gamyun.net'i doğru görüntüleyebilmek için tarayıcını güncellemelisin, güncelleyemiyorsan başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsin.

BLOG

Okusam Büyük Adam Olurdum

23 Nisan 2024, 08.29
A- A+


He dayı he! 

Yazıma bilindik trajikomik bir hikayeyi anlatarak başlıyorum.

"Mahir...
Onu hiçbir sınıf arkadaşı sevmiyordu. Çünkü derslerine asla çalışmayan, tembel ve bön bir çocuktu. Özellikle öğretmeni hiç sevmiyordu...
" - Beni delirtiyorsun" diye hep kızıyordu Mahir'e.
Bir gün Mahir'in annesi okula geldi. Öğretmeni ile görüştü. Öğretmen dürüstçe:
 "- Çocuğunuz ders çalışmayan, aptalca şeyler yapan bir çocuk. Notları da düşük, hayatımda bunun kadar tembel bir öğrenci görmedim" dedi. 
Annesi çok şaşırdı, Mahir'i okuldan aldı ve Kayseri'ye taşındılar.
Aradan 25 yıl geçti. Öğretmen de Kayseri'ye tayin olmuştu. Bir gün öğretmen ağır bir kalp krizi geçirdi. Bütün doktorlar ameliyat olması gerektiğini söylediler. Bu zor bir ameliyattı ve Kayseri'de ameliyatı yapabilecek tek bir cerrah vardı.
Öğretmen ameliyat oldu. Gözünü açtığında karşısında yakışıklı cerrah ona gülümsüyordu. Öğretmen tam teşekkür edecekti ki suratı morarmaya başladı. Bir şey söylemek için elini kaldırdı ama söyleyemeden küt diye öldü.
Cerrahın Mahir çıkacağını sandınız değil mi?
Yapmayın, komik olmayın..
Doktor şaşırdı. Ne olduğunu anlamaya çalışırken bir baktı ki o da ne?
Odaları temizleyen Mahir, solunum cihazının fişini çekip elektrik süpürgesini takmış."

Ayakları yere basan, ezber bozan ve direnen mizahı sevdiğimi hiç söylemiş miydim? Öyle ki dialoglardaki sıkıntıyı bile gözardı edebilirim. Mahir'in öğretmeni 70'lerde, 80'lerde, 90'larda 'beni delirtiyorsun' demezdi mesela. Holivud repliği bu, nerde görsem tanırım. Bizimkiler 'eşşoğlueşşek', 'hayvan oğlu hayvan' falan derdi en fazla.:)

Aslında internette dolaşan bir video daha vardı fakat videoda bir çocuk olduğundan, çocukların 'internette unutulma hakkı'nı ihlal etmemek için paylaşmadım. O da tıpkı mahir gibiydi... Bir öğretmenini çok sevmesine rağmen onu sevmeyen ve aşağılayan diğer öğretmenler nedeniyle okuldan soğumuştu. Hapishaneden yeni çıkmış olan babasına 'baba beni okuldan al' diyen bu çocuktaki öngörü, en iyi üniversitelerde eğitim almış bazı insanlarda bile yoktu maalesef. Bu insanlar sosyo-kültürel gerçekliğine bakmadan 'istersen başarırsın' zırvalarıyla çocuklara ve gençlere zarar veriyorlar.
Üniversiteye hazırlanırken mahallede matematik dersi verdiğim çocuklar ne yapıyor diye bakındım geçenlerde. Bazıları evlenmiş hatta çocukları olmuş ve hiçbiri bırakın dünyayı ülkenin durumundan bile  şikayet etmiyor, bilakis 'yola devam' diyorlardı.  Haftada bir gün ders verdiğim bu çocuklardan ne bekliyordum da ne yapıyorlar, diye merak ediyordum? Haftada iki saat matematik dersiyle ya da içlerini döktükleri eğlenceli sohbetlerle mi eleştirmeyi öğreneceklerdi? Öğrenseler ne olacak, içinde bulundukları habitusu terk edemedikçe uyum sağlayıp devam edecekler. Bunu yapamadıklarında yaftalanıp dışlanacaklar, fakirleşecekler. Ben de az salak değildim! Yine de aklıma geldikçe hüzünlenirim. 
"Az düşünce üreten kişiler daha az hataya maruz kalıyorlar, onlar herkesin yaptığını izliyorlar, kimseyi rahatsız etmiyorlar, başarıyorlar, zenginleşiyorlar, iyi pozisyonlara ulaşıyorlar"
Şair haklı, yenilikçi fikirler için kaybetmeyi ve yalnız kalmayı göze almak gerekiyor.
Meselenin başka bir tarafı da 'mevcut eğitim ve öğretim kurumlarından ne bekliyoruz?' Şairin de dediği gibi 'Hür eğitim yoktur'. İvan İllich'in 'Okulsuz Toplum'u o dört duvarın tahakküm edici yönlerini pek güzel irdeler. Mesela bazı Kuzey Avrupa ülkerindeki özellikle Finlandiya'daki eğitim kurumlarının yenilikçi müfredatı bu açıdan dikkat çekidir. Ayrıca onlar vicdanı, empatiyi, sorumluluğu merkeze alan eğitimin önemini yıllar önce önce kavramışlardı. 
Biz bir gün olgunlaşabilirsek eğer... (Şair bu cümlede ütopyaya bağladı, ciddiye almayınız)

İstersen Başarırsın(?)

Başaramıyorsan demek ki yeteri kadar istemiyorsun, tembelsin  yahut yeteneksizsin. O zaman tek sorumlu sensin!
ah Başarır! Önce şunda bir anlaşalım, bireyin hayatı kendi seçimlerinden daha çok toplumsal koşullanmanın, sosyo-ekonomik, sosyo-kültürel vs çevresinin ürünüdür. Yani bir insanın başarısında kişilik özellikleriyle birlikte hatta daha fazla içinde yetiştiği aile ve toplumsal kurumların (din, eğitim,siyaset,ekonomi vs) etkisi vardır. 'Başarı nedir' kısmını sonra açayım.

