gamyun.net'i doğru görüntüleyebilmek için tarayıcını güncellemelisin, güncelleyemiyorsan başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsin.

BLOG

DANS PARTNERİ/ YILDIZ VE ERDAL

02 Ekim 2013, 12.50
A- A+

-' İlk karşılaşmamız, kardeşimin nişanında olmuştu. 'Erson' adında, sarışın, ballı rengi gözlü, orta boylu, çok tatlı gülüşü olan bir arkadaşımız vardı mahalleden. Çok yakındık, birbirimizle. Aileden biri sayılırdı. Onu da çok genç kaybettik ya. Çok üzücüydü. Bulgaristan'a seyahate gitmiş, dönüş yolunda, aracı bir kamyonla çarpışmış, ve o bal gözlü arkadaşımız yaşamını kaybetmişti. Neyse, konudan sapmadan, devam edelim. Erdal'la , Erson sayesinde tanışmıştık.'

Erson, kardeşinin nişanına gelirken, Erdal'a ve de kız kardeşine de gelmelerini teklif etmiş, Erdal'ın, 'ayıp olur, bu çok özel bir gece kardeşim, olmaz, biz davetli değiliz' diye onca itirazlarına rağmen, Erson, Erdal'ları nişana getirmişti. Üstelikte , nişan, evdeydi. Erson , işte öylesine kendisini aileden sayardı. Nişan ,Yıldız'ın teyzesinin Kuşdilindeki evindeydi. Ev , bahçe içinde, 2 katlı büyükçe bir köşkün alt katıydı. Aylardan aralık olduğundan, nişanı bahçede değil, içeride yapmaya karar vermişlerdi. Orda da hayli geniş bir salona açılan 4 odanın kapıları da açık bırakılmış, nişan merasimi için oldukça , geniş bir alana sahip olunmuştu. İkramlar, odalardan birinin içine yerleştirilmiş, uzun, dikdörtgen masanın üstüne yerleştirilmişlerdi. Herşey boldu. Odaların ve salonun duvar kenarlarına yerleştirilmiş koltuklara , ailenin nisbeten yaşlıları oturmuşlardı. Gençler genelde , ayakta durup sohbet ediyolardı. Nişan merasiminin bitip, sıranın eğlenceye, yani dansa gelmesini bekliyorlardı. Herkesin, kavalyesi vardı. Ve özellikle, genç kızlar, nişanda giyecekleri kıyafetleri seçerlerken, dans edeceklerini de düşünerek seçmişlerdi. Genelde, kızların elbiselerinin hepsi, beli sımsıkı sarıp, sonrasında aşağıya kloş inen etekli idiler.Gençlerin o yıllarda, en büyük eğlenceleri, dans ve dans müsabakaları idi.

Yıldız, 18 yaşını sürmekte olan, dans aşığı bir genç kız idi. Özel dans kiyafetleri diktirirdi. O akşam üstünde , yeni diktirdiği, kırmızı hem de bayrağımızın kırmızısı, bele oturan, aynen tarif ettiğim gibi, kloş etekli bir elbisesi vardı. Yaka kısmı dikdörtgen yaka olup, askılar kalınca idi.Yaka kısmına ve kollarına siyah biye geçirilmişti. Aynı kumaştan bele, bir kuşak yandan düğümlenmiş ve ta, etek boyuna kadar serbet bırakılmıştı. Eteklerinin uçlarında da , aynı şekilde siyah biye vardı. Ancak biyenin dibine dikilmiş, çok zarif, siyah bir dantel şerit, elbiseye çok hoş bir görüntü katmıştı. Pırıltılı sarı ağırlıklı kumral saçları , omuz hizasından uzunca ve yandan taranmıştı. Çok zarifti Yıldız. Minnacıcık dudakları, ve yemyeşil muzip gözleri ile etrafa bakarken, çok mutluydu. Kendi ile dans edecek bir genç arıyordu. Erson'u gördü. Ne de güzel bir suratı vardı bu çocuğun, tebessüm etti. Yanındaki, genci tanıyamamıştı. Kalem gibi, uzun boylu, kıvır kıvır saçlı bir delikanlıydı. Üstündeki kıyafete takıldı Yıldız. Dar kesim pantalonu siyahtı ve paçalar 23-25 paça idi. Yani paçalar çok genişti. Tam ispanyol tarzı. Üstünde ise , kırmızı fırfırlı, kol uçları da geniş gömlek ile siyah bir yelek vardı. Sanki, Yıldız'la sözleşmiş gibi, birbirlerine tam uyumlu giyinmişlerdi. Yani kıyafetleri birbirine çalmıştı. Yıldız, onlara doğru yürürken, ailenin büyüklerinden Haydar bey ; 'haydi gençler dansa derken' müzik başladı. Yıldız adımlarını hızlandırarak, Erdal'ın yanına geldi ve gülümseyerek, yaramaz yaramaz , çocuğun elinden tutarak, haydi dans edelim 'dedi. Erdal şaşırmış ve mahcup olmuştu, Yıldız'ın bu rahat davranışı karşısında. 'Ama ben dans etmeyi bilmem' derken, Yıldız , onu salonun ortasına çekerken, ben sana öğretirim ' demişti. (Aslında, Erdal'da, göz ucuyla, bu kendinden emin, yaramaz ama güzel görünüşlü kızı takip etmişti geldiğinden beri. )

