gamyun.net'i doğru görüntüleyebilmek için tarayıcını güncellemelisin, güncelleyemiyorsan başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsin.

BLOG

Kağıt Mendil

12 Haziran 2014, 00.40
A- A+
      
          Bööööööööööö bööööö !!! Sevmiyor beni :(       
          Öööööööö uvaaaaaaaaa !!! Bana "ah" yaptılar :(          
          Dostlarım benim kıymetimi bilmiyor !!! Ühüüüüüüü büh :(        
          Ivır.........            
          Zıvır.......             
          Kıvır......               
          ..............             
          ..............

         Ya arkadaş, ne kadar eziğiz böyle. Esasında; eziklikle beraber bildiğiniz "ben" olayı bu. Ne kadar önemsiyoruz kendimizi. "Beni sevmiyor, bana böyle böyle yaptılar, değerimi bilmediler, şudur-budur, vs.'dir. "Etki-tepki" denen bir şey vardır, unutuyoruz bunu. Bu şikayetlerin kendimizden kaynaklı olabileceğini hiç düşünüyor muyuz? Bizim sevdiğimiz biri, onu sevdiğimiz halde bizi sevmiyorsa; ya bizde bir aksaklık/eksiklik vardır, ya sevmeye değer bulduğumuz insan hakkında yanılıyoruzdur/göremiyoruzdur veya da uzanamayacağımız ciğere 'miyav'lıyoruzdur. Biraz gerçekçi olalım, bir özeleştiri yapalım değil mi ama?


         Çevremizdekiler tarafından hep istemediğimiz davranışlara maruz kalıyorsak, belki de bizdedir aksaklık. Ya yanlış davranıyoruzdur; ya da yanlış insanlarla beraber oluyoruzdur. Ya düzelt tavrını, ya da çıkar hayatından o insanları olsun bitsin yani. 



         Hep bir "ağlak mode on" durumu. Ne ağlıyoruz arkadaş? Bir alıverelim kişiliğimizi elimize, bir sağlam oluverelim. Şu dünyanın merkezinde olan bizim kendi sebep olduğumuz kişisel ezikliklerimiz mi? Bunlar mı "acı" dediklerimiz? Hem de şu dünyada o kadar sahici acı varken? Hep mazlum, hep mağdur, hep şikayetçi... Ne için? Kendimiz için, "ben" için. Zahiri mazlumun/mağdurun, batıni koskocaman bir "BEN' oysa. Göremiyor muyuz? Ne kadar meraklıyız hep birlikte ağlaşmaya.

          Mendil alır mıydınız?

                                      -----------------------------------------------------

          Yazıdan bağımsız olarak bir ekleme yapmak istiyorum. Elbette "yorumsuz" olarak. Çünkü öyle şeyler vardır ki yoruma açık değillerdir.
Flag_of_Turkey.svg.png

YORUMLAR

12 Haziran 2014, 02.08
Kağıt mendile ihtiyaç vardı sanki, iyi düşünmüşsün.
Yorumsuz bıraktığın resim için birazdan link atıp derinlik kazandırmak istiyorum ona. Ben de o göndereceğim linke yorumsuzum. Oradaki yorumlarda, düşüncelerimden az çok bir şeyler bulunabilir. Burada aynılarını tekrar yazmak istemiyorum...
"Anaya el kaldırmak" benzetmesi sanırım son gelişmelerden biri için açıklayıcı olacaktır fakat oyunlara da dikkat edilmeli... 
Çoban çobanın oyununa gelse neyse de; koyun-kuzu, çobanın bizzat oyununa gelince oyunun sonunda kamyon altında kalmak da var, kurda kuşa yem olmak da; yani oyundan kurtuluş yok görüldüğü üzere.. Hani, diyorum, filler tepişirken çimler ölmesin.

https://www.facebook.com/photo.php?v=326545944169804&set=vb.137720423052358&type=2&theater