Eşitsizlik, genellikle parası,statüsü vs olan ve olmayan bağlamında, yani sınıfsal olarak ele alınır. Bu açıdan baktığımızda toprak zengini biri çocuğunu istediği üniversitede okutabilir. Çok çalışırsa ve ona burs verilirse dağda çobanlık yapan bir genç en iyi üniversiteleri kazanıp birincilikle mezun olabilir. İyi eğitim demek aynı zamanda iyi gelir kapısı olduğundan merkezi bir öneme sahiptir. Gerçekten öyle mi? Fırsat eşitliği ve ekonomik refah eşitsizlikleri ortadan kaldırır mı? Hiç tereddüt etmeden 'hayır' derim.
Üniversite mezunu asgari ücretle geçinen ailelerin çocuklarının üniversitedeki başarı oranı toprak zengini ilkokul mezunu bir çiftçinin çocuğunun başarı oranından yüksektir. Kentte yaşayan taşraya göre, batıda yaşaya doğuya göre daha avantajlıdır. Bourdieu'nun deyimiyle insan ekonomik sermayesi kadar kültürel, sosyal ve sembolik sermayesinden de yer. Taşra kökenli olduğu için akademik çevrelerin burun kıvırdığı bir düşünürdü. Avrupa'da bazı çevreler hala iki kuşak akademik eğitim almayana üniversite bitirmiş gözüyle bakmaz. (Ayrıca aynı düşünür türlü ayak oyunlarıyla üst kademelere de oynamış diyorlar günahı boynuna. Magazinsiz yapamıyorum)
Kendisi 60'lı yıllar Fransa'sında çok önemli araştırmalara imza atmıştır bu konuda. Yaptığı araştırmalara göre eğitim sistemi eşitsizlikleri yeniden üretiyor, eğitimli kent kültürüne sahip ailelerin çocukları iyi gelir getiren bölümlere girerken diğerleri fen-edebiyat fakültelerine mahkum oluyordu. 
Bizde de aynı perspektiften pek çok çalışma var. Hemen hemen benzer sonuçlar çıkıyor. Marxistlerin sınıfsal perspektifi bu gibi eşitsizliklere de kör maalesef. Gerçi coğu ülkede sol kendini yeniliyor artık, bizimkiler hariç! Bizimkiler 'her şey sınıfsaldır, din afyondur, feminizm solu bölüyor' dan öteye geçemiyorlar. Ne solmuş böl böl bitiremedik. Eşitsizlikleri ekonomik eşitsizligin yanında sosyo-kültürel, coğrafi, dil gibi farklı bağlamlarda ele almak toplumsal sorunları cözmek için çok daha verimlidir 

İki Dil Bir Bavul filminde birbirini anlamayan bir öğretmen ve köy çocuklarının bir eğitim dönemini nasıl bitirdiği anlatılır. Hiçbir şey öğrenemeyen çocuklar öğretmenleri giderken onun arkasından bakakalırlar. Aslında Türkçe konuşan kırsal ve yerel ağızlarda da durum bu derece vahim olmamakla beraber sorun aynı.Öğretmen modernizmin geliştiren, dönüştüren bir temsilcisi iken çocuklar geri kalmışlığı simgeler. Bir profesör anlatıyordu, okulda öğretmeninden öğrendiği 'günaydın' kelimesini evde kullandığı için babasından bir tokat yemiş ve bunu hiç unutmamış. Aynı şekilde çocuk kuşağı programları da sıkıntılıdır. Bunlar dünyanın en gerizekalıca kurgulanmış programlarıdır. İdealize edilmiş modern ve anlayışlı anne-babaları gösterdiğiniz çocuğun psikolojisini bir düşünün. Oysa özellikle bizim gibi cezalandırma toplumlarında çocuğun gerçekliği ağzının ortasına yediği bir tokat veya terliktir. Bu programları izlemesi gerekenler ebeveynlerdir. Modernin yerel ve geleneksel olanla çatışması ve arada kalmışlık o çocuklar açısından travmatik bir tecrübedir. Okuldan ve eğitim hayatından soğutur. Kırsalda yetişen çocuklar ve gençler maddi durumları iyi olsa dahi modernizmin dayattığı sembolik ve kültürel sermayeye sahip olamadıklarından okul başarıları düşüyor. Çoğu, liseden sonra tahsil hayatını devam ettirmek istemiyor. 
Bize her yıl üniversite sınavlarında çok iyi bir üniversite kazanmış köyde çobanlık yapan öğrenci masalını anlatırlar. Halbuki eğitimli üst ve alt gelir gruplarının çocuklarının üniversiteye girme oranı ve okul başarıları çok daha yüksektir. Misal dersanelerin derece yaptırmasına değil kaç öğrenciye kayda değer(?) bir bölüm kazandırdığına bakılıyor artık. 

Bence Pisa testinde Türkiye'nin konumunu, modern eğitim sistemi ve anadilde eğitim bağlamında tekrar değerlendirelim.'Yo güzel':)

'Her şey olabilirsin, Hayallerinden Asla Vazgeçme'(?)

1980'lerden itibaren medya ve eğitim kurumlarınca empoze edilen bu düşünceyle gerçeklikten kopuk bir nesil ortaya çıktı: Y kuşağının bir kısmı Z kuşağının tamamı. 'Her şey mümkün' fikrini empoze eden değişim programının ABD'de ve aynı zamanda tüm dünyada neoliberal politikaların hayata geçirildiği dönemde ortaya çıkması tesadüf olmasa gerek. Bireysellik(olumsuz ve kendini merkeze koyma anlamında) hem üretim için rekabet edecek 'iş gücü' hem de sınırsız tüketme özgürlüğü aşılanmış hırslı 'tüketici' anlamına geliyordu. Sanayi Devriminden sonra bireyselleşen insan dönemlere göre de farklı özellikler barındırır. Hani hep dilimize doladığımız 'Z' kuşağı: Jean Marie Twenge, kitabının da adı olan 'Ben nesli' diyor bu nesile. Onu, farklı kimliklere ve tercihlere hoşgörülü olduğu kadar hırslı, tahammülsüz olduğu kadar kendisi için en iyiyi isteyen bir nesil olarak tanımlıyor. 
Herkes film yıldızı, yazar, müzisyen, futbolcu, bilim insanı, olmak istiyor. Bir de şimdi influencerlık çıktı. Yapmayı istediğimiz(?) işler için de koşullandırılıyoruz. Çünkü zor bir işi yapmanın üç güdüleyicisi vardır:
1.Şöhret 2.Para 3.Prestij 
Çevrenizdeki insanlara sorun bakalım, kaç tanesi hayalini kurduğu işi yapıyor. 

Rekabet Koşulları

Maalesef son 30 yılda istediğimiz her şeye sahip olmak önceki dönemlere göre çok daha zor.
Z Kuşağı şöyle Z kuşağı böyle! Alın size Z kuşağı:
Eskiden liseyi bitirip memur olunuyordu şimdi gerek kamuda gerek özel sektörde nitelikli pozisyonlar için extra nitelikli personeller aranıyor. İki dil bilecek, bilmem kaç sertifika, aynı zamanda özel sektörde 28 yaşını aşmamış ve tecrübeli olacak. Bir de nikahlanacakmış gibi personel seçen işveren boyutu var. Hayat görüşünüzden, cinsiyet tercihinize kadar didiklendiğiniz 'prezentıbıl' diyerek özetleyeceğim kategori konumuz dışı bir rezillik olarak burda dursun.
Örneğin akademik kadrolara ortalama %4 kontenjan ayrılırken bu kontenjanlara talip olma oranı ortalams %20 lerde. Üniversitelerin mezun sayısı ve istihdam oranı arasında da cok büyük bir açık var. 
Geçen yıl İngiltere Toplumsal Hareketlilik Komisyonu Başkanı Katharine Birbalsingh bir konuşmasında yoksul ailelerin çocuklarının ülkenin önde gelen üniversitelerine giderek “sınıf atlama” hayali kurmaması gerektiğini söyledi. 'Toplumsal hareketlilik' kavramı fırsat eşitliğinden hareket ederek toplumsal konumlardaki geçişkenliği ifade eder. Çocuğun genellikle babadan daha üst bir statü edineceği var sayılır. Bu olmuyorsa ekonominin kötü olduğu, fırsatların eşit sunulmadığı anlamına geliyor.