Salonun ortasında diğer çiftlerin arasında, dansa başladıkları ilk dakikalarda 3-5 kez ayağın basmıştı Yıldız'ın Erdal. Yıldız yüzüne vurmamış, onu yönlendirmeye çalışırken , birden ne olduğunu anlayamadan, kendisini uçar durumda bulmuştu. Erdal onu resmen uçuruyordu. 'Çok güzel dans ediyorsunuz Yıldız' dediğinde , 'yok canım, asıl siz' demişti Yıldız. Ve bütün gece, hiç partner değiştirmeden dans etmişlerdi Yıldız ile Erdal. Hatta bir ara herkes, kenara çekilip, tüm meydanı onlara bırakmışlardı.Birbirleriyle uyumları gerçekten muhteşemdi. Yıldız, sohbetleri sırasında, Erdal'ın , dans kralı olduğunu duymuş, ve çok şaşırmıştı. Erdal o gece aşık olmuştu Yıldız'a . Aynı masallardaki gibi. Erdal gecenin sonunda Yıldız'a , 'Yıldız ben kolay kolay herkesle uyum sağlayamam, sizinle, sonsuz uyum içerindeydim. Lütfen bundan böyle benim damım olur musun? diye sorduğunda, Yıldız' da 'o halde, siz de benim bundan böyle kavalyemsiniz ' demişti. Ve böylece dans gecelerinin muhteşem ikilisi olmuşlardı.

Büyük bir grup idiler. Dans herkesin en büyük eğlencesi idi. Her cumartesi gecesi, İstanbul ,Klup123 müdavimiydiler. İlham Gencer ve pianosu eşliğinde, hep dans ederler, müsabakalara katılırlardı. Yemeklerini yedikten sonra, sırtlarına numaralarını takarlar ve dans ederlerdi. Neredeyse her hafta , bu muhteşem ikili, birinci olurlardı. Mükafatları ise, bir şişe iyi cins şarap idi. Yemekler pahalı idi. Kıyafetler, rock'ın roll kıyafetlerine uygunlardı. Yıldız'ın ayakkabıları rahat dans etmesi için, badi ayakkabılardandı. Erdal'la eş giyinilerdi. Sırf bu geceler için,özel giysiler dikilirdi. Süet çizme botları da özel yapımdı. Petrol rengi takımları, siyah, beyaz renkli fırfırlı gömlekleri eş idi.

-Bakışlarından anlardım, beni sevdiğini, anlamamak için kör olmak gerekirdi. Ama ben onu , o anlamda sevmedim hiç. Ve onu kaybetmek istemediğim için, dostluğumuz, partnerliğimiz bozulmasın diye hep anlamamazlığa geldim. Biliyor musun, hakiki bir prensesle evlendi sonunda...

