeylerin son miadına kadar kullanılması taraftarıyım, ayrıca ufak değişikliklerle çok daha güzel bir hale gelebilir. Neydi şu  japonların felsefesi, hani kırılan vazo parçalarını altın tozuyla birleştirip daha değerli hale getiriyorlardı, işte tam da o kafadayım .

-İstihdam mı yaratalım?  Bence konu tam olarak istihdam da değil, burada maslova biraz değinmek istiyorum.  İnsanın ihtiyaç primatinde yeme, içme, barınma, güvenlik vs en tepede kendini gerçekleştirme yatar. Biraz da Darma yasasından alıntı yaparak konuyu harmanlamak istiyorum. Darmada denir ki :
Her insan en az bir konuda mükemmeldir ve tüm diğer insanlardan çok daha farklı çok daha özgün olarak icra eder. Bu noktada herkesin içindeki o herkesten farklı olan potansiyeli çıkarabilirsek hem insanlar ürettikleri veya yaptıkları ne varsa severek yapacaklar,  hem de onların iyi olduğu bu işte diğerleri yani bizler de keyif alacağız, ürettiklerini satın almak isteyeceğiz tabi üretim derken sanatı da içine katıyorum.  Yani bir insan potansiyelini gerçekleştirebiliyorsa istihdam yaratmaya gerek kalmaz zaten iyi ve farklı olduğu için ona uyan istihdamı kendi yaratacaktır. Ya da O istihdam onu bulur. Bizim yapmamız gereken şey  sadece yeteknelerini farkedebilmek.

-Temiz çevre ve gıdaya mı ulaşalım? Daha yakın zamanda çok üzücü bir olay yaşandı. Altın madeninde 9 kişi göçük altında kaldı. Ölenlere rahmet, Yakınlarına sabır diliyorum, canın ne kadar ucuz olduğunu birkez daha gördük. O madende çalışan mühendis aslında atıklar için inşa edilen yapıdaki betonun kalınlığıyla ilgili sanırım olması gerekeni söylemiş ama yönetim dinlememiş  daha az kullanması istenmiş, bunu kabul etmeyince işten ayrılmış. Yerine geçen de istenini yapmış sonuç ortada.  Orada altın madeninin ne işi var hadi bunu yaptın diyemiyorum ama hadi ki yaptın uyarıları da dinlemiyorsun. Her şeyin ucu paraya dayanıyor işte... Dünyayı kirletiyoruz çünkü açgözlüyüz daha çok kazanmak istiyoruz, insan sağlığını, çevreyi, temiz gıdayı hiçbir şeyi umursamıyoruz tek umursadığımız para.    artık yediklerimizden tad alamıyoruz neredeyse patates ayvaya , ayva portakala benzeyecek o noktaya gelmemiz yakındır. Hep daha çok üretilim, daha çok kazanalım. Mısırlılar gibi sanırım mezarlarına gömecekler mal varlıklarını öteki dünyada rahat edecekler.

-Yeni gezegenler mi keşfedelim? Dünyayı kirlettik kendimize yaşanabilir alan için mi yeni gezegenler keşfedeceğiz. Bilimde ilerlemeye elbette bir şey demiyorum ama bu ilerleyişte önce yaşadığımız gezegeni de bir düşünmemiz gerekiyor.

 -Kendi vücudumuzu daha iyi tanıyıp, geliştirip müdahale edelim . Sadece kendi vucudumuzu da değil, her şeyi tanıyıp geliştirmeliyiz. Kendi vucuduna iyi bakan, sağlıklı beslenen insanlar sağlıklı düşünür zaten. Her şey nasıl yapılır, neden yapılır üzerine kafa yorup en olması gerekeni uygulamalıyız.
İsraf etmeden..bu çok önemli sözleri bile israf ediyoruz düşününce,  zaman değerli ve kısa hepimiz bu dünyadan geçeceğiz...