Yurt dışından örnekler veriyorum ki 'liyakatsizlik' argümanı önüme gelmesin. Bir de 'liyakat'in ortaya çıkardığı eşitsizlikler var. Onlara değinmeyeyim şimdi, toplum buna hazır değildir muhtemelen. Biz oturup yenilikçi bir fikrin önce Avrupa'da kabul görmesini bekleyelim. Sonra da 'Bu ülkede neden hiç entellektüel yok?' Batı-merkezli düşünce ve Batı kompleksi sağolsun!

Antidepresan Toplumu

'Her şey olabilirsin' diyerek koşullandırdığımız çocukların büyük çoğunluğu olmayı istedikleri şeyi olamayacaklar. Ailelerinin yatırımlarını boşa çıkardıkları için sürekli kendilerini suçlayacaklar. 'En iyi' ya da 'iyi' olamamanın yarattığı utancı bir ömür taşıyacaklar. Makul olmayan hedeflere ulaşamadıklarında ve tüketimden dışlandıklarında ortaya çıkacak hasarı onaracak tahammüle de sahip deĝiller eskiden olduğu gibi. Artık kimsenin kimseyi dinleyecek sabrı ve zamanı da yok. Bir bakmışımız hiç tanımadığımız bir psikolog/psikiyatristin muayenehanesinde ruhen çırılçıplak bir şekilde kullanacağımız tedavi yönteminin/antidepresanın kar-zarar hesabını yapıyoruz. Bir ihtimal daha var...

'Büyük Adam Olmak' Ne Demek?

Yukarda bahsettiğim üç güdüleyiciden birine sahip olduğunuzda olacağınız şeydir. Şöhret, Para, Prestij.
Pandemide öğrendik ki ödüllü kitaplı bir yazar, tır şöföründen daha önemli değil. Doktorlar hep önemliydi. Kibirleri de bundandır, 'tanrının eli' derler. Kutsal meslek(?) Şunu unutmayalım ki kutsal varsa kurban da vardır. Annelik ve kadınlık da dahil hiçbir şey kutsal değildir.
O aydın dediğimiz tayfanın çoğu memurdur aslında. Şairin de dediği gibi, yeni ve verimli üretim şekilleri geliştiren bir çiftçi entellektüeldir fakat önceki bilgileri ezberleyip önümüze getiren bir akademisyen memurdur. Yani her meslek özünde itibarı hak eder. Misal hayatını kazanmak için burda bize oyun hizmeti sağlayan insanlar ve bu hizmet karşılığında para ödeyen ve/veya reklam izleyen insanların birbirinden herhangi bir üstünlüğü yok!  Burdaki bir üye de hayatını kazanmak için başka bir sektörde hizmet veriyor. Kendi adıma çiftçiden seks işçisine kadar, çöp toplayıcıdan dansöze kadar hepsine mesleki anlamda aynı derecede saygı duyuyorum, 'liderlik' hariç. Kahramanlara da inanmıyorum. İnsan sadece kendini kurtarabilir. Diğerleri ile dayanışma ağları kurmak ve onlara destek vermek dışında yapabileceğimiz bir şey yoktur. 
'Adam olmak' cinsiyet eşitliği açısından da sorunludur. Aslında bildiğimiz anlamda adam olmamaya çalışmak lazım. 
Bir düşünelim bakalım insanın değerini ne belirler? Güzel bir beden? Kıvrak zekaya sahip olmak? Şık giyinmek? Bilgiye ve donanıma sahip olmak? Eğlenceli-esprili bir insan olmak? Bilgelik? Empatik yahut sempatik olmak? Zengin olmak? Prestij sahibi olmak?
Bunlar olmayınca bir insan kıymetsiz midir? Hatta eli artırıyorum: dürüst, sevgi dolu, adil, iyi insan olmak? 
Eğer istenilen bunlarsa, insan bunları temin edecek bir araç/makineden öte bir varlık olamaz. Oysa insan işimize yarayacak bir makine değildir. İnsan amaçtır. Her insan her ne ise o olarak kıymetli bir varlıktır. Bu hayvanlar ve bitkiler için de geçerli. Her canlı kendi doğasına uygun koşullarda yaşamayı hak eder. 
En iyisi olmak zorunda değiliz. Olamayız da zaten. Sorun bizde değil en mükkemeli olamadığımız için bizi suçlayan ve koşullayan, hatta bozuk bir makine gibi çöpe atan insanlarda ve sistemde. Tapındıkları hiyerarşiler ve kast sistemleri içinde birbirlerini yok etseler de kurtulsak. 

Sonuç

Bir yanda bireye  'her şey olabilirsin'i telkin edip öte yanda bunu yapabilmesinin önündeki tonlarca engeli kaldırmayan, başaramadığında kendi meşruiyetnin devamı için sadece  bireyin kendisini suçlamasını sağlayan bir sistem. Off! Ne muazzam bir düzen! Tıkır tıkır da işliyor valla. 
Aslında 'aynen devam' derdim, beklentiler yükseldikçe çatışma artardı ve bu benim en sevdiğimdi... Şayet antidepresanlar olmayaydı. Gerçekçi ol imkansızı isteme, olan yine sana olur yavrucuğum.


"Bir çocuk, bir öğretmen, bir kitap ve bir kalem tüm dünyayı değiştirebilir"
"Çünkü sen sadece bir seçiminsin”

Ben kendi seçimim değilim, seçebilseydim çoğu insan gibi dünyaya gelmemiş olmayı seçerdim. Bir fikir toplumsal olgunlaşma aşamasına gelmeden değişim yaratamaz. Kendi hayatını ve dünyayı değiştirmeye çalışanların hangi bedelleri ödemesi gerektiğini de anlatın onlara. Bu hayat bir kere geçiyor elimize ve yeterince uzun da değil. Öyle konfor alanından 'istersen yaparsın' diye seslenerek gaz vererek olmuyor bu işler. 

