gamyun.net'i doğru görüntüleyebilmek için tarayıcını güncellemelisin, güncelleyemiyorsan başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsin.

BLOG

Affettim seni, ne olur sen ağlama

20 Haziran 2014, 20.24
A- A+

Sabahın ilk ışıkları penceresinden süzerken, yatağına doğrularak oturdu. Başı öne eğik mağrur bir haldeyken,  karanlıktan yeni ayrılmış gözlerini aralayıp, ışıyan güne başını kaldırıp baktı, rüzgar vurarak havalanan perdenin arkasından…

 

Uğultulu bir halde dudaklarından dökülenler şöyleydi;

 

Yıkıl….

Yıkıl karşımda durma, bir daha tutmayacağım, o beyaz görünen ama kirli kalbinden sızıp kirlenen ellerine. Sana sabretmem, bildiğimi sandığım sevgindendi. Artık sabrım senin için yok. Gece gündüze kavuşursa, bende sana kavuşurum.

Acı olacak yokluğum o nankör benliğine. Ellerine dokunmuşluğum, bütün dokunuşlara perde  olacak ve  hissetmeyeceksin hiçbir dokunuşu sana.

 

Herkesin anlında sıcaklık etkisi ter emareleri belirirken, sen üşüyeceksin yokluğumda.

Bol bol sahte gülücükler serpiştirecek,  yüzünün bensiz çalışmaya mahkûm olmuş kas hatları.

Yiyeceksin, güleceksin, bakacaksın, dokunacaksın ama doymayacaksın. Eksikliğimi her yerde hissedeceksin.

 

Yokluğum seni yaşayan bir ölüye çevirecek.

Ama biliyorum. Yine sen vurdum duymaz  olmaya çalışacaksın. Her umursamaz savsaklaman, ayak bileklerinden başlayıp bedenini sarıp,  kalbine saplanan bir sarmaşık gibi olacak.

 Yeni oyuncaklarınla ötelemek isteyip zamanın eziciliğine sığınacaksın. Sığın, kaç… Gördüğün eriştiğin, gölgesinde gölgelenip, huzur bulduğunu unutmak için kaç…

 

Bakma böyle sitemkâr konuşmama. Önemsediğimden değil seni. Sana verdiklerimi önemsiyorum. Çünkü önemsizliğini, onları her zaman bulacağını sanıp önemsemeyişinle öğrendim.

Ben bir çiftçiyim, ellerimde ki çatlaklar yüreğimi andırır. Tohumlarımı sarp kayaların arasına  serpsem, yinede boy verir. Yıkıl karşımdan…

 

Saat sabahın geceyle vedalaşma anıydı. Aylardır bu halde  uyanır, yataktan  kalkıp susuzluğunu gidermeden, ruhunun susuzluğunu yarı uykulu halde, açık penceresinin üstünde havalanan tülün önünde gidermeye çalışırdı.

Yine telefonunda ondan, umursamadığı onlarca çağrı…

Üzerine yattığı yarı uyuşmuş  kolunu sıvazlayarak, alaca karanlık koludur da, bazen duvarlara vurarak mutfağa su içmeye gitti.

Bardak almaya üşenir, su kabını azına dayar, soğuk suyun bir kısmı göğsüne dökülürdü. Yine böyle bir  su içiş ile yerlere kadar su döktü. Diş izlerinin bıraktığı bir eriği gördü, eriği dolaptan alıp dişleyince , yüzünü ekşitip buz dolabın kapısını kapadı.

Yatağa giderken birden telefonda ki çağrılara bakmak aklına geldi. İçinden, biliyorum yine aynı şeylerin  söylendiği, affet beni gibi geri dönüş isteğini belirten mesajlar dolu, diye geçirdi.

Beklediği gibi  bütün çağrılan ondan gelmişti. Bir tanede mesaj vardı. Mesaj bölümüne girip, telefonun mesajı açıp okumaya başladı.