Yani insanlığın yardımlaşma konusunda yoğunluğu ne olsun Elbetteki olabildiği kadar olsun, bir elin nesi var iki elin sesi var demişler. Hep birlikte olmayı başarabilirsek birşeyleri değişterebiliriz.

uzun uzun yazdırdınız bana, isteyen  okusun, isteyen de okumasın. 
 Çok  teşekkür ederim sorularınıza...


24 Şubat 2024, 14.56
plan yapmak yani öngörü..  plan ve öngörü tamamen farklı şeyler. öngörünüz yapacağınız plana katkı sağlar fakat aynı şeyler değil. farklı etkenlerden dolayı yaptığınız plan gerçekleşmeyebilr. öngörüyede katkı yapan etken tecrübedir.....    eğer biçok kşi sizin kendinizce doğru olan iyilik metodunuzu uygularsa o çocuğun bir kitabı yerine binlerce kitabı olur  ve çocuğun ısınmak için bikaçını yakma düşüncesi gerçekleşebilir. ilk insanın varoluşundan buyana  temel insan htiyaçları asla değişmez. doymak, korunmak, barınmak. diğer ihtiyaçlar daha sonra gelir ve kişiye görede öncelik sıralamaları değişir. ama ilk üç ihtiyaç asla sıralaması bile değişmez. bizdede bi söz var ..  :) aç insanın dini imanı ideolojisi olmaz derler.   :) alkolktir bi sebeple veya başka zararlı yollara sapmıştır. önce kişiyi buna yönelten sebepler bilinmeli. öyle sanıldığı gibi biçok çeşit insan yoktur.. 2 çeşit insan vardır. iyi insan, kötü insan. diğer insan özellkleri bu iki ana kolun çeşitleridir... saygılar
24 Şubat 2024, 15.48
Spinoza teşekkürler, aynen keşke gamyun portal fikirleri düzeyli ve saygılı bir şekilde tartışabildiğimiz, farklı fikirlerin rahatlıkla yazıldığı ve aynı saygıyla herkese cevap verildiği bir yer olabilse ve daha çok insan yazsa, daha çok insan yorum yapsa. Burada ben sorumluyu saygısını bozan kişi olarak görmüyorum, buna izin verenlerde görüyorum. Ortak alan varsa, Kural mutlaka olmalı ve kurallar herkese eşit uygulanmalı. Her neyse buradan da yönetime seslenmiş olalım, dikkate alırsa seviniriz diyelim.

Asi Akrep teşekkürler düzeltme için evet plan ve öngörü iki ayrı şey, öngörümüzü geliştirelim,  o zaman daha doğru plan yapabiliriz diyelim o halde. Bilgi ve deneyimden zaten bir önceki yorumumda bahsetmiştim. Şimdiki yorumunuzda benim yazıda belirttiğim konulara gelmissiniz. Elbetteki insanın öncelikli ihtiyaçları barınmak, karnını doyurmak, güvenliktir bunlar çözüldükten sonra diğer ihtiyaçlar gelir,  bir iyilik için kendini adamakta bile emeklilikten bahsetmemin nedeni oydu.  Sizdeki söz yarı yarıya doğru aç insanın evet önceliği farklıdır önceliği karnını doyurmaktır ama aynı zamanda karnını doyuran ideolojilere de karışabilir. Çünkü takdir edersiniz ki bu ideolojiler aynı zamanda karın da doyuruyor.
Kitap konusunda ısrar etmissiniz, canı kağıt yakmak istiyorsa çöplerde bol bol var topluyorlar zaten, ipin  ucunu tiftiklemeye pek gerek yok, milyonda bir ihtimal evet bir ihtimaldir ama düşük bir ihtimaldir. yoksa herşeye zaten olabilir gözüyle bakarız. Ben olması yüksek olan ihtimallerden bahsetmiştim.
İnsanları iyi ve kötü diye ayırmak da açıkçası doğru gelmiyor. Her şey siyah ve beyaz değildir , griler de var. Bazı davranışlar ne iyidir ne kötü. Bu ise apayrı bir konu. Teşekkür ederim yorumunuza saygılar




