gamyun.net'i doğru görüntüleyebilmek için tarayıcını güncellemelisin, güncelleyemiyorsan başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsin.

BLOG

Nüans Farkı...

20 Eylül 2013, 01.04
A- A+
       Kendimizi mutsuz etmeyecek kadar uyumlu, kendimizi mutlu edecek kadar bencil ve uyumsuz olmamız gerekiyor bence...hayatta mutlu olabilmenin tek tarifi bu. Gözlemlediğim o ki; biz ‘uyumlu olmak’la, ‘uyaroğlu olmak’ durumunu sıkça  karıştırıyoruz. İnsanın mutlu olmak istemesinden ötürü geliştirdiği kimine göre bencillik denen hal onu kötü bir insan kılmaz. İnsan önce kendisini kayırmalı...yok öyle yapmazsa eğer; şu üç günlük dünyadan yanına kar kalan; nesnel bir sevilme/onaylanma tatmini ama manevi anlamda koskocaman bir tatminsizlik ve hiçlik olacaktır maalesef.

         Başkalarını üzmemek, kırmamak adına hep içimize çektiğimiz kenar köşelerimiz, gün gelecek o kendimize döndürdüğümüz sivri ve keskin uçlarıyla içimizde cerahat oluşturacaktır. Bu irin yavaş yavaş kanımıza karışıp bizi zehirleyerek/hasta ederek  mutsuz ve tatminsiz bir insan haline getirecektir bizi. Üstelik bu "uyaroğlu" olma halimiz, zamanla sevdiklerimize karşı dahi belki farkında olamadığımız ama içimizde usul usul büyüyen, görünmez bir sevgi-saygı eksikliği ve hatta anlamlandıramadığımız bir hınç yaratacaktır.

         "Sonsuz fedakar ve iyi insan" tarifindeki kişiliğimiz, bizi kendine yabancı, mutsuz  bir insan olmaya götürür..bu kaçınılmaz. Bir gün bakarız ki; kendimize ait olmayan bir hayat hikayesinin kahramanı oluvermişiz. İçinde yaşadığımız hayat, “ evimiz, sevdiklerimiz, işimiz gücümüz” bizi çepeçevre sarıyordur evet...ama kendimizi manzaradan soyutlayıp dışarıdan baktığımızda bizi muhafaza edip koruduğunu düşündüğümüz bu küçük dünyanın içerisinde özümüze dair tek şey bulamayız. "Bizim" dediğimiz, bu küçük evren, uzaktan bakılası, içinde yaşanılamayan, yapay bir aidiyetten ibaret olup çıkmış, robottan hallice tekrar ettiğimiz gündelik edimlerimiz bir vazife ve neredeyse varlık sebebimiz halini almıştır artık. Kendimizi durumun normalliğine inandırıp olana bitene uzaktan  bakamayız bile çoğu zaman...böyle yaşar ve ölürüz.

          Hayatımız bize verilen bir hediyedir, bu hediyeyi başka insanlar için -en yakınlarımız ve en sevdiklerimiz olsa dahi- heba etmek, onlara hibe etmek yaratıcıya da en büyük ihanet olmaz mı? Zorunluluk ve zaruri durumları elbette ayrı tutuyorum-  "Verici olmak ve sonsuz fedakarlık" yüzeysel bakıldığında her ne kadar ulvi değerler gibi görünüyorsa da, bu "uyum" ve "uyaroğlu" kavramlarının farkının farkında olamazsak şayet; sevdiğimiz, sevmediğimiz, bizi seven veya sevmeyen herkes için, sırtını yasladığında rahatladığı ve pek konforlu bulduğu ama ihtiyacı olmadığında görünmez olan bir nesne, bir köşe minderi olmaktan da öteye geçemeyiz ne yazık ki. Ve “konfor” sadece nesneleri veya durumları niteleyen bir tabirdir…  insanları değil. 

         * Aşağıdaki video insanın hayatını şekillendirirken ve onu yaşarken nasıl bir konformistlikle hareket ettiğine dair fikir sahibi olabileceğimiz çok güzel bir örnek. Bize "ne olmamız ve nasıl yaşamamız gerektiği" noktasındaki bildik öğretileri sorgulamadan, nasıl bir "uyaroğlu" zihniyetiyle hayatlarımızı geçirdiğimizi gösteren çok komik, çok gerçek ve aynı zamanda çok acı bir tarif. Nasıl başkalarının aklıyla yaşadığımızı, aklımızı fikrimizi nasıl kiraya verdiğimizi gözümüze gözümüze sokan kısacık bir film.