 


YORUMLAR

01 Mayıs 2024, 03.38
Ben maddeli yorumunu beğenmiştim. Favorilerim 1. ve 6. maddeydi. İlkinde; nasıl bir bünyeysem artık, elma deyip sonra da elmayı inkar ettiğimi yazmışsın .dddd Son maddede de azınlıkların, birbirlerinden farklı olduklarını, söylediğimi yazmışsın .dddd. Hatta bi de Kürt, Çerkez farklı demişsin bana daha önce.dddd Ben gittim okudum yazdığımı, senin ulaştığın gibi bi sonuca ulaşamadım. Sanırım sen anlamadın veya da ben anlatamadım .ddd Benim seni başkalarının gözünde kötü gösterdiğimi yumurtlamışsın bi de .dddd daha önce de yazılarını sabote ettiğimi yazmıştın. Onun için bunu yorgunluğuna veremedim, cidden fikrin bu demek. Ben çözerim bu işi :) Sorun varsa çözüm de olacak illa.



Neyse ne diyordum, yazdığın diğer maddeler üzerine elbet söyleyeceklerim vardı, imkansızı talep etmek gibi bir özelliğin var. Ama hiç girmeyeceğim bunlara; hem seni başkalarının gözünde vs. vs. neyse o artık .ddd yapmak istemiyorum -hiç başka birine ihtiyacın yok bu konuda- hem de yazını sabote etmek istemiyorum, bu yüzden yazmıyorum yazının altına düşündüklerimi. Zaten son yorumunun fevkaladeliği üzerine, bi kalakalmışlık geldi bana. Yazdığım yazıların satır aralarında, ima yollu .dddd mutlak bahsedeceğim ama emin olabilirsin. Epeyce öğrendim senden bu işleri. Yorumlarım kötü etkiliyor madem, senin yönteminle gidelim bundan böyle.


Bu yazdığım sonuçlara ulaşmamı sağlayan demeyeyim de, tüy diken son saptaman beni benden aldı dediğim gibi… Kafan şahane valla senin .ddd Ben niye avukatlık yapıyor oldum Bilge şimdi? O soruları, o şekilde tanımlama yapana sorsana, bana neden soruyorsun? İletişimde bulunmayı istemediğim birinin söylemi üzerine değerlendirme yapmamı istiyorsun ve hatta avukatlığını yaptığımı mı iddia ediyorsun sen şimdi?? .dddd Sen kendinin farkında mısın bilmiyorum. Hak etmeyen çok kişiyi, değişik şekillerde yaftaladığına şahidim. Hatta bu durumdan en çok nasibini alan da benim. Şimdi sıralamayayım beni nelerle etiketlemiş olduğunu. Avukatlık yapıyorsam, öncelikle kendimi savunuyorum demektir yani. Aman yazmayacağım daha fazla, bildiğin canım sıkıldı. Ne halin varsa gör. 

01 Mayıs 2024, 06.10

Kimse kimsenin avukatlığı peşinde değil kıskançlıktan körlük peydah olmuş herhalde iyi okuyamamışsın cevabı; kendisine salladığın savurgan sözleri de tek tek iade etmiş eğer anlarsan. Ben gibi heyecanına vermemiş. Zaten o dediğini yapsa kudurup siteyi de çökertirsin pc gibi o ayrı mesele de, birisi bayağı şov peşinde galiba. Evet, evet sen bilge! Yorum ve dm çakışma saatlerine bak:

Saat 21:14'te: "..."alt ırk" ve "sevişgen tavşan ırkı" ne demek sana zahmet açıkla bana.Neye dayanarak iddia ediliyor bunlar? Neye göre alt? Neye göre sevişgen? Yatak odalarını mı gözetleniyor milletin? Bu ne hadsizlik!"

Bu benzer sorunun cevabını 21:14'te dm den ben sana yazıp yolladım dimi. Öncesinde de birçok şey konuştuk ettik. Varsayalım ki, varsayıyorum çünkü ben de hala şans verme peşindeyim;

Dm ve yorum çakıştı tamam. Üstüste yorum yollaman neden daha birinin cevabını almadan niye, merak ettiğim asıl şey aradan geçen 2 3 saatte kafanda ne cereyan etti de ikinci yorumunda benim söylemlerle ilgili yazdın böyle. 

Ayrıca bana had bildirmek sana kalmadı, şahsına aşağılayıcı tek söylemim yok senin aksine onu geç de önce sen haddini bilseydin keşke özellikle hitap vs konusunda "kafan mı güzel" filan gibi. Yanlış anlayacaklar deyip tepki göstermeme bozuldun ya şahsıma söylemiş olman hiç umrunda değildi tuhaf olan da bu. Otçu, kafan mı güzelden kastın neydi, yazdıklarımı saçma mı buldun kısır döngü filan? E sen de onca şey yazdın sonuç ne şimdi okuyanlar yazı ve yorumlarından ne çıkarsınlar? Dünya'da kültürel eşitsizlik var, eee, eşitlik sağlansın, ok nasıl olacak, bilmiyom??? Kimseğğ bilge'yi anlamiiiiiiğğ. Romantik bilge'yi. 

Alt ırk demem talihsizlik olmuş. Hayvanlarla ilgili bir terim olmasına rağmen insanlar için de kullanılabiliyordu, demek artık insanlar bu konuda hassaslaştı içgüdüsel bakımdan hayvanlardan bilinçli tür olarak ayrı tutulmak istiyorlar bilmiyordum. Önceden bunu demek serbestti ama demek artık yasaklandı. Kaç yıl yatarım var bunu da bilmiyorum, don atlet kimden istesem korktum

Sevişgen tavşan ırk dememe o kadar bozuldun ki bilge, yorumlarca bozuldun doymadın bozulmaya hem yorumlarda hem dm'de. Galiba bu da yasak ya da sen de onlardansın. Onlardan olmasan niye şahsi meselen haline gelsin dimi ama. Belki tavşan ırkından kiracın vardır, arada gir evi kontrol et misafirlikte de koltuğa otururken dikkat et araya sıkışıvermiş küçük tavşancıklar ezilmesin 

He ya yatak odalarını gözetliyom, sokak yatak odaları olduğu için ben de bu durumda röntgenci oluyorum galiba kabul :D Japonlar'ın geçmişten bir filmine "yamyam gibi" benzetmesi yaptım buna bu kadar yükselmedin normal şekilde neden öyle göründükleri bilgisini girdin ben bilmiyordum zaten :D belli ki senin derdin ırkların hepsiyle değil. Kesin ev kirada itiraf et

Bu arada en son ne zaman Türkiye ani nüfus artış hızlarına detaylıca baktın dikkatini çekti mi bilmiyorum ama Fatih taraflarına filan bir gidip bakmanı tavsiye ederim. Hatta imkan varsa oraya taşın komşuculuk filan takılırsınız. Ay bir de ben zaten orda oturuyorum diyormuş, canım onlar canım komşularım diyormuş. Yoksa niye kişiselleştirsin saf mı bu kadar zaman harcasın. Bahse girerim komşularını bu kadar savunmamışsındır.