25 Şubat 2024, 01.08

Öngörüsü daha yüksek biri o kitap veya kitapların paraya dönüştürülme ihtimalini de düşünürse ne olacak? Sonuçta o çocuklar orda para için duruyorlar 
25 Şubat 2024, 11.00
Aynen Özdür, herkesin ilk aklına gelebilecek güzel bir konuya değinmişsiniz. Zaten ilk düşündüğüm olumsuz kısmı buydu, ya kaş yaparken göz çıkartırsam, bir selpak mendil almak yerine kitabı okutarak daha yüklü bir miktarda paraya dönüştürürse! O noktada kitabı kuvvetle ihtimal ailesine verirdi onlar da ya bir kitapçıya ya da etrafındaki birine okuturdu. Kitapçıya adım atması da güzel ya da etrafındaki birinin alması, sonuçta alışveriş yapılan şey kitap olsun değil mi? Bir de düzenli gelir kaynağı olabilecek sürdürülebilir kısmı yok, aynı çocuğa çok tuhaftır ki 2. kez  rastlamadım.
Ayrıca herşeyi geçtim okur, okumaz satar, saklar ne yaparsa yapsın hayatında farklı şekilde bir davranış görmüş olacaktı, bir farkındalık yaratacaktı, hep birine birşeyler satıp karşılığını almaya alışmış biri için, ailesi bile ondan bir karşılık bir çıkar beklerken, karşılıksız olarak hiç tanımadığı birinin  hediye vermesi güzel değil mi? Dedim ki bu konuda en azından kendisi 5 dk düşünse , ailesine başına geleni anlatırken 5 dk harcasa,  zamanının 10 dk snı bu konuyu kritik etmeye ayıracaktı, bu bile güzel dedim. Çocukluğumuzda çok kısa anların  bizler üzerinde çok büyük etkileri olmuştur, hiç olmasa belki birinin hayatında kırılma noktası yaratabilir. Bu ihtimal diğer tüm ihtimallerden daha sıcak geldi.


25 Şubat 2024, 12.31

Bu çocuklar sokaklarda para için çalıştırılan çocuklardır ailesi tarafından ya da onları alıkoyan birileri tarafından ayık kafayla ya da zararlı bir maddeye alıştırılarak . Aynı yerde veya getirisi fazla olan yer her neredeyse orda. Yerler genelde planlıdır ta ki bir polis memuruna denk gelene kadar :) Kimisi trafik ortasında yağmur kar demeden, kırmızı ışık yeşil ışık görmeden teker kadar boylarıyla. Kimisi de dinlendirilerek ya da başka türlü yollarla. Bu saydıklarım para kazandırma yollarından biri. Verdiğiniz örnekle onlara yeni bir yol kapısı açılabileceğini kendiniz yazmışsınız. Yöntem gülümsetti çok iyi niyetli. Gerçek aslında biraz daha farklı herkesin tahmin edebileceği gibi. 

Paraya dönüştürülme imkanıyla her yol mübah sayılır ya. Şekerse şeker, kitapsa kitap. Kitap artık bir gelir kapısı sayılır ve daha fazla kitap kazandırılma yolları bulunur. Okumak veya birine vermek ya da kitapçıya gidip kitap satmak filan çok şeker ancak gelir kapısı sayıldığı sürece pek de masum değil birkaç cümle önce ima ettiğim gibi. Hayatında ilk defa karşılıksız hediye almış olur fena mı işte düşüncesi de çok tatlıymış. Onları masum bir düşünceye itmek, safiyane bir umuda bel bağlatmak onlara ne kadar yarar katabiliri bilmek işte burada tecrübe devreye girer.

