gamyun.net'i doğru görüntüleyebilmek için tarayıcını güncellemelisin, güncelleyemiyorsan başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsin.

BLOG

SENDEN BİR RİCAM OLACAK...

16 Ekim 2012, 16.06
A- A+

 Merhaba! Yazının başında hemen belirteyim… Sen birazdan bu yazdıklarımı okuyacaksın ya, yazının sonunda senden birkaç ricam olacak… Eğer bu ricalarımdan birkaç tanesini gerçekleştirmeyi kabulleniyorsan okumaya devam et, aksi takdirde gir salonun birine oyun oyna, ya da ilgini çeken başka bir yazıya odaklan… Çünkü bu paylaşım sadece ne ile karşılaşacağını bilmeden tanımadığı birinin ricasını yerine getirebilecek cesarete sahip kişiler için olacak…

………………………………………………………………………………………………

 

Yeniden merhaba arkadaşım! Hala okumaya devam ettiğine göre cesaretli birisin. Önce bu cesaretinden dolayı seni tebrik etmeliyim. Şimdilik sadece bu tebrik ile yetiniyorum. Çünkü hala bu adamın benden ricası ne olabilir merakı ile okumaya devam ediyor olabilirsin. Son kez tüm samimiyetinle bir kez daha düşün. Okumaya devam edecek misin?

………………………………………………………………………………………………..

 

Son kez merhaba arkadaşım! Sağ olasın, var olasın.

 

Her şehrin ünlü bir caddesi vardır ya arkadaşım. Bu şehrin de en ünlü caddesi Uzun Sokaktır. Bu sokakta küçük ama şirin bir pastane vardır. Yanımda bulunan birkaç dost ile tam o pastanenin kapısından içeriye girmek üzereydik. İşte o an seslendi bize…

 

-          Abi, karnım aç! Bana bir ekmek parası.

-          Ya, aslan gibi delikanlısın! Bir iş bulup çalışsana!

 

 Ah, Ayhan! Aslında aramızda en sevecen adamdır kendisi. Ne gereği vardı o kadar sert çıkışmanın. Neyse… Girdik pastaneden içeriye. Siparişlerimizi verdik. Dedim ya aslında sevecen birisidir Ayhan. Pişman olmuştu söylediklerine. Bizde de hafif bir kızgınlık vardı kendisine karşı. İçtiğimiz su bile ayrı olmadığından kızgınlığımızın farkındaydı. Hatalı bir davranış sergilediğinde hemen yüzü kızarır:) Kıpkırmızıydı suratı…

 

-          Ya, bizden akıl istemedi ki, ha benim yaptığım işe bak daaaa! ( Karadenizli ya kendisi illaki ha ve daaaa kullanacak. Ha bunlar yüzünden benim de şivem boziliyi daaa….)

 

Bizim ki ok gibi yerinden fırladı. Dışarı çıktı. Ben de arkasından çıktım. Az önce bizden ekmek parası isteyen delikanlı yine aynı durumla karşı karşıyaydı. Kelli felli adamın biri bizim de yaptığımız gibi ona ekmek parası yerine akıl veriyordu. Ayhan girdi delikanlının koluna “ Gel bakayım! “ diyerek pastaneye soktu. Oturduk masaya yeniden. Ama bu kez sanki içimiz daha rahattı…

 

-          Adın ne ?

-          Ergun abi.

-          Tamam Ergun. Sen az önce söylediklerime bakma benim. İstediğin siparişi ver. Arkadaşım, Ergun ne istiyormuş bir baksana…

 

Ergun da siparişi verdi. Çok şükür rızkımız ne ise hep beraber yedik. Yerken de sohbet ettik.

 

-          Ergun, ilk başta sevmiş miydin beni?

-          Pek değil.

-          Şimdi seviyor musun?

-          Evet. ( Bunu söylerken gülümsüyordu. Gayet samimiydi. )

-          Peki Ergun. Ha bu parayı al, hesabı sen öde. Ne dersin?

-          Olur abi. ( Yine gülümsüyordu. )

 

Son çaylarımızı da yudumladıktan sonra Ergun garsonu çağırdı. Hesabı ödedi. Ve bize dönerek. “ Uzun zamandır hesap ödememiştim ağabeyler. Sağolun. “ dedi. Ve yine gülümsüyordu. Çıkarken de kalan parayı gözlerimizin içine bakarak bahşiş kutusuna attı.

