gamyun.net'i doğru görüntüleyebilmek için tarayıcını güncellemelisin, güncelleyemiyorsan başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsin.

BLOG

BLOG YAZARLIĞI !

16 Mayıs 2011, 09.13
A- A+

Her şey, tanımadığım bir üyenin,-blog sayfasında yazının yayınlanması için nasıl yazmak gerekir- demesiyle başladı.Ortaokul 1.sınıftayken, Türkçe öğretmenimin verdiği kompozisyon ödevi geldi hemen aklıma, küçücük ömrüne, vitrinde gördüğü kırmızı rugan ayakkabıların dayanılmaz özlemini sığdırmış, kocaman yürekli sakat ve yoksul bir kız çocuğunun trajik hikayesini yazıp vermiştim..O yaşta bir kız çocuğu,öğretmenini ağlatacak hikayeyi neden yazardı şimdi anlayabiliyorum..

Bizim jenerasyon, Kemalettin Tuğcu kitaplarıyla büyümüş,yoksulluk görmüş,tüpgaz kuyruklarında sıra bekleyen insanları izlemiş,margarinin bulunmadığı,kahve yerine nohut kahvesinin içildiği ,az sayıdaki zengin kesimin varlığını kimsenin gözüne sokmadığı gülümsemeyi GIRGIR dergisinde öğrenmiş ,sokakta kızlı ,erkekli futbol ,misket oynamış

Ama okul kapılarında  bekleyen sağcılar,solcular yüzünden evden endişeyle beklenen ama düzen adına  hiçbir şey  yapılmayan çocuklardık..(hoş şimdi daha modernize halini yaşıyoruz ya,internet filtreleme,içki kısıtlaması tamda bunun la fena halde  çelişen oy verme yaşı,sınav sistemleri,şifreleme,her türlü dinleme-gözetleme vs.vs.v.s)

 Büyüdükçe,daha duyarlı ,daha ailemize yardımcı,az çok ideolojisi,hayatla davası olan,anne-baba parasını düşünerek harcayan bir gençlik olmuştuk.(şu anda böyle yaşayan gençleri ayrı tutuyorum )

       Konumuza dönelim, ödevden bir süre sonra tenefüste nöbetçi öğrenci gelip sınıfta beni buldu..O yıllarda ,şimdikine inat içine kapanık bir çocuktum. (Kendine olan güvenini en geç kazananlardan biri olduğum gerçeğini üniversite yıllarımda anlayacaktım..)Nöbetçi,Türkçe öğretmeni Nesrin Kır seni öğretmenler odasına çağırıyor dedi .Birden kıpkırmızı oldum tahtada sözlüğe kalkıp ta iki lafı yan yana getirip konuşamayan ben, kalp ritmimin dışarıdan duyulacak şekilde arttığını hissedip iyice utandım..Çok sevdiğim, giyimine,duruşuna,hayat felsefesine,otoritesine hayran olduğum idolum olan öğretmenim, karşımda her zamanki otoriter ifadesiyle duruyordu..Öylece karşısında dikildim..buyrun beni çağırtmışsınız efendim bile diyemedim..-Sen dedi sesinin tonunu ayarlayarak,biliyorum çok da sosyal değilsin,çok konuşmazsın ( bu huyumu bir ömür sürdürebilseydim keşke : )

Ama kendini,iç dünyanı  yazarak  güzel ifade ediyorsun ,ileride ne olursan ol sakın ama sakın yazmayı bırakma,bu sana hep iyi gelecek emin ol ..Baktım öyle boş ifadelerle güzel öğretmenime..Hiç övgüye,ilgiye alışık olmadığım için ona göre özel olduğum duygusunun keyfini süremedim..Şımaramıyordum bile ..çünkü şımarmayı bilmiyordum ki ,sığınmak,sahiplenilmek  üzere mülteci duygular bende yoktu malesef....Tamam efendim dedim yüzüne bakmadan..sınıfıma geri döndüm..Uzun süre ödevler haricinde yazı yazmadım..Lisedeki ilk platonik aşkıma kadar..Sonra anladım ki; iç savaşlarımın devrimci isyanını yazarak bastırabiliyordum..Evde, geçimi sağlamak için gece gündüz çocuk ayakkabıları yapan (yazımın neden ayakkabılarla ilgili olduğunu anladınız sanırım,benim olmayan bir dolu ayakkabı yüzünden ) bir baba,ev işlerini yetiştirmeye ve eldeki parayla evi  döndürmeyi görev bilen bir anne ve ileride hiç beklenmedik bir şekilde kaybedeceğim,kıymetini bilemediğim ve doyamadığım 3 yaş büyük bir abi vardı..,Bir çoğu bana benzeyen, çocukluğunu anlayamadan,her dediği ol-a-mayan,sevgiyi bayram günlerinde az bir harçlık ve bir baş okşamayla gören mevcut az harçlığını gidip bayram yerlerinde iki salıncağa anca binebilen,mahalleden her gün