Yanlış anlaşılmamak için peşinen söyliyim. Ben demiyorum ki bu çocuklara iyilik yapılmasın. Sadece iyilik yapılan yer yanlış. Bu çocukların yeri sokak değil. Anlatmak istediğim budur. İşte kaş yapayım derken göz çıkarma olayı bundan sonrasında kendini belli eder.
25 Şubat 2024, 13.43
Konuya gerçekçi yaklaşayım derken biraz filmvari yaklaşmıssınız, elbetteki dediğiniz durumlar var,  karşılaştığım çocukların bir kısmı suriyeli veya değişik milletlerden, bir kısmı ailesi tarafından yaptırılan ama temiz yüzlü ve temiz giyimli belli ki bir sıcak yuvası var, bir kısmı biraz ötede dilenen annesinin kucağında bebeğiyle beklediği türden, o bahsettiğim poşetine kitabı atan çocuk ise  okula gidiyorum abla, zaten boş zamanlarımda yapıyorum dedi iş çıkışı karşılaşmıştım ve saat 20:00 ye geliyordu.

Açıkçası madde bağımlısı gibi görünen bir çocuğa hiç rastlamadım,  istanbul gibi daha kozmopolit yerlerde elbette bu dediğiniz de vardır.  Saf ve salakça bir tavır içine girdiğimi belirtmeye çalıştınız heralde Özdür :) dediğiniz gibi tecrübe eden bilir, siz konuya bu kadar hakim bir şekilde pesimist bakmak  için kaç çocukla konuştunuz? Bir tane olumlu örnek olması  bile benim için yeterli bir olasılık oranıdır vebunun örneğini sunmuşum. Bir kişinin bile hayatına olumlu etki yapabiliyorsam bırakın ben polyannacılık oynayayım.  Küçük küçük adımlarla yol alınır, o yüzden bu küçük adımları küçümser yaklaşmak yerine daha doğru nasıl adım atarız o konuya değinseniz daha tatliş olurdum.

Bu arada Kitabı paraya dönüştürmek o kadar kolay bir iş değil kaldı ki okuma oranı çok düşük olan bir toplumda Bir kitap için de o dediğiniz çocukları alıştıranların başında duranlar uğraşmaz yani onlara ekmek kapısı olmaz merak etmeyin.

Peki bu çocuklar için ne yapalım? Bu konulardan bahsetmenizi isterim.


25 Şubat 2024, 15.23
Yeri gelmişken bir şeyi daha belirtmek istiyorum, aman herkes kitap dağıtsın ben bu çocukların sorununu çözdüm diye konuya yaklaşmadım, elbetteki böyle büyük bir sorunsalı çözecek bir durum değil  anlattığım. Bu sadece bir anektottu. Yorumunuza hitap etmeye tenezzül etmeden başlamanız  trollemek için geldiğinizi belli etmişti, izledik ve gördük. Fikri beğenmemiş olabilirsiniz ya da daha iyi bir fikriniz olabilir,   bakın sayfalar dolusu  boşluk var, yazabilirsiniz ama bu küçümser ve alaycı tavırlarla  ne kendinize ne de başkasına hayrınız dokunur. He zaten böyle bir misyonum yok da diyebilirsiniz, ona da keyfiniz bilir der geçerim.
25 Şubat 2024, 19.06

İşte görüş olarak ayrıldığımız nokta kimin daha filmvari yaklaştığı:

Siz etrafımda, çevremde diyerek kendinizce bir genellemeye girişmişsiniz. Sonra İstanbul'da durum farklı olabilir diyerek yumuşatmışsınız genellemeyi. Keşke kötü dünya ve insanlar sizin çevrenizden ve gözünüzden göründüğü kadar kolay ve değiştirilebilir olsaydı ama maalesef... Benim de etrafımda ve çevremde ve hatta ülkenin birçok şehrinde denk gelip bazılarıyla birebir temas kurduklarım oldu elbette, benim bakış açım dediğiniz gibi perspektif değerlendirmeye yöneldi. Dünyanın bir iki farklı ülkesinde denk geldiklerim de oldu ama benim görüşüm dünyayı kapsayıp genelleyecek kadar uzun boylu değil. 