 

Bilenler bilir. Çocuk Esirgeme Kurumundan ayrılanlar hariç artık devlet kurumlarında daimi işçi çalıştırılmıyor. Ama Ergun şu an bir şirket vasıtasıyla İş-Kurdan maaşlı olarak bir okulda asgari ücretle de olsa sözleşmeli işçi olarak çalışıyor. Şirket maaşını devletten birkaç ay önce almış olmasına rağmen gecikmeli de olsa bu ay ödedi. Ergun’un yaptığı ilk iş ise bize yemek ısmarlamak oldu. Hem bu sefer hesabı da kendi parasıyla ödedi. Ve Ergun artık daha çok gülümsüyor.

 

İşte hayat böyle arkadaşım! Hesabını ödediğin birisi gün gelince senin hesabını ödeyebiliyor. Bura da olmada bile öbür tarafta öder merak etme…

Ha senden ricam olacaktı benim. Şu ricalardan birisini seç arkadaşım ve senin için mümkünse gerçekleştirebileceğini gerçekleştir. Gönlünden geçerse eğer hepsini gerçekleştir.

 

-          Aç birini bul. Onu yemeğe götür. Onunla beraber yemek ye. Ama hesabı o ödesin. Böylesi daha hoş. O hesabı öderken gülümseyecektir. İnan sen de ona gülümseyeceksin.

-          Mahallende herhangi bir okula gir. Müdürü bul. Okulda yardıma muhtaç bir öğrenci olup olmadığını sor. Çok iyi biliyorum, illa ki vardır arkadaşım. Ona maddi durumun el verdiğince yardım et. Yardım ettiğin gün onla yüz yüze gelme. Karne günü git okula. Sevincine ortak ol. İnan sen de onun kadar sevineceksin.

-          Kış kapıda. Bul gariban bir aileyi onların kışlık kömürünü al. Onlarla beraber kömürü taşı. İlk kar yağdığı gün ziyaretlerine git. O kömürün yandığı soba da ısın. Üstünde de çay demleyin ve için. İnan hiçbir soba veya çay üşümüş bedenini o anki kadar ısıtamaz.

-          Bunları yapacak paran yok diyelim. Birkaç bozukluğun varsa eğer ( 5 kuruş 10 kuruş da olur ) bir çocuk parkına git. Çocukların bulabileceği yerlere o bozuklukları koy. Hatta birkaç tanesini o parkın toprağına göm. Sonra biraz uzaktan onları seyret. O parayı bulan çocukların neşesini görmelisin. İnan bana senin de neşen yerine gelecektir.

-          Bozukluğun da yok diyelim. Kışın en sert günlerinde herhangi bir kaba ne bileyim bulgur falan koy. Donmayacak kadar hafif ıslat ama. Sonra bu kabı pencere kenarına koy. Pencere gerisinde bekle. Bir veya birkaç kuşun senin sayende o kara kış günü karnı doyacaktır. Beslenirken seyret onları. İnan senin de karnın doyacaktır.

-          Hiçbir şeyin yok diyelim. Daima gülümse arkadaşım. Gülücüklerini ver insanlara. İnan daha çok gülümseyeceksin.

 

Aslında ne saçma değil mi? Saymaya ne gerek var ki, sen en iyisi kalk yerinden ve mutlu et birilerini… İstediğin gibi… Gücün neye yeterse arkadaşım… Maddi ya da manevi… Mutlu et işte birilerini… İnan sen de mutlu olacaksın…

Mutlu etmeye çalışacak olduğun kişi belki de seni anlamayacak, senin yardımını hak etmeyen birisi olacak… Varsın olsun… İnan sen önce kendine yardım etmiş olacaksın.

Son olarak arkadaşım. Ben rica ettim diye değil, sen istediğin için mutlu et birilerini…..

 

Dip Not : Biliyorum yazıyı okuyanlara hep 2. tekil şahıs ile hitap ettim. Normal de bir birimizi tanımadığımıza göre nezaketen “ sen “ yerine “ siz “  kullanılabilirdi. Ama madem samimiyeti ön gören bir paylaşım yapmaya çalıştık, bu seferlik samimi olalım o zaman….

 

İki dünya saadeti dileklerimle….TuRK….

 

 

 

 

 

 

YORUMLAR


Henüz yorum yapılmamış :( Yazık ama blog sahibi senin yorumunu bekliyor olabilir

Yorum yapabilmek için ÜYE GİRİŞİ yapmalısın