 geçen dondurmacıdan haftada bir külah dondurma alabilen ve bunu bitmesin diye çok yavaş yediği için külahtan ellerine kadar akan dondurmaları yalaya, yalaya keyfine varabilen,sokakta düşüp te dizleri kanayan ,düştüğü için anne-babadan bir de azar işiten bir dönemim çocuklarıydık biz. .İşte bu çocuklardan bazılarının, içlerinde  biriken bütün özlemler,hüzünler,küçük sevinçler,umutlar,hayaller,kırıklıklar,değişimler gibi bütün duygular,artık kullanmayı öğrendiğimiz alfabeyle birlikte, harcanmakta olan  hayatın eksik kalan yaşanmamışlıklarında kelimelere,cümlelere,paragraflara taşındı düz beyaz kağıtlarda..

En güzeli,hiç gocunmadan ,utanmadan,özür,teşekkür,alkış,eleştiri,azar,övgü,yergi beklemeden sadece ama sadece yüreklerinden  geçenleri en yalın ,en özel,en içten şekilde yazabilmekti ..

Küçücük ve masum bir sorudan sizi buralara getirdiğim için çok özür dilerim..Zaman ayırıp sorunun cevabı için buraya kadar okuduysanız da ayrıca teşekkür ederim..ama cevabın oluşabilmesi için benim geçirdiğim evreleri bilmenizi istedim ..Sorunun cevabı oysa sadece iki cümleydi..KENDİN OL..

Sevgiyle..

YORUMLAR

16 Mayıs 2011, 10.28

Sen çok kişden şanslısın kelebek.şimdinin gençlerindende senden daha eski insanlardanda şanslısın..çünkü yoksulluk dönemini,tüpgaz, margarın kuyruklarının dönemini ve şimdiki uzay çağını her ikisinide yaşamış durumdasın.senden daha eski insanlar hep yoksulluk yaşamış teknolojiden hiç faydalanmamış o dönemin insanları...ve o eski dönemleri yaşayamamış şimdinin gençleri...her ikisini yaşamış bir insan olarak şanslıın diyorum.

Ayrıca öğretmenini kutluyorum seni iyi keşfetmiş.)) bankoda seni geleceğin en büyük ustası olarak gördüğüm gibi blog yazarlığındada bir numarasın..tebrike ediyorum seni...:))

16 Mayıs 2011, 10.49

:( of! pazartesi günlerine, insanları bu kadar hüzünle başlatmaya hiç hakkın yok :)))

tabi eleştiri bekliyorsundur sen şimdi o yüzden seni hayal kırıklığına uğratmamak için eleştiricem yoksa hiç huyum değildir :)))))))) hani parantez içinde yazdıkların olmasa diyorum ufak tefek konudan sapma yapan duygularımız olmazdı belki :)

bilmem hiç tepeden bir şeyler sarkıtıp, kedi oynattığın olmuş mudur??? ama böyle yapmışın işte :)) hüzünlenicem tam, parantez içinde bir şeyler yazıyorsun ve yukarıdan sarkıttığın yumağa yetişemiyorum. tam yetişicem gene parantez içinde bir şeyler yazmış oluyorsun :))

harika olmuş :)  ( o kolanın etkisi geçince, bu yaptığım yorumdan ötürü kendimi hiç affetmeyeceğim ama olsun )    :))))))))))))

16 Mayıs 2011, 11.32
harika bir yazı bizim dönemlerin gençliği çocukluğu biran o zmanlara gittim .sağolasın.senin gibi yazamıyorum ama işte tam anlattığın gibiydik.çok güzel.
16 Mayıs 2011, 12.29
çok beğendim yüreğinize, kaleminize sağlık.. herkes kendin ol cevabını bildiği halde doğru soruyada ulaşabilse..
16 Mayıs 2011, 12.42

ahhh kelebek kendini ve yaşadıklarını bu kadar güzel ifade etmişsin ki

onlarda kendimizi bulduk.iyi ki öğretmenin senden yazmanı istemiş

ve bu güzel satırları okumak bize kısmet olmuş.sanırım o eskiden kazandığın tecrübeler senin yaşamına çok şeyler katmıştır.senin çocuğun olmayı isterdim.

