Bekleyiş...
30 Haziran 2025, 18.13 A- A+(Çok öncesi haziranın…)
Muhtemel ki uyuyordun sen; ben gelip de o sokakları dolaştığımda.
Erkendi.
Bildiğim tek mekanın, marketin, önünde durup baktım…
Akşamları oraya çıktığını söylerdin ya hani.
Baktım; nerede durursun nerede oturursun. Hangi evin penceresinden bir çocuk sesi gelir sen ordayken; hangi balkondan bir kahkaha dökülür kaldırımlara hayal ettim.
Ve yerleşsin istedim aklıma o hayal.
Yerleşsin ki az da olsa hafifletsin; hasretin o ince, o yakan, o nefti sızısını…
Özlemin en kötü yanı ne bilir misin; o nefti sızı yani, nedir?
Bilmemek…
Nerede ne yapar; hangi kaldırımda yürür, kime selam verir, ne zaman uyur, ne zaman uyanır…Güler mi ağlar mı, susar mı, konuşur mu bilememek. Dahil olamamak bir hayata!
O gün işte, sen uyurken yani, içinde gerçekler de olan bir hayal hafifletir belki diye bir özlemi, semtinde dolaştı adımlarım. Hiç tanımadığım yüzlere baktım seni bildiklerini varsayarak. Marketteki kadına günaydın dedim. Bir şişe su aldım yudumları boğazıma yapışan…
Sonra düşündüm, insan sadece bir sokağa bakarak, takılıp bir hayalin peşine, bir adamın hayatına nasıl dahil olur?
…
Bir şiir vardır bilir misin; ‘’pencereyi aç’’ der şair.
Pencereyi aç
soluğun çıksın dışarı
sen büyütmedin mi ciğerinde onu
kokusu hayatı yıkasın diye
Pencereyi aç
sesin sarsın dünyayı
duyulur elbet ta ötelerden
yürek tanır kendini.
Şimdi bir pencere açsan mesala, şiirin dediği gibi kokun çıksa dışarı, sesin sarsa dünyayı.
Aynı göğün altındayız ya hani; aynı şehirde;
Diner mi bu sızı?
….
(Haziran)
Dinmedi…
Nisan geçti! Ve sonra mayıs. Kent yağmurları sızamadan, yürüyemeden damarlarıma bir damla can suyu, haziran tuttu saçlarımdan. Isınırken yer, gök ve su; şehir de çoktan unuttu baharda nasıl üşüdüğünü. Bense dönüp baktığımda ardıma göremeyecek kadar uzağım yolun yarısından. Devrilmiş her sene, devirdiğim her şişe eşlik ederken azalan zamanıma; boş yere tükettiğim ömrümün cezası da tek ayak üstünde beklediğim ölüm şimdi!
…
Biliyor musun bugün bir sene daha ekleniyor nefesinin nefesime karıştığı gecelerin yıldönümüne. Bir sene daha dolduruyor göğüs boşluğumu ve ben kapanmasın diye gözlerim ağaç dallarına gizlenmiş kuşları sayıyorum. Bir sancı ki bilemezsin; kalbim atarken avuçlarımda, parmakları titriyor şehrin.
Hatırlar mısın, o gün, o sahil kasabasında avuçlarında terlemişti avuçlarım. Bundan yıllar önceydi. Tam 19 yıl önce. Sen hoşlaşmadığından tüylerinden, sana nektarin bana şeftali almıştık yol kenarından. Bir yolumuz vardı yani, bir yolculuğumuz…
Sahi sevgili, o vakitler de bu kadar sıcak mıydı haziranlar. O vakitler de böyle kıskıvrak yakalanır mıydık aniden bastıran göz sağanaklarına. Ya da ürperir miydik mesela açık pencereden odamıza dolan rüzgarla?
Kimbillir belki de gölgesinde dinlenecek bir umudumuz vardı o zamanlar ve hayallerim de böylesine sağır düşmemişlerdi sana duyuramadıklarımın gürültüsüyle.
…
Şimdi uzak bir şehirdesin. Henüz sararmamış otların ve yalnız ağaçların şehrinde… Varlığının dokunduğu odalar, sokaklar, isimler. Kıskandığım sesler börtü böcek dere su… Hepsi seninle. Hadi sevgili yenilmeden yokuşlara son bir dilek tut benim için ve gelmeden o ikindi, götür adı olmayan o An’a beni…
https:https://www.youtube.com/watch?v=O1AwbyfDNCU?si=nGvuE-DtKfgXmHl9
30 Haziran 2025 / İSTANBUL


YORUMLAR
Aynı göğün altındayız ya hani; aynı şehirde;