gamyun.net'i doğru görüntüleyebilmek için tarayıcını güncellemelisin, güncelleyemiyorsan başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsin.

BLOG

Aşk’a Tövbe yoktur

10 Haziran 2014, 23.22
A- A+

 

 

              

 Henüz tanımadığım ama şiirlerinin hayranı olacağım bir şairdi. Mahallemizin en güzel pasta yapan pastanesinde oturur çay içerdi sabahları. Masanın üzerinde boş bir kağıt, kağıt üzerinde bir kalem...

 

 Sabah işe her gidişimde görüp alıştığım bir manzaraydı bu.

Arada sırada bende kahvaltı yapmadan çıktığımda evden, pastaneye gider, çayımı, poğaça ile beraber içerdim.

 

İsmini vermeyeceğim bu şair, elinde ki günlük gazeteyi  bir kitap gibi katlar, adeta gazetenin neresinde ne yazılmış ise okurdui. Ben hep gazete okuyucusunun, gazete okurken, onu, güzel katlayıp okumasını, okumaktan daha çok sevmişimdir. Her şey’e  bir estetik katmak onu güzelleştiriyor ve daha çok cazip kılıyor sanırım.

 

Karşımda ki insan da çok sevilen ve tanınmış  bir  şairdi. Yüreği dolmadan, elini kaleme uzatıp, bir  şeyler yazmak için kendini zorlayan, sonra  üzerine çizgiler atan, bu olmadı deyip, kağıdı avuçları ile cezalandıran biri değildi. Bir  kaç gün her pastaneye  sabahları  çay içmeye girdiğimde, aynı manzara karşımdaydı.

 

Yine elinde güzelce katlanmış  okunmakta olan bir gazete.   Masanın üzerinde boş bir  kağıt, üzerinde ise, hafif eğimle  ucu  kendine bakan bir kalem…

Bu durum artık benim merakımı iyice çekmişti. Masasın da  hep gördüğüm çayı  olmadığını fark ettiğimde, bir çay ısmarlayarak merakımı gidermek istedim. İzin isteyerek oturdum.

-İyi sabahlar.

-Size de.

-Size bir çay ısmarlamak istiyorum. Birkaç da merak ettiğim bir şeyler var. --Musa de  ederseniz sormak istiyorum.

-Buyurun, sizi dinliyorum.

 

-Önce kendimi tanıtayım. Ben az ilerde ki gül ağacı sokakta oturuyorum. İsmim Tarık. Özel bir  firma da yöneticilik yapıyorum. Sabahları bazen bende burada çay içerim. Kaç zamandır sizi görüyorum. Hep aynı masada, aynı sandalyede ve elinizde bir gazete. Pür dikkat okurken onu,  çevrenizle adeta  tüm ilişkinizi kesiyorsunuz. Bunu doğal karşıladım herkes gibi bende. Ama  çok merak ettiğim şey, şu masanızın üzerinde duran boş kağıt ve kalem. Hiç bir şey yazılmadan aynı şekilde duran bir kalem. Benden sonra yazıp yazmadığınızı da bilmiyorum. Ama ben hiç bir  zaman yazdığınız, not aldığınız bir şey görmedim. Haddim olmayarak bunun nedenini  merak ediyorum.

Masanızın üzerinde neden bir beyaz kağıt ve üzerinde kalem durur?

 

Şair, gözlerime baktı. Tebessüm ederek elinde ki gazeteyi, yine estetik bir hal kazandıracak biçimde katladı, masanın köşesine bıraktı.

-Önce şu ısmarladığınız çaydan bir yudum alayım, sonra sizin sorunuza cevap vereyim dedi, tebessüm eşliğinde.

 

-Beni tanıyor musunuz ?

-Hayır.

-Ben yazdıklarını yırtmayan bir   şairim. Kalemi,  beyaz sayfalarda oynatmadan önce, zihnimde oynatmayı isterim. Eğer zihnimde oynamıyorsa kalem, kağıdı  ziyan etmem.