çok iyi yetişirdim

.sağlıkla kal

 

16 Mayıs 2011, 13.01

((((  nedense hep başkalarına kendin ol nasihatini veririz de   .... kendimiz olamayız çoğu kez..şimdiki gençlik kendinin ne kadar şanslı olduğunu   bilmiyor....öğrenmek istediği her şeye erişmesi çokı kolay  eğitim imkanları daha çok ..  sağlık sektörü  daha gelişmiş...ama çoğu şeylerdede bizler şanslıydık...her şey  daha netti sanırım    kansorejen maddeler  hormonlar bilmezdik...daha çok cahil insanlardı karşımızdakiler...sağ sol davaları.....gıda stokçuları..vs

sinemalarda tek düze filmler birbirinin taklidi  sadece artistler değişir:))her şeye rağman seviyorum insanları...yaşamayı sevmeyi  biliyorum en azından   ..BÜTÜN KALBİMLE

16 Mayıs 2011, 14.19

Sevgili kelebek, yazıyı okurken, bir çocuk, çocukluğunu nasıl yaşamalı onu anımsadım, çocukluğunu bu kadar güzel yaşayabilmendeki en önemli faktor İZMİRde olman sanırım. Coğrafi ortamı, izmir kültürü ve tarihi size ÖZGÜR bir çocukluk yaşama şansı verdi diye düşünüyorum.

Ben bu yazıyı 9. sınıfa giden bir özel ders öğrencime okuttum. Ben de köyde böyle şeyler yapardım dedim, dinazorlar zamanından bahsettiğimi sandı, o benim anlattıklarıma şaşırdı, ben onun bu denli şaşırmasına şaşırdım. Bi de "Mcdonalds, playstation, cep telefonu, ipod,  internet yokmuş, sıkılırısınız yahuuu"  dedi... Ne yazık ki, bilyeler, düşüp dizini kanatmalar, lunaparka gidebilmek için harçlığını biriktirmeler çocuklarımızın çok uzağında artık.

Ellerine sağlık :)

16 Mayıs 2011, 15.26

ELLERINIZE SAGLIK COK GUZEL  DILE GETIRMISSINIZ .AYNI ZAMANIN COCUKLARIYMISIZ SANIRIM  GECMISIME GULUMSIYEREK  DONDUM .  SATIRLARI OKURKEN  HIC UNUTMUYORUM  UNUTAMIYORUMDA ZATEN. CUNKI HIC BIR ZAMAN O ZAMANKI TADI BULAMIYORUM HAYATTA. ELIMDEN GELDIGINCE COCUKLARIMA ANLATIYORUM VE  FIRSAT OLDUGU MUDDETCE UYGULAMAYADA CALISIYORUZ BIRLIKTE:)) VE COK GUZEL EYLENIYORUZ ONLARDA COK SEVIYOR  HALA GULUMSUYORUM  COCUKLUGUMADA COCUKLARIMADA:)).BAZEN BENIM ANLATTIKLARIMDAN OKADAR ETKILENIYOLARKI OLMADIK ZAMANDA YAPMAK ISTIYORLAR  COK HOS BIRSEY   INSANIN KENDI OLMASI   EN GUZEL OLANI (YA GORUNDUGUN GIBI OL,YA OLDUGUN GIBI GORUN)...

 

16 Mayıs 2011, 15.27
Nesrin öğretmene (yaşıyorsa eğer) benden de sevgiler/saygılar , sizi yazmaya teşvik ettiği için. . . Her zaman ki gibi çok keyifli bir yazıydı kelebek. Teşekkürler. . .
16 Mayıs 2011, 17.20

Bende    bir çok  yorum  yapan arkadaşlar  gibi kendini buldum  paylaşımında..İçine kapanıklık  benimde  gerçeğimdi...kaldı ki o dönemlerde  bunu  irdeleyecek ne bir aile  ne de  kurum vardı ..Belki kızkardeşimin olmaması da tetiklemişti bugün hastalık olarak ele alınan bu durumu ..Annemde zaten  her fırsatta    '' bu çirkinlikle sana kim gelir acaba  büyüdüğünde ''   diyerek ;  iç  dünyamı   dış dünyamdan   daha  yaşanılır kılmıştı:)..Benim yazabilme nedenim lise yıllarımdaki  3 yıl edebiyat dersime giren  genç ve   güzel jale öğretmenim olsa gerek:)) extra  çalışırdım matematik bölümü öğrencisi olmama rağmen edebiyat  dersine ..Nerdeyse iç dünyamda    yuva bile kurmuştum onunla:)).

