gamyun.net'i doğru görüntüleyebilmek için tarayıcını güncellemelisin, güncelleyemiyorsan başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsin.

BLOG

Kuru Otlar Üstüne-İnceleme

16 Mart 2024, 09.49
A- A+

Filmin senaristleri: Akın Aksu, Ebru Ceylan ve Nuri Bilge Ceylan.

2023 yapımı Kuru Otlar Üstüne filmi, Doğu Anadoluda görevlendirilmiş bir resim öğretmeninin bakış açısından Doğu Anadolu bölgesindeki yaşamı ve birçok sosyo-kültürel konuyu ele alıyor.

Filmdeki bakış açısı; her bir karakterin ve her bir fikrin zıt yönünün incelenmesi açısından çok değerli. Akın Aksu’nun ve Nuri Bilge Ceylan'ın  çok yerinde sorgulama tarzlarını bir üst noktaya taşıyan, farklı bakış açısını perçinleyen elbette ki senaryoya bir kadın elinin dokunması. İki erkeğin sorgulayan düşüncelerine bir kadının dahil olması filme apayrı bir boyut katarak senaryoyu daha da aydınlatıyor. Filmin içindeki her konunun  dişil-eril yönleriyle tarafsız değerlendirilmesi, izleyenlerin düşüncelerinin, beynin bir sağ bir sol lobu arasında devinmesini sağlıyor.

Filmdeki her diyalog ayrı sosyal konuları kapsıyor bu yüzden bu yazıda  her birini açmak imkansız, inceleyeceğim konu üzerine en çok ışık tutulan öğretmenin öğrenciye beslediği Aşk duygusu olacak.

-Kız öğrenci  yazdığı aşk mektubunu sınıf/resim öğretmeninden isterken öğretmenin odasındaki ilk sahne;

Resim öğretmeni gözünden aşkın algısını  ilk kez anlatan bu diyalogda aşk; masum vahşi çocuklukla özdeşleştiriliyor. Bu yüzden  kendi duygularından bir pişmanlık yok aksine hissedilen duyguya  bir övgü, doğallığına bir gönderme var. Fakat bu duyguların aslında  aşk olmadığını ve  hayranlık  olduğunu kendisi bile fark etmediğinden ya da bu konuyu kendi içinde ara ara sorgulayarak bir türlü çıkış yolunu bulamadığından, bu diyalogda hayranlığa bir göndermeyi veya aşkın geçiciliğine bir vurguyu kendi ağzından maalesef bekleyemeyiz yoksa film kendi içinde çelişir.

Ara ara çocuğa karşı çekingen tavırlarından  ve ben daha kendi düşüncelerime hazır değilim deyişinden duyduğu suçluluk duygusunu hissetsek de, filmin içinde bu yapılması gereken eksik vurguların en azından taciz suçuyla şikayet edilmeleri ardından iki öğretmenin başlarına gelenleri irdelediği  konuşmalarında dile getirmesi ve biraz olsun çocuk gelinlere değinilmesini beklerdim. Kaldı ki biri o yörede yaşamış bir öğretmen;  her bölgenin realitesi olduğunu hediye vermenin de gelenek, görenek penceresinden yanlış anlaşılacağını vurgulasa da  fakat yine karşıt bir fikirle bağnaz alışkanlıklarınıza baş kaldırdıysak fena mı yaptık, biz de kölesi olacaksak, başarılı öğrenciye hediye de alamayacaksak diye savunmaya geçen Samet öğretmenin  aslında her agresif çıkışı altında kendi içinde öğrencisine aşk duygusu beslemenin verdiği suçluluk psikolojisi ve sorguları yattığı için öfkelendiğini görüyoruz.

 Bu  hayranlık göndermesi çocuğun ağzından  “Kenan hoca derste hiçbirşey yapmıyor, sizin gibi değil tarzı” şeklinde işlense de ama yine de bir arkadaşının ağzından da bu hayranlık gerçeğinin tekrar izleyenlere duyurulması gerekirdi. Çift vurgu her zaman iyidir.

Bu  konunun ucu filmin sonundaki final konuşmasına kadar açık kalıyor ve her şey insana dair mesajı veriliyor, o zamana kadar insana içinde aşk duygusu varsa  bunu da mı normalleştireceğiz?  tedirginliğiyle filmi izletiyor. Belki de bu yaratılan tedirginlik duygusu filmin içinde bizi tutmak için yapılmış bir kurgudur?

Bir  kitapta okumuştum mutluluk yaşamda tek tek mutlu olduğumuz anların toplamı değildir aslında mutlu sonla biten hikayelerimizin toplamıdır diyordu. O yüzdendir ki filmlerin bizde en etki bırakan ve filmle ilgili yargılarımızı oluşturan son sahneleridir. Bu filmin de özellikle final sahnesi tekrar tekrar izlenmesi gereken muhteşem bir şiir ve fikir şölenine dönüşüyor.