         Uyumla kalın....ama sadece uyumla. 

https://www.youtube.com/watch?v=Nxy17iL7JAo?rel=0

YORUMLAR

20 Eylül 2013, 01.55
İlk cümlene tabii ki katılmamak mümkün değil Cezbe, ''ta ki anne oluncaya değin'' diye bir ekleme yapsam anlamı bozulur mu ki, ya da baba. Ne bencillik kalıyor o zaman insanda ne bi şey. Katlanamam asla dedğin ne çok şeye katlanıveriyorsun bazen seve seve bazen mecburen. Bal gibi de kendinden veriyorsun işte. Tam anlattığın bu olmasa da göreceli bir şey demek istiyorum, her zaman mümkün olsa keşke önce BEN diyebilmek. Bir güzel öğretiyor hayat '' du bakalım sen bi'' diyerek. 

Karakter olarak da büyüdüğü ortam, yetiştirilme tarzı, ya da kişinin huyu bazen o şekilde davranmasına izin vermiyor. Mesela üstün zekalılar ekstra bir uyumsuzluk sergiliyor. Ezmeden, ezdirmeden biraz da üzmeden diyelim. 

İlk satırları okurken bir şiir geldi aklıma biliyor musun. 

Yavaş yavaş ölürler,
Alışkanlıklara esir olanlar.
her gün aynı yolları yürüyenler,
Ufuklarını genişletmeyen, ve değiştirmeyenler,
Elbiselerinin rengini bile değiştirme riskine girmeyen,
veya bir yabancı ile konuşmayanlar.
Yavaş yavaş ölürler
Aşkta veya işte bedbaht olup istikamet değiştirmeyenler,
Rüyalarını gerçekleştirmek için risk almayanlar,
Hayatlarında bir kez dahi mantıklı tavsiyelerin dışına çıkmamış olanlar,
Yavaş yavaş ölürler.
( Şiirin tamamını yazmadım, yukarıdaki çizginin dışına çıkamayanları güzel anlatıyor, isteyen bulabilir)

Teşekkürler Cezbe, sorgulatan bir yazıydı eline sağlık. 
Bir de minik not; Nüans, fark demektir , nüans farkı diye kullanılması doğru değildir.
AtayaG.
20 Eylül 2013, 02.20
İstek ve beklentileri mükemmel sekilde anlatan ve toparlayan bir yazi olmus. İdeali baskalarinda arama kendinde ara diyor, bile diyebilirim...

Elinde fenerle dürüst adam arayan Diyojenlerden kacinmaliyiz artik; zamane Diyojenleri "iyi" adam arıyor uyarmak icin kendine."Artık" denilen bir noktada insan türü. Artik, bir son vermeli "uyaroglu" olmaya ve sadece "uyumlu" olmakla yetinmeli. Gerisi onun hayati ve sadece onu ilgilendirmeli...

Ben de cok güzel toparlarim, yorumdaki gibi :))
20 Eylül 2013, 08.47

Uyumlu mu “uyaroğlu” mu??  Lafı hiç gevelemeden  hemen fikrimi söyleyeyim.  Sonra altına kendi hayatımdan ipe sapa gelmez, belki de kimsenin göz ucuyla bile bakmayacağı bir sürü örnek sıralayayım.  İkisi de değil sevgili Cezbe. Hüner duruma göre hareket etmek. Sakın yanardöner olup,  akıntı yönünde savrulmak anlamına gelmesin bu, ya da çıkarım için her şeyi yaparım tadında bir hayat da canlanmasın gözünde.

 

                Bu arada sakın didaktik bir tavır içinde olduğum, ben böyle yapıyorum doğru böyledir diye direttiğim de aklına gelmesin.  Herkesin doğrusu var, bazıları bu doğruyu uygulayacak kadar kendinden emin ve cesur, bazıları da olsun da nasıl olursa olsun tavrında cehennemi yok sayarak yaşıyor, hem de nefes alırken ve sağlığın ne değerli bir şey olduğunun farkında olmadan.

