gamyun.net'i doğru görüntüleyebilmek için tarayıcını güncellemelisin, güncelleyemiyorsan başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsin.

BLOG

ERGÖRMEZLER...

29 Nisan 2012, 21.18
A- A+

Kış aniden çekti gitti. Vefasız sevgililer gibi… Sanki hiç birlikte yaşanmamış gibi… Şimdi sıcağa kucak açma zamanı. Yakmayan ama kemiklerimizi hafif ısıtan güneşe yüz çevirmenin zamanı.

İşte bu beni yakmayan ve içimi ısıtan güneşi hissetmek için çıktım az önce balkona. Kısık ateşte hazırladığım Türk kahvemi yudumlarken gördüm Ergörmezleri. Büyük bir ağacın gölgesinde sohbet ediyorlardı. Yine ne hakkında konuşuyorlardı acaba?

Ev hanımları için uzun günlerin sanırım en güzel vakitleri akşamüstleri olsa gerek. Tüm gün ev işleriyle uğraştıktan sonra genellikle ikindi ile akşam arası birer ikişer bir araya gelirler Ergörmezler. Toplantı yerleri bazen bir evin avlusu bazen ulu bir ağacın gölgesidir. Her biri yanında bir şeyler getirir. Kek, çörek, halka, kısır, yaprak sarmaları ve mutlaka bir demlik çay…Çay olmadan sohbetin ne anlamı var ki:)

Ergörmezlerin sohbet konusu çok değişkendir. Ama mutlaka o çevre ile bir bağlantısı vardır. Yeni evlenen bir gelin, evde kalan mahalle kızları, o hafta yapılacak olan düğün, geçmiş düğünlerde takılan takılar, askere gidecek olan delikanlı, gizli saklı sevdalık yaşayan gençler, soyulan evler, yaramaz çocuklar, işi kötü giden mahalle esnafları, sağı solu ağrıyan yaşlılar, kocasından dayak yiyen veya aldatılan kadınlar, en güzel yemek tarifleri gibi yüzlerce sohbet konuları vardır. Aslına bakarsanız biz erkekler için bunların çoğu dedikodu mahiyetindedir ama ergörmezler asla dedikodu yaptıklarını da kabul etmezler:)

 

Fikriye : Ruziye norüyon gı, nirelerdesin bacım, geç galdın.

Ruziye :  Aman nörüyüm Fikriye hanım. Meşakkatten iki laf etmeğe vakit mi var.

Fikriye : Hayırdır gı, eyi görünmüyon

Ruziye : Ahh, sorma gomşum sorma çoh böyük derdim var.

Fikriye : Ne oldu gı, sölesene.

Ruziye : Ya bizim gelin. Oğlanı everdik, eve gelin mi aldık yoksa agamı mı belli deel valla.

Fikriye : Ah Fikriye bacım. Ben sana diyeceedim ama ne yalan sölüyüm az itiyat ettidim. Az soruşturmadan gelin mi alınır bu devirde

Ruziye : Ahh sorma gadalarını alırım senin. Neyetmiş nöörmüşse girmiş oğlanın gafasına.  Dutturdu alacağnız bunu bana deyin.

Fikriye : Uşağa bırahılır mı böle işler bacım.

Ruziye : Bah bacım eğer hahsızsam hahsızsın di bana. Sabahları yaddığmı gahmak nedir bilmiyo. Anca ağşama doğru oğlan eve gelmeğe yakın gahıyo, bi güzel süsleniyo. Ağşama ne pişcek, ne yinecek heç umursadığ yoh. Evde gaynana var zaten, deel mi? Oğlan geldiğmi de buna bi can geliyo heç sorma gitsin. Aşamağder hasdayım valla ölüyom deyip yatan gavır oğlanıda alıyo, götürüyo bucağına. Saatlerinen ne gonuşuyolar bilmiyom artıh. Oğlanın yüzünü bile gördüğmüz yoh artıh. Bende anasıyım hahsızmıyım bacım. Ne zorlunan doğurmadım mı ben onu, sen biliyon. Ölüyodum doğumda.

Fikriye : Bilmem mi bacım bilmem mi. Al bah az kısır yi. Hatce yapmış eline sağlıh.

Ruziye : Hımm, gız Hatce. Ne gattın gız bunun içine?