  OFF    be  Kelebek, nerelere götürdün benii..!! çok benziyoruz çok...acaba  bizi aynı leylek mi getirdi:)))Bak şimdi içime bir umut doğdu..hiç  dayı olamayacağım derken ...yoksa  ..!!  yoksa!!  :)))

16 Mayıs 2011, 17.55
35KELEBEK ,yazılarını bende bayılıyorum..bu yazıda bende kendimden pay buldum.çok güzeldi o günler.ZOr şartlarda yaşayan insanlar daha güçlü ve daha verimli oluyor.Babam anlatırdı biz dinlerdik masal gibi:)sabah okula gitmek için 6 da kalkıp trne yetişip okula gidiş-dönüş  yaparmış.yaa  şimdiki  çocuklar miskin ,tembel .artık oyun oynamak için bile üşeniyorlar.sadece internet.kendi evlerine internet  baglatan kişiler kendi kalelerine gol attıgını bilmiyorlar.burda oyun oynamayı sevdigim halde evlerde internetin klalkması için kendimden ödün verirdim.
16 Mayıs 2011, 19.17
Bundan aylar önce bir blog yazısı okumuştum...Anasayfada kaldıgı zaman itibarıyla sanırım çok az okuyucuya ulaşmış nefis bir yazıydı..Keşke arasam da bulsam...'' Sobalı Evlerde Büyüyen Çocuklar'' idi başlığı...Onlar bilirler sadece soguk odalardan sıcaga girince mutlu olmanın tadını....Sadece sobalı evlerde büyüyen çocuklar becerebilir aynı anda çok işin yapıldıgı odada ders çalışabilmeyi...Sadece sobalı ev çocukları o tatta kestaneyi yiyebilmişlerdir  diyerek uzayan giden bir yazıydı ve harikaydı...Soba ile hiç ısınmamıştım ama çok imrenmiştim de...O çocuklara..Sıcacık aile tadını almıştım yazıda...Aynen senin enfes yazında aldıgım tat gibi...Aslında ASI KES çok güzel söylemiş, çok şanslı oldugunu...Her şeyde bir mana oldugu gibi, yaşadıklarınla büyümüş büyümüş kocaman olmuşsun bak..Bizimle paylaştıgın her yazın için tesekkur ediyorum sana...                  Ataya.
17 Mayıs 2011, 00.19
evet kelebek .. aynı şeyleri dönemin çocuklarıyız.. kemalettin tuğcu ile büyüdük.. otuzundan sonra başladık konuşmaya..çok sevdiğim öğretmenimin elini sırf utancımdan dolayı öpememiştim.. yolumu değiştiriyordum her seferinde... ama biz leblebi tozunun ve eriyen dondurmanın bize verdiği zevki ve keyfi hiiiç untmadığımızdan ; yaşam bize hala çok zevkli..belki sen bu yorumu bugün okumayacaksın ; bu demek oluyor ki sen yarın başka bir sen olacaksın ve kim bilir nerde olacaksın.. kelebekler bir günlüktür...yarın bende burda olmayacağım...
17 Mayıs 2011, 16.58

Sevgili Kelebek negüzel yazmışsın . Kalemine ,yüregine, bilegine saglık. İlk defa bir blog okudum ve çok mutlu oldum. Ben yaşlanınca huzurevi ne yerleşecegim diyordum hep şimdi kesin kararlıyım.Neden mi ? Yazın yüzünden ben aynı taşı sektirdigim , aynı gazozkapagını çamurla doldurup, çift ip atlamanın tadına varmış akranlarımı başka nerede bulurum ki. Aynı bayramları yaşamış, aynı kırmızı papucu baş ucuna koyup sabah olsa diye gecenin karanlıgında gözlerini papuca dşkşb bekçilik yapmış akranlarımı istiyorum yanımda.   Siyah beyez televizyonun yayını bşttikten sonra cıkan necefli maşrapayı konuşabilecegim arkanlarımı istiyorum yanımda

kucak dolusu teşekkürlerimek       SEEL_45

17 Mayıs 2011, 19.55
yaşamaş için öldürürler. zengin olmak için ezerler seversin sevmezler   vs.vs. işte hayat böle bişey kardeşim herşeyi ile yalan olmuşuz. buna bende dahil  herkes demyimde bı kısım hariç ..boşa yaşıoruz..
17 Mayıs 2011, 20.26
ne diyim ya kelebek harika harikaharikaydı eline yüregine saglık.
17 Mayıs 2011, 20.46
kalbıne gonlune  saglık  guzelden  ote bır şey
27 Ağustos 2011, 21.37
wuhuuu... nerdeydi bu blog ya?

Eskiden böylemiydi ki sessiz olmak erdemdi.susmak konuşmamak en hoş görülen davranışlardı. Kendimden biliyorum. çok severdi eğitmenlerim beni pısırığın teki olduğum için ama sokakta görse benihatırlamaz fırlama nevzatı hatırlar küstah gürhanı hatırlar. E onlar da napsınlar korkuyorlardı konuşanlardan...
neyse konu bu değil.konu ney? tek bir bir konu yok sanırım..
neyse ben diğer yazıları okumaya gidiyorum
Yorum yapabilmek için ÜYE GİRİŞİ yapmalısın