Mesnetsiz, argümansız bla bla. Kimse bir şey bilmiyor, her şeyi bilen tek kişi bilge hep bilge. Aynı bilge umarım bu ülkede tavşanların oy kullandığını biliyordur. Kendi geleceğinde kimlerin de isimle , imzayla söz hakkı sahibi olduğunu bilmiyor olamaz. Ama dünyadağğ kültüreğll eşidsizliqq vaaa

Not: Yukarda bir yorumda "TürkiyeLİ" şeklinde bir söylemin oldu. Bu da benim kişisel meselem... Umarım yanlışlıkla yazmışsındır. Bunu da öyle varsaydım gitti

01 Mayıs 2024, 11.28
Cezbe, Ha sen o meseleyi diyorsun. Hala eski defterler bitmiyor kinin dinmiyor nefretin, sen beni öldürmeden rahat edemezsin:)
Yaftaladıklarım bir şey demiyor. Kaç kere dedim sana belki hak ettiklerini düşünüyorlar. Hey etiketlediklerim haksızlık yaptıklarım, ezdiklerim, susturduklarım burayı okuyorsanız lütfen haklarınıza sahip çıkın! Sus sus nereye kadar yani! 
Yazıyı geçelim ben yazdım sen eleştirdin neyse ne. Bak Cezbecim ben burda sıradan bir üyeyim kötüye kullanabileceğim bir otoritem, bir yetkim yok. Blog- yorum yazmalarını mı engelliyorum ne yapıyorum? Niye bu kadar üstüme geliyorsun bu konuda anlamıyorum. Başkalarına bir haksızlık yaptıysam ki yaptığımı düşünmüyorum en fazla kişisel alanda kopuşa sebebiyet verir. O da o kişiyle beni bağlar. Yeterince net anlatabildiğimi umuyorum. Sana zamanında bunu defalarca söyledim. Ben nasıl senin kavgalarında bir yerden sonra haddimi bilip çekiliyorsam senden de aynı inceliği bekliyorum. 
O ifadeyi sordum zaten cevap alamadım. ırkçıyı iki kişi için kullandım ikisi de söyledikleri için makul bir açıklama yapmadı. Kendisine sor diyorsan "niye millete ırkçı diyorsun" gibi bir savunmaya girmeyeceksin! Var bir sebebi diyorum.
Cinsiyetçiliğe gelirsek onu da yukarda açıkladım ben de benzer hatalar yapabiliyorum.Hepimiz bu zihniyetin içindeyiz. Eleştiri ve özeleştiriyle dönüşüyoruz. 

Otherand, Peki ne görüyorsan öyleyim diyelim ama son yorumundan anladığım kadarıyla sen de ırkçısın kabul et bunu artık.:)
"Kudurmak" "Şov yapmak" "Kıskanmak" Şöyle bold karakterle yazayım da herkes ne şirret olduğumu görsün. Haklısın, hiçbir şeyi gözüm görmüyor. Yorumun kalanını gözüm görmüyor mesela artık, ne dedin bir özet geç lutfen. Tamam problemi belirlediğimize göre çözume geçelim. Hep eleştiri hep eleştiri hep şikayet şikayet, çözüm yok! Dur ben çözeyim. Bunlar mizaçla karakterle ilgili şeyler elestiriyle değişmesinin imkanı yok.  Irkçılık, ayrımcılik, cinsiyetçilik değişir ama bunlar değişmez. Bence sorun yok ama sana zararım dokunmasın diye uzak durman senin için iyi olur. Sağlıcakla kal.


Burası çok çok ciddi:
 ****
Toplumsal eleştiri toplumun özelliklerine yönelik yapıcı bir şekilde olur. Aşağılamak ırkćılıktır. Hele ki hiçbir gerçekliği yoksa. Suriyeli Araplar üzerinden konuşuyoruz madem. Çok çocuk geleneksel ailenin bir özelliğidir. Suriye'de kentleşme %58 buna rağmen doğum hızı düşük. Hatta kentleşmenin bizde  %50 olduğu yıllarda doğum hızımiz onlardan yüksekti tavşan ırkı olduğumuzdan değil yani  iletişim teknolojileri şimdiki kadar ilerlemiş değildi. Farkındalık azdı. Bence bu konuda  yok bir farkımız. Türkiyedeki Suriyelilerin doğum hızı daha fazla çünkü doğum kontrol hala kadının yükümlülüğü maalesef. Suriyede onların tercih ettikleri oral kontrasrptif gibi yontemler ücretsizken, burda dilini bilmediklerii bir ülkede hem çok pahalı hem bunlara erişmek bir kadın için büyük sıkıntı. Zaten Avrupa domates seçer gibi mülteci aldığı için burdaki Suriyeliler genellikle eğitim seviyesi düşük fakir bir kitle. Bu kitlede doğum kontrol konusunda farkındalık az. Yani geleneksel çok çocuklu aile tipindeler. Bizde de az olmakla beraber var böyle gelenrkel aileler yok mu? Burda büyük kentlerin aile sağlığı merkezlerinde bile doğum kontrol kitleri tedarik edilemiyor. Hükümet politikası bu. Eleştireceksrniz nüfus mühendisliği politikaları üreten bunu da kadın bedenini tahakküm ederek gercekleştirenleri eleştirin ben de bravo diyeyim. Domates seçer gibi mülteci seçmeye karşıyım zaten. Bu aralar tüm dünyada ekonomik temelli göçmen karşıtlığı ve bağlı olarak bu eğilimdeki muhafazakar siyasi iktidarlar yükselişte. Yapay zeka teknolojileri sayesinde manipüle ediliyoruz bu konularda. Eskisi gibi zor kullanmaya da gerek duymuyorlar.Bizim gibilerin bunu bir düşünmesi bu zihniyete bir dur demesi gerekmiyor mu? 

 Tekrar ve son kez söylüyorum dezavantajlı gruplar için söylediğimiz şeyler( yaftalama, aşağılama) ayrımcılıkları derinleştiriyorsa, nefreti ve şiddeti körüklüyorsa eleştiririm. Gerekirse yaftalarım. Bu söylemlerin ne kadar tehlikeli olduğunu Maraştan, 6 Eylül'den vs biliyoruz. Burdaki hiç kimsenin eylemsel anlamda ırkçılığa sahip olmadığını bazılarının karıncayı dahi incitmeyeceğini de biliyorum. Söylediğim gibi bu söylemler vicdanı olmayan insanların yapabileceklerine meşru bir zemin oluşturuyor. Dönüp yazdığına bakmak yerine bunu kişiselleştirip bu yüzden bana tavır alacak olan hiç durmasın zaten. Kişisel gelişim dediğimiz şey sevgi pıtırcığı olmak ya da derviş olmak değildir. İnsanın kendini tanıması ve sonra da toplumsal ilişkiler bağlaminda bunu diğerlerine ilan etmesidir. Bloga yazmaya başladığımda seçtiğim konular biraz da bununla ilgiliydi, hassasiyetlerimin ilanı. Neye ne tepki vereceğim az çok belliydi zaten. Uymuyorsa, aşırı ve marjinal bulunuyorsa, normal gelmiyorsa uzak durulabilir (incinecekseniz tabi, her şeye rağmen gelip yazmanızı isterim).Bunu da defalarca söyledim. Bunları göze alarak iletişime geçeriz. Bazen sevdiğimiz insanlarla da bazı konularda anlaşamayabiliriz kopabiliriz. Bu da çok normal
*****