 

Bu sohbete çok küçükken şahit olmuştum. Sohbet muhtemelen yemeklere dönmüştür benden sonra:) Erkekler sadece çocuk iken şahit olabilir onların sohbetlerine. Oyun arası molalarda, hazırlanan yiyeceklerden kendi nasibine düşeni almak için annelerin yanına uğradıklarında öğrenebilirler konuşulanları. Eğer sohbet konusu duymaması gereken bir konu ise uzaklaştırılır çocuk hemen oradan. Ben çok uzaklaştırıldım da:)

Ergörmezler sohbet ederken çocuklar genellikle oyundadır. Bazen yaramaz bir çocuk böler onların sohbetini. Bir taş atar arkadaşının kafasına, şişirir. Tüm ergörmezler koşar adım gelirler çocukların yanlarına. Afacan azarlanırken diğeri tedavi edilir. Tedavi demişken öyle doktora falan gitmek yok tabi ki:) Bir ekmek parçası çiğnenerek bastırılır şişen yere. Hangimizin kafasına çiğnenmiş ekmek bastırılmadı ki?

Haklarını yememek lazım ergörmezlerin. Yazdıklarımdan sadece çay içerek çene çaldıklarını düşünenler olabilir. Aslında evlerimizde salonlarımızda ki dantel süslerinin, banyolarımızda ki lif motiflerinin, yataklarımızın kenar süslerinin birçoğunun çıkış noktası ergörmez sohbetleridir. Ben pek anlamam ama bir ters bir düz veya iki ters bir düz şeklinde işlemeler, dantel ve iğne motiflerinin paylaşıldığı ortamdır ergörmez ortamları. Hatta bazen bir ergörmez sırf motifi göstermek için eve gidip model bile getirebilir arada sırada:) Buna da şahit olmuştum.

Şaka bir yana iyi ki var ergörmez sohbetleri. İyi ki ergörmezler hala ikindi üzeri buluşmaya devam ediyorlar. Hangi yürek dört duvara ömrü boyunca dayanabilir ki? Ergörmezler bu sohbetleri sayesinde yalnızlıklarına göğüs gerebiliyor belki de. Kabul edelim ki, ev hanımları yalnızdır hayatta. Varsa yoksa ev işleri, çoluk çocuk. Erkekler ya da çalışan bayanlar daha şanslıdır. En azından toplum içerisine çıkıp insan yüzü görüyorlar. Ergörmez sohbetleri olmasa onlar da yenik düşecekler yalnızlığa. İyi ki hala kırsalda, kenar mahallelerde ki ev avlularında ve ağaç gölgelerinde, şehir merkezlerinde ki apatman gölgelerinde ergörmez sohbetleri var.

Dip Not : Başlık neden ergörmez açıklamaya çalışayım. Çok küçüktüm. Bu sohbetlerden birinde yaşlı bir kadın, yağda kızartılmış ve içerisinde malzemesi olmayan bir börek tutuşturmuştu elime. Ben bunu yemem dediğim zaman “ Bunun adı ergörmez. Erkekler bunu hayatları boyunca bırak yemeği görmezler bile, adı bu yüzden ergörmez. Biz kadınların gizli yemeğidir bu. Bir daha yemek nasip olmaz sana “ demişti. Var mıdır gerçekten acaba ergörmez:) Yoksa yaramaz bir çocuğun aç karnı doysun diye mi uydurulmuştur bilmiyorum.

Ayrıca diyalog Kayseri şivesiyle yazılmıştır. Saygılarımla…TuRK..

 


YORUMLAR

30 Nisan 2012, 10.16
Diyaloglar çok hoş. En azından hayal ürünü değil. Son zamanlarda ardarda gelen, hikaye-roman-deneme vb. ki ben buna *arkası yarın* diyorum daha çok. İşte onlardan çok çok daha keyifliydi. En azından yaşanmışlıkları yazmışsınız. Yazınızdan dolayı tebrik ederim sizi.
30 Nisan 2012, 10.19

 Okumaya başladığımda neden ''ergörmez'' diyordum ki sabrın sonu selametmiş yazının sonunda öğrendim:)) Hiç duymamıştım sayenizde birşey daha öğrenmiş oldum elinize sağlık..