 

Bu ara aşk’ a tövbe etmem şiirini yazacağım. Bu şiiri yazarken, her kelimesinde tövbe etmiş gibi karalamak istemem.

 

Ben şiirlerimi, sağanak sağanak yağan yağmur gibi yazarım. Eğer gök yüzüm açık, rüzgarım yok, bulutum yok sa, şimşek varmış gibi gürlemem.

Bilirsiniz Tarık  bey, aşk üç harflidir. Ama üç harfli başka şeyler de vardır, cin gibi. Ben aşk’ın cinleşerek kaleme almam.

-Bende yüreğinden sızanlarla, kalemini oynatanlara hep saygı ve sevgi duymuşumdur.

 

-Tarık bey, masamın üzerinde duran kalem, henüz hiç kullanılmamış. Masamın üzerinde duran kağıt da henüz kullanılmamış. Ama henüz kullanılmamış duygular belirmedi zihnimde.

 

Ne zaman zihnimde aşk’a tövbe yoktur doygunluğa ulaşırsa, o zamana göklerim bulutlarla kaplanır, şimşekler çakar sağanak  yağmurum kalemimden bu beyaz sayfaya düşecektir.

 

Pür dikkat dinlediğim bu insanın yüzünü, masanın üzerine bıraktığı baskısı yüksek ulusal bir gazetenin köşe yazarı bölümünde görünce tebessüm ederek, evet  dedim.

 

-Merakınız gitti mi Tarık bey?

-Sayılır diyerek gülüştük.

-Peki şimdi soru sırası benim olsun. Ben size sormak istiyorum. Bir aydır burada boş bir  kağıtla üzerinde kalem hep ayın bir halde otururum. Hiç kimsenin dikkatini çekmedi. Sizin dikkatinizi neden çekti?

 

-Bu sorunun cevabını, sizin gibi şairane bir  biçim de veremeyebilirim. Ama bana hatırlattığı bir takım şeylerdir dikkatimi çekmesinin nedeni.

Beyaz bir  kağıt, bana hep, bir gelinin gelinliğini hatırlatır. Önüme aldığım her beyaz kağıdı karalarken  bir şekilde, aklıma geldikçe kalem elimden düşer. Ama kağıdın yarısını karalamışımdır. Sizin günlerdir bu kağıda bir şey yazmadan aynı halde tutmanız bana bunu hatırlattı.

 

-Tarık bey, artık şiirimi yazabilirim. Saf bir duygunun zihnimi doldurduğu andır bu söyledikleriniz şimdi. Söylediğiniz benim aylardır arayıp bulamadığımdı zihnimde. Sizin merak edişiniz de, çay ısmarlayıp neden arayışınızda, doğacak olan bu şiirin hizmetçisiymiş benim gibi.

Yine bir tebessümle kısa bir sessizlik ardından ayrılmak için izin istediğimde, şair sözünü şöyle bitirdi;

 

Aşk, Gelinlik gibi Bir kere giyilir bedene, ve aşk’a tövbe yoktur.

 

 

 

YORUMLAR

11 Haziran 2014, 13.57
Kadın önce gülümsedi, sonra gözlerini bir an kapattı sımsıkı, bu bir dejavu olmalı dedi...
Satırlar işlenirken gözbebeklerinde, zihninde bir gece önceki akan yazıların arasında, enkaz altında yitirdiği varlığını araması gibi, tanıdık bir klavyenin enterlediği kelimeleri aradığı geldi aklına, gülümsemesi bir an hüzne sığındı..

Saydam... Bu yazını çok beğendim demek esasında daha iyilerini senden okuduğum, onları bile okurken daha daha iyilerini yazabileceğin gerçeğine ihanet olur.. İşte bu senin tarzın. Sana ve klavyene yakışan, dahası benim yakıştırdığım bu ! Karmaşa yok, bu ne diyo diye sızlanma yok, kolay anlaşılır, akıcı, detaylarda ağır yükler olan bir yazı olmuş bence..