 

                Birkaç gün önce gözlerim karardı.  Maç seyrederken birden ekranı göremedim. Hem de 100 bilmem kaçlık ekranı. Düşün durumun vahametini.  Tansiyon ölçüldü ve hayret;  Hayatımda ilk kez normların dışına çıkmışım. 20’ye 16. . Hangi kalp buna dayanır? Hele daha önce hiç böyle bir şey yaşamamışsa. Di mi?. . Başta ufak tefek panikler,  hatta acil servis senaryoları. Göztepe SSK’nın acil servisi 10 saat boyunca müşahede altında tutarken, bir özel mi özel güzel mi güzel hastane, bir iğne, bir hapla 2 saatte kapının önüne koyuverdi.

                Yok canım, böyle bir deneyimin beni değiştireceği yok tabi. Şu anda da epey yüksek ama artık ölçmüyorum. Pazartesiyi bekliyorum. Pegasus’un dolmuştan bozma uçağıyla Ankara’ya dayımın kızının kocasına gideceğim. Oturup rakı içmeye değil tabi. Adam Ankara’nın en sevildik J hastanelerinden birinin kardiyoloji bölümünün tanrısı.  Dur dur, lafı dolaştırmayayım. Artık basket potasına basamıyorum. Bunun yapamamamın nedeni yaşım değil, yeteneksiz olmam da değil. Yetenek kaybolur mu iki günde?  Dağdan düştüm.  İp koptu.  Ya, bakar mısın duruma? Dağdan düşüyorsun bir şey olmuyor.  Bir tansiyon gelip seni yerden yere vuruyor.  İşte her şeyin sırrı burada bence.  Böyle bir konuyu alıp irdelemen ne olağanüstü bir rastlantı. Ölümlü dünya be Cezbe. . Ne gerek var uyumlu olmaya, uyaroğlu olup  elin adamını/kadınını mutlu etmeye çalışmaya? Sen sen ol. Eteğindeki, yörendeki marifetlerin insanların umurunda olsun. Ama bilir misin  bir kadın için en tehlikeli olan nedir?  “Ben buyum, kabul ediyorsan beni böyle kabul et” demek tam bir intihardır kadın için. Bunu lafla söylememek gerek, hareketlerle kabul ettirebilmek marifet. Yoksa erkeğin elindeki var olduğundan pek emin olduğu ama aslında yanılsamanın “dikalası” olan iktidarı alıp gidiyorsun geriye de kabuğu kalıyor. Bir gün de o kabuk gidip yeni kozalar buluyor  içine yerleşebileceği.  Sonra da tabi sıra bir sonrakinden bir öncekinin intikamını almaya geliyor. .

Ve mutsuzluluklar. Ardı ardına gelen hüsranlar.

               

                Ödün vermeden pek fazla, yaşamak, mutlu etmek karşındakini işin sırrı. Gerisi mi? Gerisi kendiliğinden gelir.  

 

                Nüans farkına gelince. .  Doğal olarak, alışkanlık gereği buna da bir lafım var tabi.  Tamam ikisi de fark anlamına gelebilir. Ama biri Fransızca ya, hem “Fark” tam olarak Nüans’ı karşılamıyor ya, boş ver.  Bu pekiştirme de geçip gitsin. Sapsarı gibi. Ya da Nüansın içindeki fark gibi. Farkı fark ettin mi derler ya? :)) İşte o. İşte en güzeli böyle yaşamak bence. Yaptığın her şeye bir kulp bulmak. Ben yapıyorsam vardır bi hikmeti diyebilmek.  Sevgiyle kal. . 

20 Eylül 2013, 10.04

         Ataya :) "Nüans" eşittir "fark" mıdır? Öyle dersen ve aynı anlama gelen iki kelimeyi yan yana koyup böyle çıkarım yaparsan haklısın tabii "fark farkı"..."Farkın farkı" vardır misal...ee o zaman "nüansın farkı"mı olmalıydı? Çok zorlama oluyor. Yabancı kökenli kelimeleri alıp kalıp olarak kullanım biçimlemesi yapmak her zaman doğru sonuç vermiyor.