Samet Öğretmen ile öğrencinin odadaki son sahnesi;
Sevim kendi yaptığı pastayı getirirek, güya ruj sürdüğü için özür dileyerek ve düşen paltosunu silkeleyip asarak  öğretmeninden üstü kapalı özür diliyor. Ama ısrarla Sevimin ağzından şikayet ettiği gerçeği nedeniyle özür dilemesini beklemesi, laf almaya çalışmaları  bize hem jandarma komutanının küfürlü diyaloğunu hatırlatıyor,  hem de aslında Sevimin hareketlerinin öğretmenle ne kadar benzediğini gösteriyor. Öğretmen arkadaşlarının görüştüklerini gizledikleri ve profesyonelce senaryo üreterek yalan söyledikleri zaman kendi aldığı tutumun benzerini Sevim burada öğretmenine karşı sergiliyor. Aslında demem o ki, Samet öğretmen Sevimde kendi hırçın çocukluğunu görüyor ve karakterini  kendine benzettiği için aslında duyduğu aşk, kendi çocukluğuna duyduğu bir özlem de aynı zamanda. Tanrıdan ayrılışın en yakın şahidi değil midir çocukluk?...

Sadece o bölgede yaz/kış yaşandığını belirtirken aslında biraz da dualiteye dikkat çekilmek isteniyor. Dualite ile yaratılan dünyamızda her şeyin zıttıyla aslında hem var olduğu, hem yok olduğu bu dünyada mükemmeli yaratma çabası aynı zamanda imkansızı istemek değil mi? Tanrıyla aramızda olan uçuruma yaklaşma isteği O’na olan bir özlem.

Tüm çabamız aslında  o sınıftaki uyuyan çocuğu tavlamak, ya da fikrimize karşı olanı yanımıza çekebilmek. Elde olanlar zaten ceptedir bunun için bir uğraş gerekmez, sadece olsa olsa kaybetmemek için ufak bir çabamız olabilir fakat hayat boyu mücadelemiz artarak taraf yapmak, genişleme ve sonsuz olma isteği değil mi? Belki de bizi en sevmeyenlerin sevmelerini sağlamak. İnsan aklının alabileceği tek şey bu dünyada cennet ve cehennem olabileceği fikri. Her insanın  içinde  tüm duygular az/çok var ve bizi ateşleyen de bu zıt duygular. Yoksa sürekli cenneti yaşadığın bir dünyada herkesin sana hak verdiği bir ortamda yeni bir şeyler yapmak için ateşleyici güç yok olur. İnsanı üretmeye ve daha iyisini yapmaya iten de bu güç değil mi?...

İnsanoğlunun aklı dualitenin ötesini tam olarak algılayabilecek güçte değil 3 mekansal ve 1 zamansal boyutla sadece 4 boyutu bu dünyayı deneyimleyebiliyoruz, diğer boyutların sadece izdüşümlerini görebiliriz ve fikrimce bu yansımaları tamamen algılamak aklın çok ötesinde…

Öğretmenin Sevimle içsel konuşması;
“Senin gözünden kendimi görmek isterdim” cümlesi bana “Tanrı kendi güzelliğini görmek için insanı yarattı” “ göz kendini görmez” diyen Alman düşünürleri çağrıştırıyor. Gören göz, algılayan akıl olmadıkça dünyada güzelliğin olmasının bir anlamı yoktur. Aslında Samet öğretmen Sevimi kendini görebilmek için ayna yapıyor. Kendine benzemeyeceğini söyleyerek başladığı cümlede bile onun yaşına geldiğinde tam da kendine benzeyeceğine ve ellerinin bomboş kalıp sararıp kuruyacağına dem vuruyor, tıpkı şimdi hissettiği gibi… Ama yine Film; bu final sahnesiyle, sözel olarak umutsuz,  görsel olarak mutlu kılarak bizleri arada bırakıyor.

Aslında hayat, mükemmel anları ve imkansızın imkanlı olduğu anları kavramaktan geçiyor. Büyük resimde değil ama  kendi hayatlarımızın en küçük resimlerinde kusursuzluğu ve mükemmelliği bulabiliriz. Tıpkı öğretmenin öğrencisiyle kar topu savaşı yaptığı o son sahne gibi…

Yaşam dinamik bir denge. Değişim, gelişim, genleşme süreci. Bu yüzden içindeki en güzel fikirle bitirmek istiyorum. Zamanın  ve yaşadığınız her yeni günün size sunduklarının değerini önce siz bilin! En yakınlarınızdakilere bu değeri önce siz verin! Değerlerinize de sahip çıkın!
Keyifli izlemeler….
Rune

Filmdeki alıntıların sahiplerine aşağıda dikkat çekmek istiyorum, kitap okumayı sevenlerin edinmesi açısında kayda değer görünüyor. Bernard Shaw,  Bejan Matur, Émile Durkheim, Publius Terentius Afer

Not 1: Dinamik denge Açık sistemler çevre faktörleri ile dengeli ilişkiler sürdürmeye çalışırlar, eğer bu faktörlerde bir değişme söz konusu olursa, açık sistem yeni bir düzeyde çevresi ile denge kurar. Buna dinamik denge denir. Diğer bir ifade ile değişen çevreye uyum gösterebilme kapasitesidir.
Not2: İnceleme toplam 6 sayfaydı malesef epey bir kısaltmam gerekti. Çok Önemli gördüğüm bazı noktaları da aslında mecburen kırpmak durumunda kaldım. kitap: Dr Martin E.P. Seligman "Gerçek Mutluluk"

YORUMLAR


Henüz yorum yapılmamış :( Yazık ama blog sahibi senin yorumunu bekliyor olabilir

Yorum yapabilmek için ÜYE GİRİŞİ yapmalısın