(link için; yeni sayfa açıp kopyalama yöntemini kullanın)
12 Haziran 2014, 13.46
 Kınadığı şey başına gelmeden ölmez insan.Kişilerin zaaflarını kınarken iyice düşünülmeli.Ayrıca üslubun kırıcı ve nefret dolu.Şuandaki ülkenin durumu gibi.Siyaset yapılmayan bir bu oyun sitesi vardı şimdi Memleket tam oldu.Kahvelerdeki çayına okey oynayıp siyaset yapan amcalara benziyorsunuz.
12 Haziran 2014, 15.39
               Doğru söylüyorsun biz sevmesini biliyoruz. Fakat bizim sevdiğimiz bizim gibi sevmediğinden sevilmiyoruz ya da çabuk kaybediyoruz ...  Kaybetmek bazen kolay olsa da bazende yıllarca bedenimizden çıkıp gitmiyor. Her an onu düşünüyor onun bizimle halen yaşadığına inandığımızdan dolayı kafayı yiyip farklı yollarla hayatımızı sonlandırıyoruz....
              İnsan sevdiğini ilk başta seçemez.. Gönül bu ota da konar b... konar deriz aslında... Ama neye konacağını kendimizin karar verdiğini asla unutmamalıyız...


              Can YÜCEL' in bir şiiri var... Sevmek veya sevilmekle ilgili ... Çok iyi tespitler yapmış bizim yaşantımıza dair.. Belli ki yüreğinde yaşamış sonra kaleminin en güzel hali ile kağıda döktürmüş .....




Bağlanmayacaksın bir şeye, öyle körü körüne.
“O olmazsa yaşayamam.” demeyeceksin.
Demeyeceksin işte.
Yaşarsın çünkü.
Öyle beylik laflar etmeye gerek yok ki.
Çok sevmeyeceksin mesela. O daha az severse kırılırsın.

Ve zaten genellikle o daha az sever seni,
Senin onu sevdiğinden.
Çok sevmezsen, çok acımazsın.
Çok sahiplenmeyince, çok ait de olmazsın hem.
Hatta elini ayağını bile çok sahiplenmeyeceksin.
Senin değillermiş gibi davranacaksın.
Hem hiçbir şeyin olmazsa, kaybetmekten de
korkmazsın.
Onlarsız da yaşayabilirmişsin gibi davranacaksın.
Çok eşyan olmayacak mesela evinde.
Paldır küldür yürüyebileceksin.
İlle de bir şeyleri sahipleneceksen,
Çatıların gökyüzüyle birleştiği yerleri sahipleneceksin.
Gökyüzünü sahipleneceksin,
Güneşi, ayı, yıldızları…
Mesela kuzey yıldızı, senin yıldızın olacak.
“O benim.” diyeceksin.
Mutlaka sana ait olmasın istiyorsan birşeylerin…
Mesela gökkuşağı senin olacak.
İlle de bir şeye ait olacaksan, renklere ait
olacaksın.
Mesela turuncuya, yada pembeye.
Ya da cennete ait olacaksın.
Çok sahiplenmeden, Çok ait olmadan yaşayacaksın.
Hem her an avuçlarından kayıp gidecekmiş gibi, Hem
de hep senin kalacakmış gibi hayat.
İlişik yaşayacaksın. Ucundan tutarak…

 Saygılarımla ....
12 Haziran 2014, 16.55
:)) Yazıya ilgi çekmek için ilginç bir giriş olmuş.Dikkatimi çekti.Baya okuyan olur haa yazıyı...
12 Haziran 2014, 18.23
Cezbe bayılıyorum tarzına, işte bu..
Kısa ve ''hönkk'' etiren, gözleri önce pörtlettiren sonra ''hmmm'' dedirten, işte bu...
Seviyorum kelimelere yüklediğin gücü, gülümsettiğin ağlak hallerimiz sana bir teşekkür eder, kimisi aman ne ukalaca yazmış der, kimi harika olmus der ve örter üzerini bu gerçeğin..

... ve ben her kelimenin altına atarım ezik ve eğik imzamı..
12 Haziran 2014, 20.11

Köy yaşantısını sever mısınız bilmem ben çok severim. Tabi bunun yanında bazı zorluklarda yok değil. Mesela ben amcamın evine gider çimenlere oturup, semaverde çay içmesini çok severdim. Amcamın evi doğanın tüm güzellikleri ile donatılı muazzam bir manzaraya sahip.