Yıldız'ın annesine ' Sabuş' derdi. Erdal da bu ailenin bir ferdi olmuştu neredeyse. Yıldız'ın annesinin dibine oturur, kafasını dizlerine dayar, gizli gizli ağlardı. Annesi hissederdi de birşeyler, açık konuşamazdı kızıyla. Sadece ; 'kızım, bu Erdal'ın büyük bir derdi var, ana aşık olmasın sakın' derdi. Yıldız, ise şiddetle karşı çıkar,'olur mu öyle şey anneciğim biz, kardeşiz, arkadaşız' derdi.

Erdal, Yıldız'dan ümidi kesip, İsviçre'ye gitti. Orada hakiki bir prensesle evlendi, 2 çocuğu oldu. Yıldız'a sürekli mektup yazar, belli aralıklarla telefon açar, kendinden haber verir, haber alırdı. Birgün, kötü bir haber almıştı Yıldız. Erdal, gırtlak kanseri olmuş, ameliyat olmuş, gırtlağı delinmişti. Konuşamaz olmuşlardı. Bir zaman sonra Yıldız'ın, mektubları geri dönmeye başlamıştı.

-Sanırım ölmüştü, Candan, bir daha ne mektup aldım, ne telefon. Tüm mektuplarımda geri döndü.

-Ne yaptın Yıldız, o mektubları?

-Yaktım , attım Candan, aynen, resimlerimi de yırtıp attığım gibi...

-Aaaa, nasıl atarsın o anıları, nasıl?

-Eee, ben gittiğimde, kim saklayacaktı, onlar atmadan , ben atayım dedim.

-Yıldız, Erdal'ın soyadı neydi, belki google da bir iz bulabiliriz.

-????

-Yıldız, bak bakalım bu resimlerdekilerden biri olabilir mi?

-Hayır Candan, o çok zarif bir beyefendi idi, bunlardan hiçbiri o değil. Nur içinde yatsın.

-Nur içinde yatsın Yıldız'cığım...

YORUMLAR

02 Ekim 2013, 13.28
Özlemişim senin satırlarını da, Yıldız'ı da.
Yıldız'ı, hüzünlü anılarını okurken, hani dönem dizileri yapıyorlar ya -Çemberimde Gül Oya ne güzeldi...- onları izler gibi oluyorum.
Ellerine sağlık Kupa'cım,yine pek güzeldi.
Sevgiler
02 Ekim 2013, 15.18

karşılıksız, hummalı bir aşk hikayesi... erdal her ne kadar isvicreye yerleşsede,prensesle evlenerek güzel bir hayat sürsede, yıldızı unutamıyor, unutamaz. aşkta klasiktir bu...

 yıldız  hanım da nekadar da güzel idare etmiş. kırmadan incitmeden yıılar yılı sürdürmüş dialogunu. aşkın y hali olmuş bu aşk :) böyle bir şey işte kör olası aşk. sizde de bir şeyler olması gerekiyor. tek taraflı olmuyor...

kupacım, size tatil yaramış. bol bol gezin. bol bol yıldız ablaya gidin. bize de böyle anılar getirin. anlatanın da aktarının da güzel yüregine saglık. sevgiler...

02 Ekim 2013, 15.20
  70' ler yeşilçamında cemiyet hayatını anlatan sahneler geldi gözümün önüne...senaryo mukabilinde çok ayrıntıya girilmiş (örneğin; elbiseler..)Sat bundan umarım 70 ler uzmanı olduğumu çıkarmaz lakin 80' ler uzmanıyım ve fazla eleştiride bulunmak istemiyorum çünkü kendisi blog'u beğendiği için küçük itirazlara tahammül edemeyip ironik cevaplar vermeye çalışabilir, belki onun çok iyi niyetli olmasından kaynaklı bu,mahut bloglara yorumları çok müspet ve okumadan önce özel bir iksir kullandığını bile düşünüyorum.
  Ben açıkçası kulp bulsun,çaksın demiyorum sinerjiden, beyin fırtınasındansa çoktan geçtim ancak o mahut blogların bu kadar suyuna gidilmesi,sonu sıla mektubundaki klişe sözlerle biten neredeyse aynı övgü cümleleri şaşırtmıyor da değil.  Kurufasuyle kaşıklanırken amatör heyecanla yazılan bu yazılara best seller muamelesi yapan birisinin dostoyevski ya da shakepeare okuduktan sonra ruhlarına fatiha gönderebileceğini düşünmek hayalcilik mi olur?    Bu yorumu okursa  yine ''çok güldüm'' , '' hahaha'' , :)) gibi refleksler göstermesi mevzuyu savsaklamaktan başka bir anlam çıkarmaz...çekmecesinde bulunan UYGUNDUR kaşesi yeterli değil.       Kupa devamının gelmesi dileğiyle ayrıca konu blogun değil belirtmek isterim.....
02 Ekim 2013, 19.59
Çok güzel bir aşk hikayesi ama,asıl onu güzel yapan, kupabeys'in harika anlatımıdır.Ellerine sağlık  sevgili kupabeys, su gibi okuduk, içer gibi...
03 Ekim 2013, 01.58
Gereksiz virgül bolluguna rağmen zevkle okudum. Dönem yazisi gibi, cok guzeldi. Bu güzelliği son diyalog ve diyaloga geçiş bozdu, teknolojizm kokuyor..yaziyla alakasi yok gibi. 
03 Ekim 2013, 02.43
Keşke, benimle derdiniz neyse, özelden falan yazıp koca yorumu, alakasız biçimde bana bağlama saygısızlığında bulunmasaydınız Kupa'ya karşı.