  Hanımların çay sohbetleri aynen anlattığınız tarzda oluyor. Bazen birbirlerine pasta çörek tarifi bile vermezler ya da örgü dantel:) yaparlar gösdterirler ama vermezler. Çocukken köyde kocaman bir dut ağacımız vardı. Sıcak tabi yaz günü bütün komşular onun altında toplanırlardı. Biz çocuklar da etraflarında dolanarak oynadığımız zaman kızarlardı:) Azıcık öte gidin  ne burnumuzun dibine sokuluyorsunuz derlerdi. Demekki duymamızı istemedikleri şeyler konuşuyorlardı:)) Bak bu hiç aklıma gelmemişti, şimdi yazıyı okuyunca geldi:)

  Ayrıca kayseri şivesiyel yazmışsınız çok hoşuma gitti tekrar teşekkürler..

30 Nisan 2012, 10.27
Ahh seviyorum ben Anadolu insanımı. Şu dialoga bayıldım ya. Gelininden o kadar dert yanarken, yemek önüne geldiğinde kendini yemeğe kaptırıp az önceki konuşmaları unutan, kin, nefret gütmeyen yurdum insanı:) Herşey sadece dudaklarda, içten gelen hiç bişey yok aslında. Bu samimiyet sevilmez de ne yapılır?
Sen her ne kadar Kayseri şivesiyle  konuşmuyor olsanda , böyle arada hatırlıyor olmanda güzel:) Çok hoşuma giden bir yazı oldu. Sağol canım, sabah sabah gülümsettiğin için:)
30 Nisan 2012, 19.05

Türk_38, sevgili blog arkadaşım,

Ben bir yazıyı okurken, içimden okurum, ama , dışıma taşar, seslendirmem. Her bir kelimeye hakkını veririm. Ve sevdim mi, severim. Basit ve yalın...

Yola çıktım Kayseri' ye. Hemencecik, Ergörmezlere misafir oldum. Onlarla çay içtim. Sohbetlerine bayıldım. Hele ' o ergörmezleri' , ikram ettiklerinde, hiç duraksamadan aldım kabul ettim. Bir incir reçeline batırdım, bir vişneye. Portakal reçelinden de tadacaktım, ama şekerim var benim, tuttum kendimi. Sonrasında, biraz da ben, dedikodu yaptım onlarla.

Başladım anlatmaya; 'Bizim bir blog köşemiz var, yazarız, çizeriz, yorum yapar, yorum alırız. Severiz, sevmeyiz ama okuruz. Çünkü emeğe saygı duyarız. Dünyanın, her bir köşesinden üyeler vardır. Her şekilde insanı sevenler ; onlara 'arkadaş' der. Bazılarımız , ise 'tütü kaka' deriz, bilmeden, tanımadan, sesini duymadan. Nedensiz acıtmak isterler. Nedendir bilinmez. Yalnış oldu pardon, bilinir de söylenmez aslında...

Mesele bir blogcu, bir yazısı dizisi yazmıştır. Cemre diye bir 'arkadaş' , (belli ki okumuş , yoksa nasıl bilecek beğenmediğini ) beğenmediği yorumunu, o blogun altında belirtmek yerine, başka bir blogun altında, ince ince göndermeyle yapma gereği duymuştur. ACITMAK! ama neden? Ve açıklamasında ise, büyük bir yanılgısını ortaya dökmüştür. Beğenmemiştir ,zira yazı dizisi 'hayalidir', gerçek olayları anlatmaz. Oysa ki, oysa ki, her bir satırı 'gerçek yaşanılan'ı' aksettirmiştir.

Sonra o yazarın blogunu bırakır, başka bir arkadaşın yazdığı bloga atlar. Çocuk saflığı ile, kediye yaptığı zulmü anlattığı cümleleri alır, evirir çevirir ve yüzyılın suçu olarak ilan eder. Neden?

Belki bu arkadaşımız bir kedinin bıyığını kesmemiş, zulüm etmemiştir. Mükemmel bir çocuktur. Ama ya şimdi? Bu sevgisizlik nedendir, insana?

Şaşkın ve anlamaz dinleyen ve bana 3. ergörmezi ikram eden Ergörmezler, sorarlar ;

-He ya neden?

Türk_38 , sevgilerimle 'arkadaş'

Yorum yapabilmek için ÜYE GİRİŞİ yapmalısın