Ama beyaz bir Köpeği vardı ki, tam başbelası bir canavar. Kurşun sıksanız gene de saldırmaktan vazgeçmezdi. Kaç kişinin paçalarını parçaladı Allah bilir. Bende iki kez paçamı ona kaptırdık sonra baş etmenin çarelerini aradım. Hayvan bu ya onun da zayıf bir tarafı vardı. O kadar saldırgan Köpek ona fırlattığın bir taşın peşinde koşardı ne kadar uzağa atarsanız atın, o koşar taşı yakalar ısırır tekrar saldırıya geçerdi. Tam ikinci saldırıya geçecekti ki gene bir taş daha  fırlatırdım o hep fırlatılan taşın peşinde koşardı.

Ya konuyla ne alakası vardır kardeşim diyebilirsiniz. Benimde yere fırlatılan mendile alternatif ne olur diye düşünürken aklıma bu olay geldi. Hoş sohbetler:)

Tebrik ederim cebze. Şak, şak, şak...
13 Haziran 2014, 02.01
Kimse yoğurdum ekşi demez, kimse de kötü değildir hep karşısındaki kötüdür :) zaten beni de kimse sevmiyooo öhüüüüü kıymetimi de bilmiyorlar ühüüü :) 
Bana bir ben lazımım bir de beni anlayan diyecem olmayacak şimdi di mi :) en iyisi gitmeli 
Güzeldi güzel, anlayan anlamış, anlamayan arkadaşlara da bir zahmet anlayanlar anlatsın diyorum :) 

13 Haziran 2014, 02.24

         Berrak; neden arkadaşım olduğunu daha iyi anlıyorum şimdi. Hem gönül gözü, hem de akıl gözü açık insanlarla ancak uyuşabiliyorum ben :) Yanıltmadın beni, öperim bi'çok :)


         FZ38 :) demek sensörleriniz sese duyarlı. Hmmm bundan böyle her yazımın başında alakalı alakasız ağlıciimm, ağlamak her zaman iş yapar bu bilok portalda  .pppp Madem ilgi çekiyormuş öyle yapmalı. Tek gayem, yaşama amacım bu zaten ehehe.


         Fearles; şiir gayet cuk oturmuş. Sevdiğim şiir, sevdiğim şair. Teşekkürler yorum için.


         Özdür; aynen katılıyorum arkadaşım söylediklerine. Yine yorum yapmadan duramamışsın ama olsundu :) aynen katılıyorum. 


         Eveeet şimdi yorumcuların en bi nazar boncuğuna gelelim. Sükun nickli arkadaşın yorumunu masaya yatırıp inceleyelim. Yorumcu deyip geçmemek lazım. Nasıl biz blog yazarları uğraşıyorsak yazmak için, yorumcu arkadaşlar da emek veriyorlar. Bu yüzden incelenmeye değer; 

         Sükun arkadaşımız ilk cümlesinde "kınadığım şeyin başıma geleceğini" söylemiş mevta olmadan önce. Ben bunları kınıyorsam demek ki başıma gelmemiş. Misal Can Yücel'in de gelmemiş başına ki öyle bi şiir yazmış. Şimdi ne desek :) Canı yanmayan insan olur mu ki? Demek bunları tatmayan insan modeli de var. Arkadaş böyle anlamayı veya da anlamamayı tercih etmiş. Olsun :) Üslubum kırıcı ve nefret doluymuş. Kimi kırıyormuşum, kime nefret doluymuşum ki? Bu nasıl bir okumadır? Ateistler buna da cevap versin bakalım .pppp


         Sükun arkadaşımız nadide yorumunun bundan sonraki kısmında değişik konulara temas etmiş. Siyaset yapılmayan bir oyun sitesi varmışmış eskiden. Bu yazının siyasi hiçbir yanı yok, ama öyle okumayı tercih etmiş. Kahvedeki amcalara benzetmiş bir de bizi :) Kahvedeki amcalar okey oynarken siyaset konuşuyorlar demek, hmmm ne konuşsalardı ki? Karı-kız muhabbeti de yapamazlar, yaşlılar malum. En iyisi hiç konuşmasınlar bence de :) Ha küfür etmişsin, ha siyaset konuşmuşsun; ikisi de aynı!!!


