gamyun.net'i doğru görüntüleyebilmek için tarayıcını güncellemelisin, güncelleyemiyorsan başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsin.

BLOG

Kayıt-1

04 Şubat 2025, 20.29
A- A+
O gün yine her zamanki gibi sıradan bir gündü. Şehrin merkezindeki odaları iç içe dar koridorlarla bağlanan şekilsiz, taştan özensiz kırık karolarıyla boyaları dökülen duvarların birleştirdiği evden bozma ve kendinden başka on kişiyle paylaştığı öğrenci yurdunda uyandı. Hızlıca kahvaltısını yaptıktan sonra başı boş düşüncelere dalmış çayını yudumluyordu. Sıkıcı günlerden biriydi işte yapılması gereken hiçbir şeyi yapmak istemediği depresyon hırkasını giydiği. Hani keşke yaşamına bir heyecan girseydi! Belki her şey daha başka olurdu. Monotonluğun içindeki hiçbir şey artık keyif vermiyor aynı zamanda yeni olan hiçbir şeyi de hayatına alamıyordu. Şöyle bir yaşamını gözden geçirirken, o odadan öbürüne dolanan, kimisi saçını düzelten, kimisi kıyafetlerini giyen, kimisi yeni uyanan koridordaki koşturmaca kalabalığa baktı. Gerçekten de ne kadar da sıkıcı bir gün diye geçirdi içinden.

Tam o sırada aklını okurmuşcasına telefonu çaldı;
- “ringo ringo şişeler, çamura mı düştün kız bensiz rakıda mı içtin habersiz, yarrrr yarrr yar yar yar yar amnan… amannnnn ” bu absürt zil sesi her zaman onu gülümsetmeyi başarıyordu. şişeleeeer diye mırıldanarak telofonu açtı

Kız arkadaşlarından biriydi. Haleti ruhiyesinden bahsedince, geliyoruz bekle sen diyerek kapattılar telefonu. Üç silahşörler diyorlardı birbirlerine, Athos, Porthos ve Aramis. Hepimiz birimiz, birimiz hepimiz için. Kim kimdi şu an onun önemi de yoktu, duruma göre hepsi de Dartanyandı.

Kapı çaldı kucaklaştılar, onlara da birer kahve yaptı oturup karşılıklı mutfakta kahvelerini yudumlarken sohbete başladılar.
-Hayatımda hiç heyecan verici yeni bir şey yok dedi
 Mavi beyaz kareli örtüsü üzerinde her daim duran eski tip gümüş şekerlikten birer tane portakallı lokumu da fincan tabaklarının yanına koymayı es geçmeyerek. 

-Madem öyle seni bir yere götüreceğiz diye başladı söze Aramis ama bu yerde görünmez olmalısın, dikkat çekmemelisin, çok ilginç bir deneyim olacak, bak ama şimdiden uyarıyorum kesinlikle sessiz ve sözsüz olman gerekiyor. -Pekii varmısın?
-Tamam varımmmm…ama….nasıl bir yer burası? 
Çok da düşünmeden kabul etmişti, her halükarda şu an içinde bulunduğu izbe rutubet kokan bu yerden daha sıkıcı olamazdı.
-Aramis, Bu yerin gizemi ve heyecanını anlamak için sabırsızlanma bunu görmeden yaşamadan anlayamazsın, o yüzden deneyimlemelisin, var mısın sen onu söyle? 
-Tamam peki bakalım dedi 
-Hadi giyin o zaman çıkıyoruz, kapşonlu bir sweat giy, atkı ve eldiven almayı da unutma hava soğuk malum dedi Porthos
-Tamammmmm pekiiii… hazırlanıyorummm

Üç arkadaş yurdun kapısından çıkarak şehrin eski dar sokaklarında yokuş yukarı yürümeye başladılar.
-Eee nereye gidiyoruz?
-Sabrettt, yürürken etrafını izle sadece, hiçbir şeye dokunma, etkisiz eleman gibi ol, bir filmi izliyormuş gibi sadece izle, müdahil olma sakın! .