01 Mayıs 2024, 12.18
Şimdi tekrar okudum yorumu. Cevap hakkımı kullanıyorum. Türkiyeliyim evet, bilerek yazdım. Kirada evim olmadığı gibi kiracıyım. Komşularım değiller ben Arap'ım ayrıca Kürt , Rum, Ermeni falan filan. Süryanilik, Lazlık falan da vardır kesin.  İncindim galiba kalbim kırıldı, ondan öyle sert çıktım. Biraz da beni anlayın empati yapın lütfen
01 Mayıs 2024, 20.30

He canım çirkeflik şirret filan aynen bana yukarda dediklerini kimse anlamadı zaten "sen gibiler" derken hangi kılıfları üzerimde denediğini kimse okumadı aynen. Kabul etmesem de hakkını yemeyim şimdi ırkçılık etiketinde defaatle tekrarlamakta tutarlıydın. Bunu zaten bi sen bi de "sen gibiler" diyebilirdi bana :D Başlığına gelen herkes etiket yağmuruna tutuluyor nedense, bilgi tartışımı bir yere kadar; bir açık bulduğunu sanana kadar, aynı damladan etkilensen bu yağmurun burada ne işi var diye de çıkışıyorsun. 

Şova şov dememe de bozulmuşsun. Şov değilse de ya ne, gerçekten de blogcu ve yorumcu arasındaki ilişki takibin iyi değil, değil mi? O yorumda benim söylemlerimle onca açıklamaya rağmen başkasına soru sorma gafletine düşmüşsün o zaman hadi doğrusu bu olsun. Normal soru sorma da değil. Her insana her insan hakkında konuşulmaz bu gerçek hayatta yazısız bir kuraldır. Gerçek hayat kuralları sanalda da işler benim için. Bir defa kim olursa olsun yaptığın ayıptı gerçekten, beni ben burda yokmuşum gibi biri aracılığıyla yaftalamaya devam ettin taraf arar gibi. Arenada mıyız ne bu coşku çok tuhaf hareketti

Yorumumun tamamını okumadın demek, okumadan yol verdin, okuyup bir şeyleri cevapladın sonunda anlayış bekledin zıkkım bilge. Okuyunca insan hatasını görebiliyormuş değil mi önyargılarını kırıp etiketlemeden. Bu arada senin yapın bu, çözdüm seni, herkese karşı böyle diken üstündesin. Yanılıyor olabilirim, aksini sen söylemedikçe bu düşüncede sabitim. 

Yol verip ardından anlayış bekledin ya psikolojiden az çok anlıyorsam senin canın sağlam dayak çekiyor. Temiz dayaktan sonra halaya dururuz, o da olur. Sen yeter ki serçe parmağı esirgeme isteyenlerden smile Resmi dahası var, sonra semaya dururuz deneriz birçok şey

Senden uzak durmama gerek yok, yakın değiliz ki uzak durayım. Blog yazıyorsun yorum yapıyorum. Dayağımı yemeden o olmaz yakınlık işi. 

En baştan azınlıktan olduğunu söylesen şu anlamsız tavşan çıkışlarına karşı yükselmeden durmayı bilirdim. Kökeninle adı geçen ırklar arasındaki uçurumdan nasıl alaka kurduğuna hayran kalsam da. Köken olarak belki birçoğumuz azınlık sayılırız, hepimiz aynı devletin aynı haklarına sahip vatandaşları değil miyiz niye birbirimizden ayrışalım bölünelim. (Burda es vereyim kesin yine bir yerlerden bir eşitsizliklerden bahsedeceksin. Bahsetsen de mükemmel olduğumuzu iddia etmedim zaten. Halk olarak birbirimize karşı hatalarımız, eksiklerimiz vardır yok diyemem.) 
Önce birbirimize sahip çıkıp kendi aramızda eşitlik sağlanımını arzulamak sağlıklı olmaz mıydı. Yani hala diyorum sanane banane tavşanlardan timsahlardan şimdilik. Önce kendimize bakalım, bi belimiz doğrulsun. Bu benim fikrim ve bu beni dünya genelinde de ayrımcı ırkçı sayacaksa saysın. Aradaki ince çizgiyi sığ olmayan bakışlar görebilir sen görmek istemesen de sorun yok ben me olduğumu biliyorum

 Sen Türkiyeli olabilirsin ben değilim. Soranlara Türkiye'denim, Türk'üm diyorum. Bu ülkede doğdum zor şartlarına rağmen ülkeme sahip çıktım. Ülkemi sevenleri sevdim Afgan'ı, Afrikalısı da dahil. Sevmeyenler veya her şeye rağmen sevemeyenler kendileri bilirler kapı bizden yana hep açık kalmadı mı. Ülkesini sevmesine rağmen şartlardan kaynaklı ayrılmak isteyene de saygım sonsuz. Yeri geliyor anne babadan uzak kalıyoruz işlerimiz yüzünden