Sevgilim,

Biliyorum seni çok üzdüm. Bunca zaman, gereksiz kıskançlıklarla seni gerdim. Hiç bir kötü sözünü, sana söylediklerime rağmen,  senden işitmedim. Suskunluğun beni daha çok yerin dibine geçirdi. O sessiz kalıp  pür dikkat dinleyişlerin, öfkem geçene kadar tek  kelime etmeyişlerin, her an gözlerimin önüne geliyor. Gözlerim o an hüzün yaşları ile doluyor.

 

 Karşında hiç ağlamadım. Senden sadece sevgi ve mutluluk aldım. Hayatımın en güzel anlarını seninle geçirdim. O geniş omuzlarına eşlik eden geniş yüreğini ap açık gösterip avuçlarıma emanet ettin. Bazen hırsımdan ona dişledim, senin gıkın bile çıkmadı. Seni öyle  çok özlüyorum ki. Sensizliğin bende  oluşturduğu boşluğu sana yaşlarımla ıslanmış tuşlarla ifade etmeye çalışıyorum.

Boynuna sarılmayı o kadar  özledim ki…

Kalbinin atışını dinlemeyi, ellerini saçlarıma hakim bir rüzgar gibi gezinmesini özledim. Gözlerimi kaldırıp baktığımda yüzüne,  parıldayan  çehrende ki şefkat dolu bakışlarını çok özledim.

Ne olur  beni affet. Biliyorum, senin kalbinde ki tek kişi oldum. Ben senin kadar sevgimizi burçlarda dalgalandıramadım.

Sen bir şey anlatırken, sözünü bölüp, seni seviyorum, demeyi özledim.

Artık gecelerin koynunda uyuyamaz oldum. Kollarının o kucaklayıcı sarmasını yastıklarda arıyorum.

Sen benim, sevgi  öğretenimsin. Sen beni, hiç kimsenin tahammül edemediği şeylere tahammül ederek sabırla beni  bekleyenimsin. Seni seviyorum. Bunu duymanı o kadar istiyorum ki…

 

Mesaj limitim bitiyor, yokluğun bana, sana dair , o kadar çok şey yazdırtmak istiyor.

Seni çok özledim, çok özledim. Ne olur beni affet ve susuzluğumu giderircesine beni ara ve  affettiğini söyle…Seni seviyorum…

 

Bu mesajı okuduktan sonra, olduğu yerde çöktü…

Uzun uzun günün ağarmasını seyretti. Elinden düşen telefon gibi yanaklarından da sessiz sessiz  yaşlar sızıyordu.

Yine uğultulu belli belirsiz bir sesle, seni affettim. Seni affettim. Sen bir daha ağlama böyle. Mesajında ki bütün kelimelerin gözyaşının izlerini taşıyor. Affettim seni, ne olur sen ağlama…

 

Zeynep mesajı attıktan sonra, kanepe  üzerinde iki büklüm ağlayarak uyumuştu. Rüyasında o çok sevdiği, kalbinin genişliğini omuzlarına benzettiği, kendisinden af dilediği sevgilisi, yanına gelip uzandığı kanepenin dibine diz çöküp, seni affettim. Sen bir daha ağlama böyle. Mesajında ki bütün kelimelerin gözyaşının izlerini taşıyor. Affettim seni, ne olur sen ağlama…

 

Zeynep  rüyasının etkisi ile birden uykusundan uyanıp, kollarını açıp sarıldığı yastığı oldu. Telefonunu aradı. Koltuğun arasına sıkışmış halde görüp alınca…

Gelen mesaj sevdiğinden aynen rüyasında ki gibiydi, Sevinç göz yaşları ile Zeynep mesajı titrek dudakları ile okudu.

‘’Seni affettim. Sen bir daha ağlama böyle. Mesajında ki bütün kelimelerin gözyaşının izlerini taşıyor. Affettim seni, ne olur sen ağlama’’…

 

 

 

YORUMLAR


Henüz yorum yapılmamış :( Yazık ama blog sahibi senin yorumunu bekliyor olabilir

Yorum yapabilmek için ÜYE GİRİŞİ yapmalısın