Kısa ve net yanıt size Lucky_Day:
Çok şükür, bir Suç ve Ceza ile, bir blog yazısını asla kıyaslamayacak kadar okuma deneyimim ve izanım var.
Emek, benim için çok değerlidir; burada, dinlenme saatleri olarak ayırdığımız zamanlarımızı,emek verip paylaşımlarıyla keyiflendiren tüm arkadaşlara teşekkürüm var.
Çok sevdiklerim de, bana hitap etmeyenler de var, doğaldır, ancak, -çalıntı yazılar dışında- hiç kimseye "Kurufasuyle kaşıklanırken amatör heyecanla yazılan bu yazılara..." diyecek kadar hadsiz ve terbiyesiz olmadım, olamam da...

Kupa'cım özür dilerim.
03 Ekim 2013, 11.18
   Sat,terbiye ve had konusunda dersini kendine sakla, vişneli kek deseydim belki ağır olmazdı değil mi? Orada işaret edilen başka bir şeydi. İzanım (!) var  demişsin ama o kelimeden yola çıkarak  hakaret ettiğimi bile düşünüp beni terbiyesizlikle suçlamışsın; aynen iade ediyorum..ve biraz izan diyorum    
  
   
03 Ekim 2013, 11.38

Sevgili Kupa'cım  uzun bir aradan sonra tekrar satırlarını okumak çok güzel. Yıldız serisinin devamı ve onun hayatından alınmış gerçek bir kesit..

anlatırken detaylara inceden dokunulmuş  ve okurken zihinde kolayca canlandırılması sağlanıyor. her zaman ki gibi naif bir anlatım tarzın var sevgili kupa.. yüreğinize sağlık..

03 Ekim 2013, 15.56

Arkadaşlar, yine üzdünüz,yine üzdünüz. Blog köşesinin amacı dışında kullanılıp, savaş arenası yerine dönüştürülmüş olması sıkıcı, hemde çok sıkıcı. Özelden, edeplice halledilecek meselelerin buralara dökülüyor olması, okuyucuların ve de blog yazarlarının uzaklaşmasına neden oluyor belli ki. Hesaplaşmalarınızı, daha asil, daha kapalı yapabilirsiniz.

Özetle, bana hissettirdiğinizi yazayım sayın My_Lucky_Day ; 'Bu neydi şimdi, onca zamandır yazmıyordum, ne halt yemeye yazarsın, yazmaz olsaydım ! Bunun için size teşekkür ediyor, ve biraz, 'insana saygı 'diyorum..

Bir şey daha; ilgilenenlere, bilmeyenlere;

Ben yazarım, içimden geldiğince yazarım. Bazen yaşadıklarımı, bazen dinlediklerimi ve duyduklarımı yazarım. Hesapsız ve de kitapsız yazarım.

Sevgilerimle :( Çoğumuz sevmiyoruz, insanı sevmiyoruz, o kadar belli ki.)

Yorum yapabilmek için ÜYE GİRİŞİ yapmalısın