Arnavut kaldırımlı dar eski sokaklarda iki katlı yarı ahşap yarı taş binaların arasından yürürken artık evler de iyice birbirine benzemeye başlamış, gün de hafiften gökyüzünü kaplayan bulutlarla kapanmış, bu da sokak lambalarını yakmaya yeterek sokağa sarı bir loşluk vermişti.
.
Amannnn ne varki işte eski restore edilmemiş çürümüş dökülen yapılardan başka. Bu sokaklarda ilgimi çekecek ne görebilirim ki, yıllardır burdayım zaten diye düşünerek
-Hadi ama oyalamayın beni gelmedik mi? 
-Aramis Az kaldı, ne demiştik konuşmak yok sözsüz, dilsiz olll ltf amaaaa yaaaa…
-Portos Sakin olman önemli sükunetini koru, ani tepkiler gösterme, 

Elleri hafiften eldiven içinde olsa da üşümeye başlarken bir karıncalanmayla kendini hissettiriyordu, 

Ellerini ısıtmak için ovuşturduğu o anda bu başıboş ıssız yerde, ara sokaklardan birinden önlerinde üç kız çıktı, 
-Heh sonunda birkaç insan gördük buna da şükür dedi
 -Şişşşttt dediler bir ağızdan

Ne kadar da kendilerine benziyorlardı, tek farkı onların kapşonları takılıyken bu kızlar sokakta saçlarını savurarak fingirdeşerek, gülüşerek el kol hareketleri yaparak birbirleriyle şakalaşıyor, çok keyifli görünüyorlardı. Birden ortadakini profilden daha net gördü. Kendine aşırı benzediğini fark etmesinin şokuyla —Oha gördünüz mü? diyerek sesini yükseltti.
Hemen arkadaşları bir ağızdan yine 
-şişşş sessiz ol geldikkkk .,.


Kızlar köşedeki evin bahçesine doğru yönelirken onlar da karşı köşede duvara sinmiş olanları gözetliyordu. Etrafı çeşit çeşit çalı ve ağaçlarla kaplanmış küçük bir avlusu olan taş duvarları sarmaşıkla örülmüş eski yapının formunu seçebilmekte oldukça zorlanıyordu. Uzaktan görmeye çalışsa da kocaman bir bitki tünelini andırıyor, tam seçilmiyordu. Gülüşmeleri kesilen kızlar sessizce merdivenlerden evin avlusuna doğru indi, avluda birşey arar gibi dolaşmaya başladılar kızlardan biri yüksek sesle aşağıdaki tekerlemeyi söyledi ;

-Fingir firgir fingirdeyen fıkırdak fare, fitneci firketeli fikriyenin fokurdayan kafasından ufak ufak fırlattığı fındıklardan yemini yedin, gemini gerdin mi? Yoksa fiskoslaşarak firar mı ettiler. 

-Ne dedin sen !!!! Koluyla kızı omzundan sertçe ittirerek, sussssss! Yine Ne saçmalıyorsun! demesiyle

Çalılılların arasından üç insan boyunda kocaman devasa bir fare adımlarıyla gürültü çıkararak avludaki kızlardan birinin önünde durdu ve eğilerek tek lokmada midesine indiriverdi. Diğer ikisi koşarak kaçışırken,
olanların verdiği panikle kendini de evin olduğu sokağın önünden koşarken buldu, arkasına döndüğünde gördü ki arkasından kovalayan bir kendi ile ona gel işareti yapan birlikte geldiği iki kız arkadaşı bıraktığı köşe başında duruyorlardı. Kendi kendini kovaladığına göre demek ki mideye indirilen kendisi değildi. Bu da bir şeydi ama ne yapacağını hepten şaşırmıştı. Geri dönemezdi çünkü kendine yakalanırdı, o an her şeyi daha da olumsuz etkileyebilirdi. Müdahil olma! Kelimesi çınladı kulaklarında! 
Bir taraftan da benzeri heyyy sen nereye kaçıyorsun kimsin? Heyy sana diyorumm, diye rek arkasından sesleniyordu.

 Yakalanmamalıydı, yüzünü göstermemeliydi bunu anlamsızca biliyordu, bir sokaktan diğerine manevra yaparak koşarken o evin sokağından da epey uzaklaşmıştı ama neyseki izini de kaybettirmişti sonunda. Şimdi hiç bilmediği nasıl girdiğini bile anlamadığı bu yerde yapayalnız kalakalmış, Arkadaşlarını nasıl bulacaktı…Nasıl geri dönecekti…

YORUMLAR

05 Şubat 2025, 21.37
Güzel bir yorum yapmıştım ama internet hatası nedeniyle yazı gitti…
Bir solukta biten akıcı ve yalın bir anlatımla oluşturduğunuz bu blogunuza yorum yapmasaydım olmazdı.
Gerçi yorumdan kaçınıyorum ama dayanamadım yazdım, hata vermeseydi duygularımı da net yansıtmıştım.
Kaleminiz çok iyi ve bence sizin de bir kitabınız olmalı.
Ülkemin ne güzel cevherleri var.
Ellerinize sağlık.