         Bir de benzer yorumcu arkadaşlar var dikkatimi çekiyor. Bu arkadaşların da eskiye özlem duyduğunu gözlemliyorum. Sürekli şikayet ediyorlar bu platformda siyaset yazılıyor diye. Hatta öyle ki; yöneticileri bilinçli veya bilinçsiz baskı altına alıp suçluyorlar. Sanıyorum ki bu arkadaşların hepsi Norveç'in herhangi bir yerleşim biriminde ikamet etmekteler. Öyleee bir sükuuuuun, öylee bir rahatlık içerisindeler çünkü. Her şey güllük gülistanlık, konuşulacak, eleştirilecek hiçbir şey yok ülkede, bu kendini bilmezler -yani bizler-  tutmuş siyaset yazıyorlar!!!! :) 


         Şu caanım memleketimizde patır patır insanlar ölüyor, kediler bile politize olmuş :) bir bu arkadaşlar susta duruyor. Kedicikler bile önlerinden mamaları alınınca tırmalar, bakın bir haber vardı; hani kargaların yuvasından bir yavru düşüyor yola ve eziyor bir araba onu, kargalar da insanlara saldırıyor bu olay sonrasında. Yani neymiş "tepki gösteriyorlarmış" :) Ehh ben daha ne diyeyim... Bir kedinin, bir karganın aslında olmayan düşünme fonksiyonlarındaki aktivite bile daha yoğunsa eğer, ben daha ne diyeyim :) Madem siz benzetme yapmışsınız, ben de siz ve sizin gibi itiraz sahiplerine bir benzetme yapabilirim. Siz ne kediciklere, ne de yavrusu için insanlara saldıran kargalara benzemiyorsunuz. Sizler akvaryumda yaşayan balıklara benziyorsunuz diyeceğim ama balıklara dahi kıyamadım. Benzetme yapmaktan vazgeçtim :) İyi dileklerde bitireyim. Allah şifa versin, Allah akıl gözünüzü açsın. Ha bu arada kandiliniz mübarek olsun. Hörmetler Sükun :)
13 Haziran 2014, 17.12

         Esticim lüleli saçlım ağlama! Bak ben de ağlayacağım şimdicik. Ne yoğurdum ekşisi yahu sürekli ben kaymaklı yoğurdum diyoruz ehehe. Senin öpüp yeni nazar boncuklarına geçeyim smile Resmi,5 .p


         Efendim hafıza tazeleyelim Nietzsche kimdir, kimlerdir veya da? Hmmm evet :) Arkadaş siz kendinizi çok mu zeki sanıyorsunuz veya da kendinizden başkalarını çok aptal filan? Neyse bilmeyenler, takip etmeyenler yer de ben yemiyorum ki. Çakmalar, yanlar, yancılar; manidar zamanlarda zıpçıktı şeklinde meydana dökülen bin türlü surat. Bir de şekil var ki sorma gitsin. Nietzsche-Che vayy arkadaş kombinasyona  bak, çok sağlam. İkisinin ruhu aynı bedende zuhur etmiş, mübarek kişilik. Mezarlarında kemikleri sızlıyor ikisinin de ehehehe. "Kalıbının adamı" olmak diye bir tabir vardır. Ben isimleri/nickleri de öyle düşünürüm. Kimine uyar, kiminde beş-on beden büyük durur. Nietzs-che!! Şu nickten çıkan sese bak, yorumdan çıkan "ploff" sesine bak; kılıfa bak, içindeki cüsseye bak; zarfa bak, mazrufa bak... bak ki bak yani :) Tövbeee tövbeee, bir de hayvancıkları alet etmez mi aklısıra hakaret edecek diye bana. Şimdi tutup der ki "ben başka bir şey demek istedim" Hep bir "yerse" hali. Yalnız o ne zeka dolu yazıcık öyle, o ne felsefe, o ne beyin fırtınası, acayip ezik hissediyorum şu an, ağlamak üzereyim  böööööööö mendil verin :) Bilmez ki; kendi türünden bir şey olmak yerine hikayemsideki köpekcik olmayı yeğlerim. Bilmez ki; dört ayaklı masum yaratıklardan değil, iki ayaklı insan suretli ama ne olduğu belirsiz insanımsılardan iğrenirim. 