Blog tek bir örnekten yürüdüğü için yorumlarımı onun üzerine yoğunlaştırdım ama şu dediğiniz doğru. Bir kişinin bile hayatına olumlu etki edebilme huzuru vs. Tek örnek üzerinden kurtarıcılığa soyunduysanız yorumlarımı ona göre sürdürebilirim elbette beklentiniz yönünde. Beklentinizi dile getirme üslubunuz pek hoş değildi ama neyse. 

Sonda dolmuş iki yorum okuduk aslında. Blog bir heyecanla başlayıp yorumlar ise yöntem belirtmeye eğilince öngörü denilen şeyin ileri gerili boyutlarda olabileceğini hatırlatmak istedim sadece. Bu kadar alınganlık sergileneceğini bilseydim unutulduğu gibi devam edilmesine izin verirdim okuyup geçerek belki. Bence her türlü tatlişsiniz bu iyi bir şey ve umarım buna da üzülüp bozulmazsınız.

25 Şubat 2024, 21.17
Evet işte o temas kurduklarınıza gelelim?  Hala daha ortaya bir fikir atmayıp dünyaya pembe gözlüklerl takıp baktığım tezi üzerinden yürüyorsunuz. Düşüncelerimi tatliş bulup yanaklarımı sıkmadığınız kalınca haliyle yorumunuzu art niyetli buldum. Örnek gerçektir ve yaşanmıştır bunu isterseniz göz ardı edersiniz istersiniz kendiniz deney yaparsınız.  Her çocuk ayrı hikaye, ayrı hayatlar, hepsi birbirine benzeyecek diye bir durum yok, genelleme yapıp da tüm cocuklar böyledir de demedim konuyu çarpıtıp kendinizle çelişiyorsunuza getirmeye çalışıyorsunuz.

Sanırım siz arşimetin suyun kaldırma kuvvetini bulduğu gibi bir şeyi bulduğumu algıladınız ve ben bu çocukların sorunlarını kökten bu şekilde çözdüm zannettiğiniz için bu tavırlara girdiniz. Eğer bloğu ve altındaki yorumları algılamaya çalışarak okursanız nasıl çözümler üretilmesi gerektiği konusunda fikriniz olabilir.

Tarafsız bakmaya çalışarak yorumunuzu okuduğumda  polis memurları konusundaki açıklamanız bile benim aynı çocuğa 2. kez rastlamamam tuhaf cümlesinin açıklamasıymış aman da ne kadar aydınlandım. Sizin gerçekten konuyu gerçek hayattan değil filmlerden izlediğinizi düşünmeye başadım. Polisler bu konuda bir şey yapamıyorlar, alıyoruz sorguluyoruz salıyoruz yine aynı şekilde aynı yerde dilenmeye veya satmaya devam ediyorlar diyorlar. Onlar da polis memurunu görünce kaldırımda bir iki tur atıp sonra tekrar aynı mekanda veya biraz ilerisinde devam. Polis memurları da bizim gözümüze soka soka yapmasınlara eyvallahlar.

Bu arada 2. kez birçok çocuğa rastladım, hatta  yeşil gözlü beyaz tenli hep aynı yerde duran bir çocuk vardı hep de gelirdi ama kitap vermeye başladıktan sonra tuhaftır ki 2. kez rastlamadım. Sattıkları mekan da polis memurlarının sürekli durduğu yerdi.

Her neyse zaten bir fikirle gelmeyecekseniz okuyup geçmeniz daha sağlıklı olur, ne pohpohlanmaya ne yerilmeye iihtiyacım var. Israrla fikrinizi paylaşın diye sormama rağmen bu konuda iki satır yazmaya tenezzül  bile etmediniz.