01 Mayıs 2024, 21.59
Otherand, Bloglarıma gelenler seni alakdar etmiyor. Fakat bir dakka, herkese yapmıyorum bunu. Yaftacıları yaftalıyorum sadece. Alt ırk hadi gaftı diyelim. Sen bir grubu tavşan ırkı diye yaftalarken ve sürekli ısrar ederken benim söylediğim sana ağır geliyor. Bir de onları düşün. Herhangi bir etnik grubu böyle yaftalamaya hakkımız yok. Yaparsan yine yaparım. Benim üslubum bu, ayna tutarım, silkelerim (dayağa şiddete karşıyım) Maşallah sende de ne kadar şey birikmiş öyle hepsi döküldü birden. Nasıl tuttun bu kadar şeyi içinde.  Ara ara gelip dökseydin ya içini, çekinme lütfen bir daha:)
Bana yakıştırdığın şeylere bozulmadım, öyle görüyorsan ne diyebilirim ki. Sen öyle düşünüyorsun diye gelip beni linç etmezler. Etnik  gruplara yönelik yaftalar  toksik ve tehlikeli, patlamaya hazır bir bomba. Japonlar burda azınlık değil, kimse Japonlardan nefret etmiyor. Özellikle son yıllarda Araplara karşı yüksrlen bir karşıtlık var. İçlerinde çok sayıda ırkçı da var. Kesişimsel ayrımcılıklar nedeniyle en çok da Suriyeli kadın ve çocuklar zarar görüyor bundan. Sadece o ayrımcı ifadelerin özelestirisini istedim. Bunu  yapabilirsen kaldığımız yerden mesafeli iki blogcu olarak devam ederiz sorun değil. Olmazsa da kusura bakma yazılarım üzerinden hicbir  dezsvantajlı grubun aşagılanmasına izin vermem. 
Bir etnisiteye ait olmak ne  gurur duyulacak ne de aşağılanacak bir şeydir. Öylece içine doğarız. Birini diğerinden farklı görmüyorum. Başka bir etnisiteden de olabilirdik. Çinde Türk olsam ben de gururla bağırırım. Çünkü eziliyorlar, egemen karşısında  bir kimlik mücadelesi veriyorlar. Var olmaya çalışıyorlar. Türkiye'de Türk-sünni islam ideolojisinin egemenliğinde  bunu yapmak bana anlamsız geliyor. Yine de istiyorsan gurur duy ve söyle bence sorun yok.  Takıldığım nokta aşağılama kısmıydı. Kim olsa takılırım, yakınlarımla da çok tartışıyorum bunu. 'Sen gibiler' onlar da. Ha farkınız nedir onlara samimiyyetle daha sinkaflı girişiyorum.:)
Uzun yıllar oldu tanışıklığımız, galiba bundan cesaret alarak söyledim o kafan güzeli. Aslında ırkçı dememek içindi biraz da... E madem belli bir mesafeden yazıyorsun gerçekten özür dilerim haddimi aştım sanırım.
Blog emekçileri olarak 1 Mayıs'ın da hakkını verdik.
Nefretten uzak, kavga ve mücadeleyle kalalım.
02 Mayıs 2024, 03.31
Dedim dur bakayım, şu tavşan muhabbetini bir okuyayım tamamen. Gayet yerinde bir tanımmış “savaşmayalım ama sevişelim diyen tavşan ırkı” Irk değil de millet kullanılsa daha iyi olurdu ama sıkıntı yok. Anlamına bakacaksın, tanımlamanın kendisi gayet doğru. Detaylandıralım: Hiç yatak odası gözetlemeye gerek yok. Sen istatistik seversin, git bak bakalım Suriye’li kadınların doğum yapma oranına, demek ki gerçekten bir sevişme söz konusu değil mi Bilge? Sevişmek ayıp mı peki?? Yoo elbette değil, sevişin güzel kardeşim de doğurmasanız da olur di mi, hani şartlar meydanda. Sakın sakın yine kadın savunuculuğuyla gelme, doğum kontrolünü bilmeyecek kadar cahil kadın kalmadı dünya yüzünde çünkü. Ayrıca konumuz bu değil, sen saplantılarına göre dağıtabilirsin tabii.



Sonra “savaşmayalım” kısmı var: Savaşmadılar, kaçtılar evet, bu da doğru mu? Niye savaşmadılar peki? Bilge hanıma göre tabiisiii savaşmayacaklarmış, birilerinin çıkarı uğruna kim savaşmak istermiş ki! Herkesler biliyor muymuş “iç savaş” ne kaka bir şeymişmiş. O da olsa derhal topuklarmış ülkeden. Yani illa dış tehdit olmalı ki savaşasın ülken için, öyle mi Bilge? İç savaşta insanlar ülkeleri için savaşmazlar yani, he mi Bilge?


Bizim bilmediğimiz(!) ama Bilge’nin bildiği(!) iç savaşı, bir gün çocuklarımız yaşamaz inşallah. Benim ülkemi bölünmeye, iç savaşa sürükleyen her neyse onun karşısındayım kardeşim! Demografik yapı bozuluyor diyoruz, bu ülke birliği için önemli bir konu. Hatay’da, Mardin’de, Urfa’da arapça öğrenmiş bizim insanımız, hani o derece içimizdeler. Ki bu gözlemim yeni değil, şimdilerde kim bilir nasıl oldu. Büyük şehirlerde gördüğünüzün misliyle fazlasını düşünün. İleriye dönük riski görmüyorsanız da gözlük takın. Kürt-Türk kavgasını bizim için ülkemizin tabanına mayın misali döşeyenler, (tabii tabii hep dış mihrak zztt ına girilmesin lütfen, elbette izlenilen berbat politikların da sonucudur) bizim için yeni bir kavgaya, Suriye’li-Türk kavgasına zemin hazırlıyorlar büyük olasılık. Ülkeleri bölmek adına 100 yıl sonranın projelerini planlayanlar, Türkiye için de yeni bir parçalama planı oluşturmuşlardır illa ki. Biraz da ülkene empati yap güzel kardeşim. Pencereden bakınca, dünyayı gördüğünü sanmamalı insan; evin elektrik-su tesisatı bozukken, çatı akıtıyorken, penceredeki perdenin deseninin çiçekli mi yoksa kareli mi olması gerektiğini tartışmamalı…



Üstlerine bomba yağdırılan sivil insanları elbette koruyacaktık, ülkemizi açacaktık onlara. Başka türlüsü benim anlaşıma uymaz. Ama bunun sonrasında, altından kalkmaları gereken sığınmacı politikalarını oluşturamayıp yüzlerine gözlerine bulaştıran bir yönetim var. Bir şeyi eleştireceksen bunu eleştir. Gelinen durumda Suriye’li empatisi yapmak nedir yani. Sen önce kendi ülkenin insana empati yap; milletin kesilen rızkının sebeplerinin birinin de sığınmacı olarak gelip ülkeye yerleşen bu insanlar olduğunu idrak edemiyor musun. Onların çaresizliğinin, dönüp dolaşıp kendi insanımızı onlardan daha çaresiz duruma soktuğunu anlamıyor musun??? Suriye’li işçilere verilen dip ücret uygulamalarının, bizim ülke insanımızı işşiz bıraktığını, işi olanı da düşen piyasa fiyatlarıyla, beter bir fakirliğe sürüklediğini görmüyor musun??? Sayıp bitirebileceğim şeyler değil bunlar.


“Savaşa yönlendirmek” gibi bir eleştiri getirmişsin Otherand’e. Ülkesini seven insan elbette savaşacak. İç savaş, dış savaş, bilmem ne savaş ne olursa olsun. Değil mi ki, seni toprağından etmek isteyen bir güç söz konusu, elbette ki o güce karşı savaşacaksın. Kurtuluşu hangi tarafta, nerede ve nasıl görüyorsan, onun adına, onunla beraber savaşacaksın. Yani vatanını, milletini seviyorsan savaşacaksın. Tabii tüm bunları, içinde vatan sevgisi olan birisi anlayabilir. “Ben olsam ben de kaçardım” diyen, “oy vermiyorum” diye övünen, yalnız yel değirmenlerine karşı savaş veren birinin anlayabilmesi beklenemez. “Aman da ne güzel savaşmamışlar, tavşan gibi kaçmışlar ama gayet sevişebilip üreyebiliyorlar, aferin” diyemeyeceğim. Eğer böyle dersem; benim özgürlüğüm için savaşmış, özgür bir ülkede doğmamı sağlamış şehitlerimize ihanet etmiş olurum. Ben bu ülke için kanını döken şehitlerin mezarlarına tüküremem güzel kardeşim.