         "Düşmanımın düşmanı dostumdur" derler. Bu sözden yola çıkıp "dostumun düşmanı düşmanımdır" da diyebiliriz. Bu sözler, diyelim bir savaş durumunda gayet geçerli sözler olabilir. Fakat normal insan ilişkilerinde bu davranış biçimlerinin sebebi bildiğiniz kişilik eksikliği ve karakter bozukluğudur. Aklı başında hangi insan yargılarını yakın olduklarının düşmanları/dostları üzerinden geliştirir ki? Allah insana düşmanın bile akıllısı ve delikanlısını nasip etsin. Yazıda hazım için soda da bulundurmak gerekmiş. Gerçi size gerekmiyor, çoktaan başka türlü bir derde düşmüşsünüz. Neyse ki kağıt mendilimiz bolca mevcut. Ortaya yaptığınız şaheser yorum sonrasında, vücut hijyeninizi sağlamak için de kullanabilirsiniz kağıt mendilleri. Pek kifayet etmeyecektir temizlenmenize ama ne yapalım, olduğu kadar artık... Size de boş sohbetler, nasıl sohbetlerse onlar Allah bilir :)

13 Haziran 2014, 21.32
aynen be eline, kalemine sağlık 
13 Haziran 2014, 22.48
 Öfke ve kızgınlık duyguları ile bir yaşamın oldukça zor olduğunu anlıyorum.Kızgınlık''Bir olay ya da kışkırtma ile karşılaşıldığında kızgınlık tohumları çatlamaya başlar.Kızgınlık tohumları zihinde filizlenir.Davranışlar kızgınlık düşünceleri üzerinde şekillenmeye başlar.Kızgınlık beslenir büyür şiddetlenir. ve olumsuz davranışların kontrolu giderek zorlaşır.Kontrol altına alınamayan kızgınlık egemen hale gelir uzun süren tahrip edici düşünce ve davranışları başlatır.Kızgınlık çoğu zaman haksızlığa karşı olduğumuza inandığımızda ya da bizim için önemli bir şeyi kaybetme tehlikesiyle karşılaştığımızda ortaya çıkar.. Psikolog ve kişisel gelişim uzmanlarından   bu satırlar..''Kızgınlıkta ''BEN'' Ego'' vardır.KIRGINLIK,İşte bu noktada Senin olduğunu sandığın ''Bööööööö.ÖÖÖÖÖÖ.ıvır zıvır kıvır olmaz ..Kırgınlıkta kızgın olduğun kişiye olan öfken eğer ki önemsiyorsan kırgınlık haline dönüşür..Bu nokta da  o kızdığın öfkelendiğin kişiyi koruma altına almak duygusu vardır. Kırgınlığı eziklik olarak düşünenlere bu duyguyu anlatmak ne zor.Neyse Benim asıl yazmak istediğim başka bir şeydi ama düşüncelerimide yazmazsam olmaz..Blogların sıkı takipçisiyim..yorum yazmasamda okurum yorumlara bakarım  rumuzlar tanıdıktır. falan. Hadi diyelim ki bloglardan bihaber bazı  arkadaşlar ya dur bir bakayım neler yazıyorlar diyorlar blog sayfasına girip yazıları okuyorlar.olabilir mi? Elbette olur. yorum yapıyorlar tabi ki yapabilirler.Ama sıkıntı şurada başlıyor. yazılan yorumlar sanki bin yıldır yazıları takip eden kişileri tanıyan birilerinin yorumları sanki.Yalnız bu blog için değil bu düşüncem bir kaç blogda da rastladım. ilk kez gördüğüm nickler ama blogere yazdıkları yorumlar sanki onun yazılarını hep takip etmiş tarzını bilen yorumlar duygusu uyandırıyor bende.Tepki veriyor ya da coşturuyor ..Ama kimler bunlar..Neden korkuluyor?tepki almaktan korkuyorsan yazmıyacaksın arkadaşım Yada başka rumuzla yaz ama altına bilindik rumuzunuda yaz..Öyle vur kaç yapma.Övenide yerenide bilelim.Neyin korkusu bu anlamıyorum.İlla eziklik kelimesini kullanmak istiyorum diyenler için '' ezikllik'' sadece bu kişiler içindir. benim için.
13 Haziran 2014, 23.47
yazı ismiyle müsemma olmuş&kullan at&gribal mendil&sonuç çevre kirliliği&fastfood&kitlesi mi?&oldukça fazla&nietzsche gibi uzağa atmadım&ama huylu huyundan vazgeçmiş&koş&
14 Haziran 2014, 08.49