06 Şubat 2025, 10.30
Yelove çok teşekkür ederim güzel yorumunuza şimdi o internete kızmalıyım daha güzeli varken beni bununla yetindirdiği için;) Başıma çok geldiğinden uzun yazacaksam önce google docsta yazıp kopyala yapıştır yapıyorum yorumlarımı çünkü duygularını yazıya dökerken o ilk akıştaki ilham ve istek kesildiğinde ikincide aynı tadı yakalayamıyorsun, eh bir de üşengeçlik var tabi itiraf edelim.

Yorum yapmama konusuna gelince beyinde şöyle bir durum var yapmayacağım dediğinde sana daha çok yaptırıyor;)) çünkü beyin Yap- mayacağım diye algılıyor haliyle ilk komut yap olduğundan daha çok yapıyorsun. Kendinizi bence kısıtlamayın insan elbette saçma sapan polemiklere girmek istemiyor olabilir, onları da görmezden gelebiliriz ya da gelemiyorsak çok da önemsememeyi başarabiliriz. Önemsiyorsak zaten o düşüncenin ya da yorumun doğruluğuna bir nebze olsun hak veriyoruz demektir. Ayrıca İsa gibi yanağına tokat atana öbür yanağımı çeviremeyeceğim aynı dozajda olmasına özen göstererek geri tokat atma taraftarıyım. Elbetteki tokat attı diye öldürmeyeceğiz:) Adaleti istiyorsak kendimiz önce çaba göstermeliyiz hak edene hak ettiği kadar karşılık verebilmek gerekir yoksa kendimize karşı haksızlık yapmış oluruz, ee hata yapan da hatasını algılama fırsatı olmaz, kendini haklı sanır, bir halt başardım sanır üstün sanır vs vs bir sonrakine yapmaya hak görür cesaretlenir gibi gibi


 Geçenlerde instadan bir yazarı eleştirdim hatta o kadar haddimi aştım ki kitabına çöp işareti yaptım, kitapları imha etmem ama yalan yanlış bilgilerin benim kitaplığımda en azından yer bulmasına izin vermem. Adam öyle büyük bir erdemle karşıladı ki hatta o kitabı sürgünde bir anlam arayışı içinde bocaladığı dönemde yazdığını bugün olsa yazmayacağını onun zaten tarzı olmadığını kendinin roman yazdığını söyledi. zaten 2 kitabını almıştım diğeri de roman olandı romanı okuduğumda bayıllldımmm aynı kişiydi ama ben bu sefer hayran kalmıştım;) elbette nasıl ki yeriyorsam hayranlığımı da dillendirdim en abartılısından;) zaten ben roman konusunda iyiyim dedi. sonuç takipleşiyoruz hahaha nerden nereye… aklıma gelen bu anektodu da baylaşmış olayım

Bir kitabım var Yelove ama müziğe yazılmış bir kitap, belki de türünde tek, çok araştırmadım başka bu tarz bir kitap var mıdır bilmiyorum. Felsefe,psikoloji,kişisel gelişim üzerine kısa lirik müzikle okunacak her biri birbirinden farklı konuda serbest şiir türünde hikayeler. Yorumunuz benim İçin şöylesine çok değerli müziğe çok güzel lirik yazılar yazdığımı zaten biliyorum ve destekleniyorum bu konuda mütevazi olamayacağım. Ömrüm boyunca da gurur duyacağım bir kitap oldu. Tekrar tekrar satın alanların okuduğunu söylediği derinlikli bir kitap. Ama romanvari bir yazı ciddi anlamda müziksiz ilk kez deniyorum belki de roman da yazabilirim fikrine cesaret verdiniz teşekkürler. Ayrıca süprizi kaçsın bu yayınlayacağım seri rüya kayıtları ;) rüyamda gördüm yazdım böyle bir roman yazarı vardı adı aklıma gelmedi şimdi tüm romanlarını rüyada görerek yazmıştı gece yatıyor sabaha 2.bölüm hazır;)))) öyle Çok uzattım ki ama inceden kısacık belirttiğiniz konuları açmak içimden geldi eee içten gelene de dur denmez, insanlar konuşa konuşa anlaşılır ve anlar. 

Yorum yapabilmek için ÜYE GİRİŞİ yapmalısın