         Nüans Fransızcadan girmiş dilimize...anlamını asla karşılamıyor tek başına "fark" kelimesi. Açıklaması; olanı diğerinden ancak ton anlamında ayıran çok ince detay. Hatta Fransızcada "gölge, tonlama" diye geçiyor...asla "fark" kelimesi kullanılmamış anlamı ifade edilirken. İngilizce karşılığında sadece "ses, renk farkı" şeklinde. Yani 'nüans' eşittir 'fark' diye bakmamak lazım. Birçok yerde bu tür kullanım 'örnek kullanım hatası' olarak bile verilir biliyorum ama bununla beraber çok baba yazarların eserlerinde bile gördüm ben bu kullanımı...hatta bırak 'nüans farkı'nı 'ince nüans farkı' diye bile kullanılmış. Benim düşünceme göre sıkıntı yok kullanımda. Öğretilenleri kendi akıl süzgecimden geçirmeden itaat etmiyorum ben, kendi yolumu çiziyorum .ppp . Zaten bizde de tek karşılığı 'fark' değil, 'detay' anlamı da vardın nüans kelimesinin.

         Ha ben başlığıma kulp bulurken :) senin yorumun düşmüş Hakan. Çok geçmiş olsun öncelikle...inşallah sıkıntılı bir şey çıkmaz. Tansiyon nezle gibi bi şey oldu artık çok üzerinde durma. Üzüldüm ne diyeyim... Yazıyla ilgili söylediklerinin birçoğuna katılıyorum. Ama hani benim için bu davranış biçimi hem kendimi hem de sevdiklerimi mutlu etmenin anahtarı. Mutsuz insan ne kadar mutlu edebilir ki? Kadın için de, erkek için de davranış biçimi bu olursa, kimse kimseyi kabuk haline getiremez. Gerçi duygu işine girince zaaflar da haliyle başlıyor, uyumlu olmak yerini uyaroğlu olmaya bırakıyor. Bence kim kabuk olmuşsa oturup biraz düşünmeli. Kabuk olan her kimse tam da tarif ettiğin gibi sözden ibaret demektir. Acı ama gerçek bu bana göre...doğru anladıysam seni cevabım bu. Tekrar geçmiş olsun...dilerim Ankara dönüşün iyi haberlerle olur. Emek verip zaman harcamışsın yorumun için de teşekkür ediyorum çok.

         Özdür :) teşekkür ederim. Sen de çok güzel toparlamışsın evet. Ataya çocuk mevzusunu mutlaka yazıcam...şimdi çok uzadı yorum....sonrakinde artık. Teşekkür ederim beğenin için.
20 Eylül 2013, 10.42
Yazınız, ana caddeden değil belki ama ara sokaklardan beni şu kendi yazığım son yazım olan "Küçük kadınlar'a" götürdü. Birbiriyle ilintili durumlar çıkardım kendimce. Acaba sadece uyumlu olduğum(uz) için mi yaşıyoruz başı şeyleri die düşündüm. Yoksa Sevgili Ataya'nında yorumunda söz ettiği gibi anne baba olunca işler birden tersine dönüp, insan kendi egosunu kaldırıp, bir dolaba mı kilitliyor acaba? Ben diyebilmek güzel, yaşam "ilk ve tek" olarak anlamlandırıldığında ama bu nasıl yapılır bilemiyorum, ben beceremedim zira "Ben" demeyi. Kendimi ve yaşamı sorgulatacak çok güzel bir yazı okudum , kaleminize sağlık, sevgi ve muhabbetle.
20 Eylül 2013, 15.16

         Lila teşekkür ederim beğeniniz için. Sizin yazınızla elbette bağlantılı yazının konusu. Yazınıza yaptığım ilk yorumdaki üslubum pek hoş olmadı... kusura bakmayın bunu da belirtmiş olayım. Tarzım değildir öyle yorumlar yapmak ama nadiren ayarım kaçıyor. Fikrim gram değişmez o yazınızla ilgili ama ilk yorumdaki zikrimin biçimi hoş değildi :) Bu özür de sizin kibarca karşılamanızdan ötürü boynumun borcu :)