                 Kaç gündür bu yazı hakkında yorum yapmak istiyordum. Hiç bu kadar yazı yazma konusunda kendini kontrol altına almamıştım. Klavyenin tuşlarını kırarcasına yazmak istedim. Çünkü mendil- Bayrak ta beni rahatsız eden bir şey-ler var. Öyle böyle değil çok rahatsız edici. Aynen burun silme ses efektleri gibi! Yanılıyor olabilirim dedim, beklemede kaldım yorumlara bakarak düşüncelerimi anlatırım diye düşündüm. Salt portakalın yorumundan yola çıkarak gereksiz beyin fırtınasına düşmek istemedim. Yazarın ne demek istediğini sorgulayıp gereksiz bir tartışmanın sebebi olmak istemedim. Mesele bayrak olunca hassas davranmak gerekir değil mi, sonuçta alnın çatısında vurulmakta vardır!?

                 Bu konu hakkında gerçekten çok yazmak isterim, konuşması gereken adam ben olabilir miydim?.  Ama nedense hep bir çekincem var. Bir zamanlar bir hikaye anlatmıştım, bloğa verdim 2 saat sonra blogdan kaldırıldı (alenen toplumu provoke etmek ve propaganda) suçlamasıyla. Eskiyi deşmek gibi bir niyetim yok. Anlatmak istediğim şudur. Ben kendi düşüncelerimi özgürce, salonunda hassasiyetlerini gözeterek yapamayacağım için böyle bir serzenişte bulundum.

                 Şimdilik bu kadar karşı görüşe göre tekrar gelebilirim... 

14 Haziran 2014, 19.08

         Digor, neden o kadar ikircikte kaldın bilmiyorum. Benim, insanların etnik köken, ırk, din, mezhep vs.  gibi nedenlerle ayrımına ne kadar karşı olduğumu biliyorsundur. Bu zihniyete her yeri geldiğinde giydiririm. Türk şovenistliği yaptığımı mı düşündün bayrağı görünce yoksa? Şimdi şöyle bir durum oldu; ben bu yazıyı eklenme tarihinden sanıyorum iki gün önce yazmıştım, tam o bayrak olayının olduğu gün filandı sanıyorum. Yazının konusunun da, başlığın da bu olayla en ufak bir ilgisi yoktu. Hatta öyle ki; yazıdan sonra çizgi atıp sadece "yorumsuz" yazıp bayrak eklemiştim. Yazı redlendi, nedenini sorduğumda "yorumsuz olarak eklenen resmin yanlış anlamaya yol açabileceği, bu yüzden redlendiği" söylendi. Bunun üzerine "yazıdan bağımsız olarak..." şerhini düşüp tekrar ekledim yazıyı. 


         Ben de senin gibi bu olayın üzerine konuşabilmeyi, yazabilmeyi isterdim bu ortamda. Ama olamıyor, olamamasının nedeni konunun üzerinde çok fazla kan ve acı oluşu. Darbe üzerine bir yazı yazmıştın, o yazıda ben ilk defa kendimi kaybedip taammüden Duk'a hakaret ettim, ona da bir özür borcum var. O kadar duyarsızdı ki bildiğin kaybettim kendimi. Oysa düşünceye ne olursa olsun saygı duymak gerek hak etmemişti o ettiğim hakareti. Yani demem o ki; konuların üzerinde ne kadar acı varsa, o konuda istenmeyen durumların ortaya çıkması da o kadar mümkün. Bu konu siyaset konuşmaya benzemez biliyorsun. Bayrak ekleyip konuyla ilgili yorum yapmamam da bu yüzdendi.


