Sevgili üyem, bazen öyle talep ve şikayetlerle geliyorsun ki, garip mi desem, saçma mı desem, anlamsız mı desem bilemiyorum.

Örneğin geçen resimlerden şikayetçiydin. Diyordun ki, "Masada özelde konuşamıyorum, karizma istiyorsunuz, bakıyoruz karizma için ne lazım, resim, yüklüyorum resim, kabul olmuyor.", tamam haklısın, buraya kadar bir sorun yok. Ama ben bakıyorum ne yüklemişsin diye, dağ, dere, tepe, ova... İnsan bile değil. İyi de, biz sadece kendi resminizi yükleyebilirsiniz demedik mi? "Öyle saçmalık mı olur, neden kendi resmimi yükleyeyim" dediğini duyar gibiyim. Ama iyi de güzel üyem, ben ya da sitemize giren diğer üyeler, dağ, dere, tepe ya da alakasız resimler görmek isteseydik google'da aratır, istemediğimiz kadar da görürdük zaten. Herkes kafasına göre resim yüklese, o zaman resmin bir anlamı kalır mı? Sana soruyorum, böyle bir seçenek olsa kim resim yüklemez? Her resim yükleyen de karizma kazanacağına göre, karizma sisteminin bir anlamı olur muydu?

Blog konusunda da muzdaripsin, farkındayım. Merak etme ben de senden şikayetçiyim bu konuda. Ama ben kendi şikayetimi yazmadan önce, seninkine bir açıklık getireyim. Karizma kazanmak için blog yazmaya çalışmışsın, ama karizman yetmemiş. Sonra, hakkımda atıp tutmuşsun, "Böyle saçma sapan şey mi olur!" demişsin. İyi de sevgili üyem, sen kendi önerdiğin şeyin ne kadar saçma sapan olduğunu hiç düşündün mü? Eğer, blogta bir karizma kısıtlaması olmasa, herkes karizma kazanmak için takır tukur tek satır blog yazmaktan geri durur muydu sanıyorsun. Bak o kadar ne yazılmayacağını üstüne basa basa söylememize rağmen blog çöplükten farksız hale geldi, bir de senin dediğin gibi olsa, karizma kazanmak için yazılmış yazılardan başka bir şey olur muydu orda?

Bak blog dedim de, sen bizi o kadar eleştiriyorsun, laf ediyorsun ya... Blog yazdığın yere dahi kalın yazılarla yazdık. Şiir yazma, şarkı sözü yazma, yazarlardan alıntı yapma. Ama sen ne yaptın, orda yapma denilen şeylerin hepsini. Buna ne diyorsun sevgili üyem. Düşündük ki, insanlar kendilerinden bir şeyleri bizlerle paylaşsın, ama gördük ki senin bizle paylaşacağın ne resmin var, ne kaleme alabileceğin duygu ve düşüncelerin. Ordan burdan köşe yazarlarının yazıları, şiirler, fıkralar. Ama burası gazete değil, şiir sitesi değil, fıkra sitesi değil. O yazarı okumak istesem, gazetesindeki köşesinden okurdum, şiir okumak istesem bir şiir sitesinden okurdum, fıkra dersen, nette istemediğin kadar. Peki, sen niye hala ısrarla yazma dediklerimizi yazmaya devam ediyorsun, sevgili üyem? Bak bu mektupla da yine tekrar ediyorum, yazma boşuna canım üyem, çünkü yine sileceğim ben onları.

Biliyorum, puan konusunda da çok şikayetçisin. Fakat, yazdığın bazı yorumları okuyorum da, hangi puan sisteminden bahsediyorsun onu da anlamıyorum. Tamam yeni değişti, alışamadın, ama bazı söylediklerin eski sistemde bile dediğin gibi değildi ki ah be üyem. Yardım sayfalarına puan sisteminin nasıl olduğunu yazdım, ama sen hala anlamadım deyince, salon girişine de koydum, acaba zahmet edip hiç okudun mu o yazıyı, canım üyem? Bak sen puandan şikayetçisin ama ben de senden şikayetçiyim. Görüyorum ki, 3-5 puan için insanların kalbini kırıyorsun, hile yapıyorsun, botları kötü amaçlarına alet ediyorsun. Hergün bize, çarşaf çarşaf hile yaparken çekilmiş ekran görüntülerin geliyor, bu sana yakışıyor mu sevgili üyem.

Biliyorum çok derdin var, yönetici sayımız az, fırsat buldukça dile de getiriyorsun. Ama inan, senin beğeneceğin bir yöneticiyi de bulamıyorum ki. Ben de dahil, hepimiz hakkında atıp tutuyorsun. A'yı yönetici yapıyorum sen boyu kısa diyorsun, B'yi yapıyorum arkadaşın boyu uzun diyor, C'yi yapıyorum sen kilosu fazla diyorsun, D'yi yapıyorum kankan zayıf diyor. Ben sana yönetici nerden bulacağım ah be üyem.

Sevgili üyem, velhasıl böyle, mektubu uzatıp seni de sıkmayayım. Bilmem bu mektup sana bir şey anlattı mı. En azından hiç bir şey anlatmadı ise de okuyup tebessüm ettinse de yeter. Hem örnek al, bak blog yazdım, zaman harcadım emek sarfettim, sen de bir şey yazarken, kopyala yapıştır yerine biraz emek sarfet canım üyem.