         Anne-baba olunca elbette her şey değişiyor anlayabiliyorum demek istediğinizi Lilaa, Ataya... Kendi isteğinizle dünyaya bir canlı getiriyorsunuz onun onayı olmadan, elbette her şekilde kendinizden önce tutacaksınız bunda beis yok. Tamamen sizin yardımınızla yaşayabildiği bebeklik dönemini geçiyorum. Biraz büyüdükten sonra en masum dediğimiz çocuk bile her türlü zaafınızı kullanmayı öğrenir. Siz ona kıyamazsınız, kıyamadığınız için kendi zevklerinizden, özel alanlarınızdan, özel zamanlarınızdan feragat edersiniz. Ama bir de onun kişilik oluşumunu düşünelim. Çocuk bu davranış karşısında kendisini merkeze alır ve ne olursa olsun her şeyin onun istekleri ve arzuları doğrultusunda şekilleneceğini öğrenir. Bu öğrenilen de doğru olmaz bana kalırsa...pedagoglar da böyle söyler sanıyorum...çok bilgim yok ama okumuştum bu doğrultuda şeyler. Yani ben bunu bencillik diye tanımlayamam. Doğru öğreti "her bireyin -çocuğun kendisi de dahil- kendisine ait alan, zaman ve gereklilikleri olduğu ve yine her bireyin bir diğerine bu konuda saygılı olması gerektiği" şeklinde olmalı bana göre...ben böyle düşünüyorum. Hem benmerkezci insanlar yetiştirmemiş oluruz böylece hem de hayata daha iyi hazırlamış oluruz çocuklarımızı. Hayat ne zaman anne şefkatinde olmuş ki?
20 Eylül 2013, 20.36
:)) iş sonrası bu video çok iyi geldi tşk ederim..aslında gayet güzelde herşeyi açıklamış her bir bireyin hareketleri ayrı bir konu  olmuş :) ...ensonda yapılan çıkmaz sokak dairesi muhteşemdi :)))
sürü piskoloji işte ...sistem içinde çalışır ve yaşarken ben bu piskolojiden çıktım kendi kararlarımı yaşıyorum demek gerçekten çok zor ve yanlış olur...bu döngüden tamamen kurtulabilmek için sistem dışında yaşamak gerekiyor içinde değil...içinde yaşarkende nispeten sizde o sürüye uyuyorsunuz daha çok veya daha az diye şekillendirilebilir ben de az uyanlardanım :))) çok detaylı bir konu ve güzel bir konu seçilmiş ....
Ghakanz nin yorumu dikkatimi çekti dışındaki kabuğu da kaldırınca fos :) güzel bir yaklaşımdı ayrıca evet ben buyum birtürlü diyemiyoruz desekte anlamıyorlar  ki daha yıllardır anneme anlatamadım geçtim toplumu ... 35 yaşına gelmişim hala komşu kızlarının temizlik cam silme mevzuları uyumları ağır başlılıkları konumuz oluyor ...dedim yeniden Annecim ben buyum ruhum bu ben senin istediğin kibar narin komşularla gezen tozan günlere giden camları silen bir kız hiçbirzaman olmadım ve olmayacağım hala anlamadınmı daha ortaokulda saçlarını 3 numaraya vurduran kızını :)
20 Eylül 2013, 21.15
Ne kadar okursanız okuyun,hangi üniversiteyi bitirirseniz bitirin farketmez..beni son dönemlerde duyduğum şu söz kadar hiçbir şey etkilemedi...Neyi ne kadar bildiğiniz önemli değil ..Ne anlatırsanız anlatın,hangi kalıba sokarsanız sokun karşınızdakinin anladığı kadarsınız..Bunu özellikle aileniz (akrabalarınız) ve eşiniz için söyleyebilirim...Aynen öyle..İleri görüşlü bir babanın yanında yetişip,modern görünümlü kendine modern ama bana (sizden özür dileyerek söylüyorum ama bunu tarif edecek başka kelime bulamıyorum) öküz bir erkekle evlilik yapınca yaşadıklarımı ben biliyorum..İsterseniz ödün vermeyin bakalım..Çok şeyden vazgeçmemiz,içimize atmamız,sonsuz fedakar ve iyi bir insan olmamız (özellikle kız çocuklarının yetiştirilme şekilleri) bize öğretilen kurallar zinciri sanki..Hemen inançlarımız seriliyor önümüze..Dinimiz sabrı emreder..Büyüğüne saygı küçüğüne sevgi,misafire hoşgörü ve bonkörce davranış,eşinin ailesini başta gezdirme,kendi aileni bu arada unutabilirsin farketmez..Nasıl olsa taşın kovuğundan çıktın..Anlatmak istediğim hayatımızdaki çok şey geçmişten gelen yarı geleneksel yarı inancımızdan kaynaklanan '' kol kırılır yen içinde kalır''ı yaşam tarzı haline getirmiş düşünce yapısından başka bir şey değildir..Ama dinimiz körü körüne bağlanmayı yasaklamış,susmayı emretmemiştir..Hakkınızı savunun demiştir..Ama hocalar erkek olunca bu konu biraz sanırım taraflı oluyor..Eski kafalı eğitimsiz,kulaktan dolma bilgilerle yetişen hocaların ve onların öğrencisi olan büyüklerimizin belirlediği dini kulrallar belirlemiş yaşam tarzımızı..Erkek çocukları yetiştirilirkende ''sen erkeksin,gereğini bilirsin'' tabi bu gereği hep erkeğin ailesinin lehine sonuçlanan bir gerektir..Böyle bir toplumda ne kadar ben diyebilirseniz buyrun deyin bakalım..Yalnız yaşama merhaba demeyi de unutmayın..