Tüm bu yazdıklarımdan sonra kendi yaftamı ekleyeyim, Bilge Hanıma zahmet vermeyeyim;

Cezbe avukattır(?)
Cezbe ırkçı bir göçmen karşıtıdır(?)
Cezbe muhafazakar ve milliyetçidir(?)
Cezbe “vatan, millet, Sakarya!” diyerek şov yapan, alkış sevdalısı biridir(?)
Cezbe gizli faşisttir (???)
Cezbe biiissüürü kötü bi şeydir .dddd


Ahhahahaha çok sağlam yorumcuyum ha, blog yazarını yormuyorum ahahahaha. Ya sinirden gülüyorum billahi. Sen her türlü şeyi söyle millete, erkekleri göm, erkekleri savunanı da göm, vatanını seveni göm yaftala ırkçı diye, resmi dilimiz bir olsun dersin, etnik köken düşmanı ilan edilirsin, göm onu da, ülkenin sanatçısını hiçle, söv say allah ne verdiyse, onları da göm, şurada akıllı-fikirli üç beş kişi kalmış, aç bayramlık ağzını onları da bezdir, onları da göm. Sonra de ki, beni kötü gösteriyorlar, beni anlamıyorlar, beni… beni… ama kadınlar… göçmenler… ama ama eşitsizlik… ama ben smile Resmi

Al sana “SEN” Bilge.


Bu arada kimsenin avukatı değilim ama doğru bulduğum fikirlerin avukatıyımdır her daim. Fikrin, benim açımdan doğruluğu, savunmam için yeterli kriterdir, kime ait olduğu ve benim onunla aramdaki bağ veya bağsızlık zerrece umrumda olmaz.

02 Mayıs 2024, 07.50
 Büyük resmi göremeyen bir ben kalmışım. 
Tamam, ben yel değirmenlerine karşı savaşayım siz korkuluklara karşı savaşın  arkadaşlar.  Saygılar:)

02 Mayıs 2024, 09.57
Zibilyon kere suçlandığım 'blogculari bezdirme' ' herkese sopa sallama' meselesine gelirsek. Onlar yazdı, ben yazdım yazdıklarımdan senin deyiminle "bezdiler" diyelim  tamam Hep çözüm isteniyor ya benden. Hadi çözumleyelim şu işi. 
1.Kim bu bezenler?
2. Bu bezenler bezdiklerini nerede dillendiriyorlar? Ben bir şey görmüyorum.
3. Sizi avukat mı tayin ettiler?
Bunlara cevabınız yoksa o zaman size ne bundan? Bezip gittiği iddia edilenlerden biri de yönetici yani. Maddenin doğasına aykırı. "Onca kişi bana küfrediyor bunu kişiselleştirmiyorum" diyen biri benim saygı çerçevesinde yazdığım eleştiriye küstüyse ya o kişi kendi absürtlüğüne baksın ya siz idraknızı bir gözden geçirin. Blogculari "küstüler kin tutuyorlar" diye tiye alan değerli bir arkadaşımızdır kendisi. Yoksa küfür mü etmeliydim? Ha zamanında o bana hakaret etmiştir. Üstelik hiçbir şekilde kendisine küfür hakaret etmediğim halde. Ben niye kin tutup küsmedim. Bezmedim.  Hatta 'Klavyenden zehir akıyor' dedi bana. Ben ne yaptım kişiselleştirmeden özeleştiri yaptım. Hiçbir zaman kin tutmadım. Siz hakaret etmişsiniz herhalde kızlar, sürekli bahsedip duruyor bloglarında. Sizin hakaret etme hakkınız var benim eleştirme hakkım yok mu? Madem defterler bir türlu kapatılamıyor açalım hepsini.
  Irkçı dediğim blogcu zamanında bana küfreden biriydi. Yıllar sonra bana ilk yorumu, bir merhaba bile demeden, önemli bir blogun içine ettiğimi iddia ederek saldıran ve karşılığında hoşgörü bekleyen minvaldeydi. Düşünsenize kendi yazdığım bir blogun önemini kavrayamamakla itham etti beni. Üstelik konu feminizmdi. Beyfendinin hevesi kaçmış. Yazııık. Hadsizliğini dile getirdiğim halde o yorum için bir kusura bakma bile demedi. Ben bezmiyorum da o beziyor. 
 Yoksa onların dokunulmazlığı mı var? 
Blog silip giden arkadaşla ilgim yok zaten, vaz geçirmek için bir yorum bile yazdım. Onun derdi yönetimleydi sanırım yahut hayat gailesi.
Bir iki erkek blogcu yine feminizm temalı blogumda hadlerini aştılar, zaten senle birlikte bildirdik hadlerini Cezbe. Burda da bir sıkıntı yok. 
Başka bilmiyorum. Bildiğiniz başka bir olay varsa isim belirtip yazın, mesnetsiz suçlamalarınızdan bıktım usandım. Sevmiyorum bu mevzuları sürekli karşıma çıkarıyorsunuz. Hele ki bu cidden trajikomik. Farkında mısınız bilmiyorum ama bazı blogcuların haksız yere ikinize yaptığını siz bana yapıyorsunuz şu an. Sahi niye yapıyorsunuz bunu? :)
Size göre haksız da görünsem haklıyım, yani o tepkileri vermesem kendi yazdığım bloglardaki fikirlerle çelişirim. Sen adil birisin bir daha gözden geçir iddialarını Cezbe. Çelişkilerin korkulu rüyası, sen şimdi çok kaptırıyorsun o fikirlere dersin. Bence de sen çok kaptırıyorsun kendi ideolojine. Herkesin kaptırdığı kendine yapacak bir şey yok. Yazdıklarımı okuyup anlasaydılar o yazdıklarını yazmazlardı zaten. "Sen Kim Köpek" yazımı  yorumları, bir daha okuyun, belki o zaman beni anlarsınız. Küsmesinler diye birilerini mi pışpışlayayım. Ne yapayım? Ne dersin Otherand, sen pışpışlıyor musun yoksa milleti. Yoksa kafa göz dalıyor musun? Ben kimsenin annesi değilim. Herkese kendi meşberince geri dönüş yaptım. Eleştirileri olgunlukla karşılayamayan yazmasın zaten. Haksız olduğum konularda elimden geldiğince telafi etmeye çalıştım. Başka ne yapabilirim bilmiyorum.
Tamam bundan sonra yazarsam eğer sadece bloglarıma imasız yazacağım. Başka da bir şey elimden gelmez.

Yorum yapabilmek için ÜYE GİRİŞİ yapmalısın