26 Şubat 2024, 01.46

Yeri gelmişken söyliyim. "Saf ve masum" düşüncesinden "saf ve salak" hakareti çıkardınız bir yorum öncesinde. Kendinize haksızlık ettiniz. Üslup sadece karşınızdakine değil şahsınıza da kötüymüş. Gerek görmediğim şekli farklı algılayıp kendinize bu haliyle layık görmüşsünüz. Karşınızdakine algılamamaktan dem vurup kendi hatalı algı yönetim biçiminizi es geçmeniz manidarmış. Bir de trollemek filan dediniz ya niyet okuyuculuğu huyunuz varmış o da çok şeymiş.

Üslup diyorum hanımefendi siz ise halaaa, çok biliyorsan kendin anlat tavrına boyanıyorsunuz. Yorumlarda kim kimlere ne anlatmış bariz değil mi. Siz anlattınız ben de okudum. Pohpohlanmaya ihtiyacınız yoksa bu yazı neden buraya çıktı, yerilmeye ihtiyacınız yoksa geriye pohpohlamak kalır öyle değil mi? Övecek bir durum görmedim zaten övmedim de yermedim de. Kamuya açık bir yazıya gelen yorumlardaki tavrınıza karşılık kendi öngörümü belirttim, temas ettiklerimin bende oluşturduğu etkiyi anlatmaya çalıştım yaptığınız gibi. Çözüm hakkında bir şey bildiğimi iddia etseydim "öngörü şart, tecrübe lazım" gibi mesajlar içeren ahkam kesici cümleleri sizden önce ilk ben kurardım. "..maalesef..." dediğim yerde çözümün (sokak çocuklarının sokaklardan kurtarılması hakkında) vatandaşlık olmadığını anlayabilecek şeklinde karşıdan bir beklentim vardı. 

Film konusuna hiç girmemeliydiniz ki girişi yazmış, gelişme ve sonucu oldu bittiye getirmek üzereyken siz size engel olduğumu hissettim bir an. Bunun için çok üzgünüm gerçekten. Duraklattığınız yerden varsa devam bölümlerini ilgiyle izleyeceğim bundan sonra.

Polis gözetimine alınganlık göstermenize gerçekten güldüm. Sizin ordaki durum burda da aynı. Aynen polis görünce kaçış sonra kaldığı yerden devam halindeler. Polislerin bir şey yapıp yapmaması ile ilgili tek cümlem yok. Burdan çözüm bekliyorsanız çok yanılırsınız, çözüm en üst yetkili mercilerden başlar zaten siz de bilirsiniz. Aynı çocuğu ikinci kez görmeniz sevindirici burdan en azından o zamana kadar hayattaymış anlamı çıkar. Sonrasını bilemem, fikir filan da sormayın yazar sizsiniz. Sonra ne oluyor?

Okuyup dokunmadan geçmek yazıya haksızlık olurdu. Ne güzel katkıda bulundum işte her yorum bir nebze heyecanlandırmadı mı sizi? Başlıkta gibi tatlı bir heyecandı sizinki ve sanırım boğazınızda kaldı benim yüzümden. Üzgünüm. Kapatıyorum, sonraki bölümde görüşürüz. 
26 Şubat 2024, 01.48

Bu arada neyi çarpıttığımı iddia ettiniz? Genelleme yapıldı kısmını mı diyorsunuz? Çarpıtmadım ki hiç anlamamışsınız. Genelleme aile hakkındaydı. Çocukların hepsinin birer ailesi var demediniz ama demiş gibi oldunuz. Ben de burdan yürüdüm. Cümlelerinizde aileli ailesiz diye bir ayrımda bulunmadınız çünkü. Sonra bu çocuklar ve aileleri hakkında tatlı hayallerinizden bahsettiniz kitap üzerinden. Tatlılık hikayesi burdan çıktı. Hala anlamadıysanız bütün yorumları bir daha açıklayayım sizin yorumlar da dahil. Son yorumda biraz toparladınız gerçi. 
Yorum yapabilmek için ÜYE GİRİŞİ yapmalısın