Çünkü bizim toplumumuz henüz söylediğiniz yaşam tarzına hazır değil..Değişim yavaş yavaş inşallah olacak ama sanırım biz görmeyeceğiz...Anlattığınız konudan dolayı mağdur olanlardan biriyim ama kabuğunu kırmak sınırlarını değiştirmek o kadarda kolay olmuyor ne yazıkki..Eklediğiniz  video ya gelince..İnsanımızın çoğu zaman kolayı seçmiştir..Düşünme gereği duymaz ve başkalarının açtıkları kapıları kullanırlar genellikle..Kendileri kapı açmayı denemez..Tembellikmi korkumu bilinmez ama birazda rahatlığı seviyoruz sanırım..Hazır açılmış yol var nasıl olsa..Yeni yol açmaya ne gerek var değilmi?..Esen kalın..
21 Eylül 2013, 02.24
Eskiden, her 24 Kasım'da ,her  okuldan bir öğretmene,  başarı belgesi ve para ödülü verilirken,müdürümüzün hep aynı konuşma  cümlesini hatırladım:'' Okulumuzdaki bütün arkadaşlarım çok başarılılar,ancak birini seçmem gerekiyordu.Hepiniz aynısınız ,aranızdan nüans farkı olanı bulmak beni yordu....'' falan filan diye  konuşma yapardı.Yıllarca ,bizim müdürün  NÜANS FARKIyla ilgili şakalar yaptığımızdan bu söz dizisi  içime işlemiş demek.Yani  nüans ,fark demek değildir.Eşitliği bozan minik ayrıntı anlamında kullanılır,blog başlığı bana göre doğrudur.  Sevgiler.
21 Eylül 2013, 10.41
Sevgili Cezbe, yine çok güzel bir konuda ,her zamanki gibi amiyane tabirle döktürmüşsünüz.Ben her yazınızı zevkle okuyorum.Elinize yüreğinize ,bilginize sağlık.Şimdi müsadenizle G_RE_NA'ya bir iki söz söylemek istiyorum.Sevgili Grena,yorumunuzla çok gerçek bir konuya değinmişsiniz.Ben açık yazıyorum bakın hem öküz,hem yontulmamış odun,hemde bir psikopatla olan evliliğimin nerdeyse kırk yılını doldurdum.Aptal değildim, eğitimliydim,ailem yanımdaydı,üstelik herkesin gıpta ettiği mesleğim vardı.Eşimde eğitimli,namuslu,evine bağlı görünüşte normal bir adamdı.Ama gelin bir de bana sorun.Evlendiğimizin senesinde kızım doğduğunda,fiziğimizin birbirine yakıştırmaları dışında hiç bir ortak noktamız olmadığını anladım.Gece misafir gelecek mesela, ben kek ,çerez,meyve ikramı hazırlarken,eşim gelir mutfağı talan ederdi,çiğköfte ikram edecek diye..Oysa o yıllar bizim batı çiğ köftenin adını bile duymamıştık.Bunlar birşey değil.Babam bir an önce kiradan kurtulalım diye bize kendi evinin bir katını vermişti. Oğlumun doğum hediyesi babında,dengesiz eşimde gitmiş tapusunu çıkartmış,üzerime...Vayyy ki vayy...Ömrümü yedi ,hangi konuda ters düşsek,tabi senin evinde oturuyoruz '..la başlayan sindirme taktiğinden canımı çıkardı.Alt katta,evi veren babam oturuyor, maaşım var ,işim var ben kavga çıkmasın,babam duymasın,üzülmesin diye hep SUSTUM.Oysa ben evleninceye kadar annemle babamla yüksek sesle konuştuklarını bile duymamıştım.Bizim evde bağırtı çağırtı hiç eksik olmazdı.Kızım büyüyünce ,utancından balkon kapılarını kapatırdı ses duyulmasın sokaktan diye..Ne bir arkadaşne bir dost ne bir komşumuza tek bir şey belli etmedim.Etmedi,mde noldu,kendime ettim.Şimdi beynim hariç bedenim külçe gibi,ruhum zaten çoktan öldü..Yani diyeceğim o ki siz isterseniz mükemmel ötesi olun,göreceğiniz bir hayat dersi varsa görüyorsunuz.Öğreten ya eş, ya sevgili, ya dost ,ya da evlatlar olabiliyor.Allahtan evlatlarım çok güzel  huylu oldular.neyse, ev konusundaki aczini yensin diye,biriktirdiğim tüm paramı, babamında katkılarıyla, eşimin emeklisine ekledim,yazlık ev yaptık.Aman dedim adam evin var evin var diye ömrümü yedi, şimdi onunda tapulu evi olsunda anlasın ailemin ve benim iyi niyetimizi ,bana yaptıklarından pişman olsun dedim.Dedim mi dedim .Ne yapmıştır sizce?iİlk icraatı ,35 yıl ortaya koyduğumuz maaşını ayırdı,gitti yazlığına kapandı.Okuyan çocuk var ne haldesiniz demedi.Maaşım ,babam ,evim olmasa ne yapardım bilmem.Üstelik elimden dikiş nakış örgü her iş gelir.Son yıllarda kadına manevi şiddet konuları gündeme geldiğinden adamın resmen psikopat olduğunu anladım.Dönmek için yalvarmalarını çocuklarımın araya girmesiyle ,tedavi olmak şartıyla kabul ettim.Şimdi salondaki çekyatında yatıyor, yemeğini yiyor, otel gibi gelip gidiyor.Yazsam roman olan bir hayat.Dışardan bakan bir çok insanın imrendiği biz mühendis yaşar beyle,öğretmen lale hanımın dramını ,çocuklarımdan başka ilk duyan sizlersiniz..
21 Eylül 2013, 15.16

