gamyun.net'i doğru görüntüleyebilmek için tarayıcını güncellemelisin, güncelleyemiyorsan başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsin.

BLOG

SIMSICAK HAYALLERİM...

22 Ekim 2012, 22.33
A- A+

lkbahar gibidir sonbahar… Yani birazcık yaz, birazcık kış gibi…  Bazen sıcak ama çoğu zaman soğuk…

Ve artık mevsim sonbahar…

Atlet altı şort çıplaklığıyla ortalıkta gezmeye gelmiyor artık. Hafif ayaza çalıyor geceler. Her sabah uyandığımda sol yanımda hafif tutukluk…

Harbi benim öğrencilik yıllarımdan kalma bir battaniyem olacaktı. Onunla sarmaş dolaş olma vakti geldi mi ne? İlk başta hafif bir naftalin kokusu saracak beni ve alışmakta zorlanacağım tüylerinin yüzüme batmasına… Sonra belli bir süre naftalin kokacağım. Olsun kokayım; üşümekten daha iyi değil mi?

Ve artık mevsim sonbahar…

Kışın kapımızı çalma vakti yaklaştı. Önce yapraklar sararacak… Sonra çıplak kalacak ağaçlar… En sonunda kar taneleri saracak etrafımızı. Bakmayın battaniyemi aradığıma, üşümeyi özledim ben aslında…

Evet, üşümeyi özledim.  Ne güzeldi o günler… Sobalı bir evimiz vardı… Soba üstünde içinde su ısıttığımız ve sürekli aynı sesi çıkaran bir güğümü hatırlıyorum mesela… Bir de sobanın yanı başında duran kömür kovasını… Sobanın olduğu odanın kapısı açıldığında soğuk anında dalardı odaya… Sonra o soğuğu defedebilmek için seri şekilde gıcırdayan o kapı kapatılırdı. Harbiden; neden sobalı evlerde her zaman gıcırdar ki kapılar?

Akşamları annem korkmasın diye onunla ben de giderdim o karanlık kömürlüğe… İşte o an kendimi herif gibi herif hissederdim çocuk masumluğuyla… O kömür kovasının tel askısı her zaman avuç içlerimi acıtsa da annemden önce sarılırdım kovaya… O “ sen bırak “ dese de o masum herifliğin verdiği yalancı kudretle sürüye sürüye taşırdım kovayı…Şimdi de sobalı bir evde çocuk bir herif olmak vardı….

…………………………………………………………………………………………………..

Özledim….

Sobanın yanı başında uzanarak faber castel marka kırmızı kalemle başlıklarını attığım bilmem kaç orta kareli defterde ödev yapmayı özledim…

Soba ateşinde; soba demirine dizdiğim sucukları kızartırken çıkan o eşsiz kokuyu ve sesi özledim…

Soba üzerinde kestaneyi, patatesi özledim…

Soba borusunda buz tutmuş ellerimi ısıtmayı özledim…

Elektrik gittiğinde soba ateşinin odanın duvarlarında yaptığı dansı özledim…

Donmuş ve ıslanmış ayaklarımı sobaya dayayarak ısıtmayı özledim…

Soba üzerindeki askıya kuruması için asılan birkaç çamaşırın yaydığı kokuyu; o çamaşırlardan damlayan suların sobanın üzerinde buharlaşmasını seyretmeyi özledim…

Sabahları okula gitmeden önce ceketimi sobada ısıtmayı; o ceketi giydikten sonra da hafiften terlemeyi özledim…

Soba başında saatlerce uğraşıp telteli ( bir tür pişmaniye ) yapmayı özledim…

Harbi ne çok şey özlemişim:) Vardır belki daha özlemlerim…. Bilmiyorum…

Sadece özlemlerim değil… Hayallerim de vardı. Yârimle kışın en sert günlerinde, sobanın sadece bir odayı ısıtır gibi yapıp diğer odalara kudretinin yetmediği bir saf sıcaklığı paylaşmayı hayal ederdim…

Ama hayallerim yarım kaldı. Dayanamadı sobamız teknolojiye… Önce doğal gaz gelecek diye sokaklarımızı kazdılar. Ve çevreye verdikleri geçici rahatsızlıktan dolayı uyduruk bir tabela ile de özür dilediler. Ama o verdikleri rahatsızlık hiç geçmedi… Hayallerim uçtu gitti…. Peteklerden yarım yamalak yayılan ruhsuz bir sıcaklıkla nasıl hayal kurulabilir ki….

 

Not: Hala sobalı ise eviniz mutlaka telteli yapmayı deneyiniz. Glikoz halinde kalıp olarak alınan şekeri saatlerce kol kuvveti ile tel tel ayrılana kadar ( bizde ismi bu yüzden telteli ) evirip çevireceksiniz. Tel tel olduktan sonra da üzerine un serpiştireceksiniz. Afiyet olsun şimdiden…..

 

İki dünya saadeti dileklerimle…TuRK….

 

YORUMLAR


Henüz yorum yapılmamış :( Yazık ama blog sahibi senin yorumunu bekliyor olabilir

Yorum yapabilmek için ÜYE GİRİŞİ yapmalısın