 Bazen ben okuduğumu anlamadığımı kabullenmemde yazanın kalemini yargılarım bir çok okur gibi, neden diye sorarım, neden bukadar karmaşaya gerek duyarki bir yazar ? Oysa yazanın amacı yazdığının anlaşılması ve sindirilmesi olmalı diye düşünür bazen tamamını okumadan, uff demelerle beraber vazgeçerim bu karmaşalı bilmeceden.. ve seni tanıdım sonra, okuduğumu anlamayı daha iyi öğrendim sayende, zaten sana bir çok konuda teşekkürüm birikti içimde..

Senin de yazdıklarını nasıl heba ettiğini biliyorum, kimi bir beyaz kağıda yazar buruşturup atar bir çöp kutusuna, kimisi akıp giden çiçeklerin, böceklerin ve türlü smileylarin arasında  üç dakika sonra kimin ne yazdığını kimsenin hatırlamayacağı platformlara yazar ve heba eder... bu yazını okuduğumda, bu konudaki sevincimdir tepkim..
Tebrikler Saydam...

Son cümle ....Aşk, Gelinlik gibi Bir kere giyilir bedene, ve aşk’a tövbe yoktur...

Çelişki !  Ve çok tanıdık ...
12 Haziran 2014, 00.50

Berrak, teşekkür ediyorum. Anlaşılmamak için hiç kimse yazmaz. Anlaşılmayan yönleri olduğunda, ya anlatanda, yada anlamakla mukellef olanda sorun vardır. Bu tespit edilirse sorun çabuk aşılır.

İşin vahim tarafı, anlatanda anlatılanda da problem varsa  o sıkıntı))

Yorumun için teşekkür ederim

12 Haziran 2014, 03.19

         Şairin boş beyaz kağıtlarla dolaşmasına hiç şaşırmadım. Elbette düşünsel olarak oluşur bir şeyler kağıda dökülmeden önce. Kağıda dökülecek hale geldiğinde "Aşk; gelinlik gibi bir kere giyilir ve aşka tövbe yoktur" gibi bir aforizmayı "evreka!' tadında dillendiren bir şairi küçümseyebilir miyim izninizle? Kendi içinde çelişen bir cümle elbette çok etkili bir aforizma olabilir. Ama bunun koşul-şartı mantıklı olabilmesi. Çok iyi yazarlar, hatta yalnızca yazar olmayıp filozof da olabilenler becerirler bu işi, hem de öyle bir becerirler ki; on kere cümleyi okur, bu kadar çelişen bir şeyin nasıl doğru olabileceğine şaşar, her defasında hak verir ve yazarın zekasına hayran kalırsınız. Şimdi size bu cümlenin çözümlemesini yapmak istemiyorum, dilerseniz yaparım da, yalnız bu kadar ayakları yere basmayan bir cümleyi "vayy çelişki" diyerek, içinden zorlama anlamlar çıkararak yüceltmek, bu işi hakkını vererek yapanlara haksızlık olur diye düşünüyorum. 


         Size de kırılmazsanız bir önerim olacak; imla tek başına hiçbir şey değildir evet. Berrak size daha detaylı anlatır bu konudaki fikrimi. Yalnız sanıyorum bu kullanılan düzeltici programlara emanet yazıyorsunuz yazıları. İnanın bu takıları vs. birleştirerek yazsanız bundan daha iyi olur. Yazmayı seviyorsanız bence öğrenmelisiniz, yok öğrenmek istemiyorsanız Allah aşkına ayırmayın bari şu ekleri. Neredeyse " Karşım da ki" yazıyorsunuz "karşımdaki" yazacağınız yere...
12 Haziran 2014, 13.55
Cezbe, yapıcı elestirikeriniz için teşekkür ederim. Istifade edeceğim eleştirilerinizden.
Yorum yapabilmek için ÜYE GİRİŞİ yapmalısın