         Oo ne güzel uzun uzun yorumlar yapmışsınız, kalbinizi, dünyanızı açmışsınız. Ben çok önemsiyorum bu yorumları...mutlaka bi faydası oluyor çünkü. "Biz böyle insanlardık, neler çektik..şöyle faziletliydik vs" söylemlerinin bizi bir yere götüreceği yok. Mecburen yaşanılan hayatları yücelterek, aslında içteki mutsuzluğu gizleyerek yanlış yapılıyor. Bu yüzden dile getirdiğiniz pişmanlık bence çok önemli...bunun için ayrıca teşekkür ederim.


         İnsan elbette ki sosyal bir varlık ama ben düşüncemin insanı yalnızlaştıracağını düşünmüyorum...çokluktan ziyade niteliklilik arayanlardanım belki ondan... Bilmeliyiz ki; "evet" demek bizi ne kadar mutlu ediyorsa, "hayır" demek de bir o kadar mutlu eder. İnsanoğlunun doğasına aykırıdır her daim "evet" demek. Sevilmek, onaylanmak insani bir ihtiyaç bunu da kabul ediyorum. Ama  istemediğimiz şeye "hayır" demek, bizi ne daha az sevilir kılar, ne de 'hayır' dediğimiz insanı sevmediğimizi gösterir bence...yeter ki kendimizi doğru ifade edebilelim. Eksiğimiz işte bu; "hayır" demeye cesaretimiz yok...kendi aklımıza güvenmeye cesaretimiz yok. G_RE_NA bütün o anlattığınız bize öğretilenlerdir, videodaki çizilmiş yollardır ve bu hep böyle olacak, hep birileri  bize bir şeyleri dikte etmek isteyecek...ya yaparız, ya yapmayız...ya kendi tercihlerimize göre yaşarız, ya da yuvarlanıp gideriz...bize kalmış. Şartları mazeret etmek cesaretsizliğinde ve üşengeçliginde olursak maalesef hep yuvarlanıp gidenler tayfasından olacağız. 
         
         Perperika teşekkür ediyorum güzel sözlerinden ötürü... mutlu oldum. Coupable,G_RE_NA, Rune sizlere de teşekkür ederim katkılarınız ve desteğiniz için.
Yorum yapabilmek için ÜYE GİRİŞİ yapmalısın