         Bak bizi biçim çok etkiliyor. Haklısın da bir yerde, haksızsın diyemem. Portakal'ın yorumunda esasında hiçbir şey yok, ama seslenişi ofsayt, seni irite eden noktası da o. Yani anlıyorum seni. Ama Özdür'ün söylediklerinde öyle bir falso yok. Bütün söylediklerine katılıyor olmam bu yüzden. Siyaset her türlü pisliği barındırır, her parti kendi jargonuyla bu bayrak olayını kullanıyor. Her zaman yaptıkları şey. Bu olayda hangisi doğru tutum sergiledi tartışılır. Ama genel bi tablo var. X partisi Soma faciasında çok sırasıymış gibi "hutbe" der din istismarı yapar, Y partisinin gençlik kolları Berkin Elvan'a benzeyen bir çocukcağızı yere oturtup önüne ekmek, karanfil koyarak ajitasyon yapar, Z partisi "alnının çatından vurmak gerek" der milletin milli duygularıyla oynar. Yani bu yazdıklarımın hepsi birbirinden iğrenç politika oyunlarıdır. Ben hepsinden aynı oranda nefret ederim. Özdür'ün dediği çok doğru "filler tepişirken çimenler ezilmemeli". Biz çimenler çivi gibi sağlam olmalıyız, mesele bundan ibaret. Üzerimizde hangi filin tepiştiği mühim değil, mühim olan tepemize çıkmak isteyen fillerin ayağına çivi olarak batma gerekliliğimizdir. Bu gerekliliği yerine getirmek, etnik köken, mezhep gibi ayrıştırmalardan nemalananlara karşı bilakis daha bir kenetlenerek, birbirimize destek olarak mümkün olur ancak. 


         Ben o bayrağı indirenin etnik kökeniyle zerre kadar ilgili değilim Digor. Çok klişe evet ama doğru; o bayrakta olan kan grubu farklı değil, hepsi de tek bir kan çünkü, hepsi de başımın tacıdır, hepsine de minnet duyarım, benim geleceğim için hayatlarını vermişler. Bayrak bunun için kutsal. Bayrağı indirenin alnının çatından vurma gerekliliği savaş halinde mümkün olabilir. Ama millet dediğiniz kendinden olanın kanını döker mi? Benim konuya bakışım ve o bayrağı ekleme gereğini hissetmem sadece vatanıma ve bayrağıma duyduğum sevgiden yani. İlla bir "alnının" çatı lafı edilecekse bu konu hakkında tek söyleyebileceğim şey "bayrağımı indirmeye kalkan birinin önüne kendimi siper edip alnımın çatına kurşunu yiyene kadar engel olacağım" olabilir. Ki hepimizin, her Türk vatandaşının söylemesi gereken tek şey budur sanıyorum.

         Acilen çıkmam gerek şimdi, Digor'a ivedilikle yanıt vermem gereği hissedip iki arada bir derede girdim. Siyahsilgi güzel yorumu yorumlayacağım dönüp :)
15 Haziran 2014, 04.50
Yorum yazdığıma pişman oldugum tek yazı ..değmezmiş.Susma hakkımı kullanıyorum
15 Haziran 2014, 19.39
geçmiş olsun cezve )) bilmukabil 
16 Haziran 2014, 18.07

          Hmm "bilmukabil" bir de "bilmuhabil" var, versiyonu onun :) Bir iyi dilek daha; Allah ıslah etsin.


          Matematikköy; yahu bi yeter nh3ğmgevnmğe. Tam da Siyahsilgi ne güzel nick diyecektim. Bak sen böyle sürekli nick değiştirmeye devam edersen sana Abuzittin diye hitap etmeye başlayacağım haberin ola .pp Yorumun çok güzeldi, teşekkür ederim. Tam da anlattığın gibi; bu yazının devamı senin yorumunun ikinci ve üçüncü paragrafında yazılı. Bu kırgın ve ezik olan ama büyük harfle içerisinde "BEN" taşıyan insan, şikayet ettiğini dış dünyaya yansıtırken, öfkeye tutulsa ve sebep olana hınçlansa belki kurtulacak olduğu durumdan. Ama işine gelen bu olmuyor, işine gelen en yüksek oktavından bağırarak ağlamak ve etrafına insan toplamak. Dediğin gibi "üzülmesi gereken dolgun içerik" onu zaten ilgilendirmiyor da, öyle bir kendine düşmüş çünkü... Problemi görüp çözemediği için ezik, ezik olduğu için ağlak. Etrafındakiler tarafından onanmak tek gailesi olduğundan söylediğin gibi yalnız kalamama sendromu geliştiriyor. Akabinde de niteliksiz niceliğe tapınma... Sonuçta ne kendine ne bir başkasına faydası olmayan bir prototip. Bu yazının gelişimi de böyleydi aklımda. Yazmama sebep olayı da yazacağım bir ara, elbette soda eşliğinde :)
Yorum yapabilmek için ÜYE GİRİŞİ yapmalısın