gamyun.net'i doğru görüntüleyebilmek için tarayıcını güncellemelisin, güncelleyemiyorsan başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsin.

BLOG

SESSİZ SEVDA (Roman) -1-

02 Eylül 2014, 09.08
A- A+

                       Slm arkadaşlar, bu benim yazmış olduğum bir romandır. Eminim tüm okuyucu kendisinden birşeyler bulacaktır. Eyer yöneticiler tarafından uygun görülür de yayınlanırsa her gün 4 sayfa atacağım.

                                             SESSİZ SEVDA

Anadolunun şirin bir ilçesiydi, etrafını saran ve yeşilliğinde renk renk çiçekler hoş kokulu bitkiler barındıran, bu tepelerden süzülerek gelen yol ile ikiye ayrılmış gibi duran yemyeşil yerdi Güzel hisar. İnsanları pek çalışkandı, gözünüzün görebildiği kadar her yer yemyeşildi, herkes kendince bir şeyler ekmişti, insanların geçimi genellikle tarım üzerine kurulu idi, eski bir ilçe olmasından dolayı nüfusu kalabalık olmasına rağmen bir birini tanıyan insanlar çoktu bu ilçede. İlçenin girişi çift yol ile ikiye ayrılmış, ilerledikçe yollar üçe dört’e hatta çok daha fazla cadde ve sokaklara ayrılıyordu.  İlçenin ilk girişine baktığınız zaman yeni yeni sitelerin yapıldığını mutlaka görmek mümkündür, bu mahalle yeni yapıldığından hatta evlerinin daha modern olarak inşa edildiğinden ismini Yenişehir olarak koymuşlardı.

 

Yenişehir mahallesinin girişinde başında bulunan iş yerinde tamirci çırağı olarak başlamıştı işe, iş yeri mahallenin en güzel ve işlek yerlerinden biriydi, yeni yeni binalar burada yapılmış, sanki yeni bir şehir kurulmuştu, Halil usta burasının böyle olacağını önceden kestirmiş bir binanın altını satın almış ve oto tamircisi dükkânı olarak düzenlemişti. İş yeri işlek cadde üzerinde bulunduğundan iş hiç eksik olmuyordu.

 

Çırak Cihan’ın, sağa sola ayak işlerine koşturmaktan tabanları yarılmış, yetmemiş gibi işittiği o kadar azarlar da cabasıydı. Babası rahmetli olunca annesi küçükken elinden tutmuş, 12 yaşında iken babasının arkadaşı olan araba tamircisinin yanına yerleştirmişti, kısa yoldan adam olması elinin iş tutması evine para getirmesi için. Oysa o okumak, okuyarak adam olmak istiyordu. Böyle tabana kuvvet koşmaktan azar işitmekten usanmıştı, her hafta cumartesi iş çıkışanda poşetine koyduğu yağlı elbiselerini bile sevmiyordu, mecburdu bir yandan bunu yapmaya, yoksa kimsenin kendilerine bir parça ekmek vereceği de yoktu, yıllar yalları kovalamış aranır bir usta olmuştu, artık ustası ona eskisi gibi bağırmıyor, sağa sola yollamıyordu, düşüncelere dalmış ilk işe başladığı günlerine geri gitmişti.

 

Yeter Cihannnn ustaaa sesiyle kendine geldi;

 

Kalfası idi kendisine seslenen, yeter usta fazla sıkarsan diş sıyıracak diyordu, gerçekten çok sıkmıştı, bir daha nasıl açılabilirdi bilmiyordu, tamam Ali kardeşim diyerek elindeki bijon anahtarını bıraktı dükkanın kapısına yaslandı karşı binalara ağaçlara hatta tepelere uzun uzun baktı, canı sıkılıyordu sanki, kimse bir şey de soramıyordu, ustası durumu fark etmiş, ancak sormaya cesaret edemiyordu. Bir ara sormaya yeltenir gibi oldu, sonra vazgeçti Halil usta.

 

İlk defa böyle görüyordu Cihan ustasını, o yıllarca beraber çalıştığı, çalışkan dürüst ve neşeli ustasını, elbet bir şeyler vardı bunu sormalıydı. Akşam oldu iş elbiselerini çıkarttı, elbiselerini giydi,

 

Haydi, iyi akşamlar Halil ustam, Ali kardeşim dedi, sana da Cihan ustam diyerek uğurladılar Cihan ustayı ancak Halil ustanın içi hiç rahat değildi, bir anlamda veremiyordu.

 

Eve giderken her akşam yaptığı gibi önce fırına uğradı ekmeğini aldı, sıcak somun ekmeğinin ucundan birazcık kopararak ağzına attı verdiği paranın üzerini aldıktan sonra, evin yolunu tuttu.

 

Evi tek katlı, çok büyük olmasa da küçük sayılmayacak kadar bir bahçesi, bahçenin içerinde güller, duvarlarında ise hanımeli çiçeği vardı, öylesine güzel kokuyordu ki, akşam yemeğinden hemen sonra bahçeye çıkar çayını annesi ile birlikte bu kokuların içerisinde içmesini çok severdi.

 

 

 

 

                                                           -2-

Kapı sesine kim o diye cevap verdi Aslı Hanım,

 

Benim anam benim dedi, oğlunun geldiğini anlayan Aslı hanım yağlı ellerini peçete ile sildikten sonra hızla kapıyı açtı,

-Hoş geldin oğlum,

-Hoş bulduk anam,

-Nasılısın oğlum işin nasıl geçti,

-İşlerimiz iyi ana boş kalmıyoruz,

-Şükür ekmeğimizden ziyadesini çıkartıyoruz dedi Cihan.

 

Elindeki ekmeği annesine uzattı, benim uykum var diyerek kanepeye uzandı, oysa her akşam iş gelişinde, annesi ile şakalaşır, hal hatır sorar, annesi ise ona mahallenin kızlarını onun yolunu nasıl beklediklerini anlatırdı.

Yakışıklı idi karagözlü karakaşlı buğday tenli idi, boyu posu yerinde tam bir Anadolu delikanlısı idi. Annesi pişen yemeğin ateşini iyice açtı bir an evvel yemek pişsin, bu bahane ile uyandırıp sorayım diyordu.

 

Pişen yemeği acele ile kaplara doldurdu, acele acele sofrayı sendi, çorbayı döke döke getirip,

Cihan oğlum kalk hadi, yemek hazır dedi. Yavaş yavaş kafasına çektiği battaniyeyi üzerinden aldıktan sonra yavaşça doğruldu, elini yıkamak üzere lavaboya gitti, uzun uzun elini yıkadı, dalgınlığı her halinden belli oluyordu, annesi meraklı bakışlarla oğlunu izliyor, içinden de hayırdır inşallah diyordu, çoktandır böyle görmemişti oğlunu. El yıkama faslı bitmiş Cihan sofraya oturmuştu. Bin bir merak içerisinde olan annesi duramayarak sonunda,

-Oğlum; Neyin var senin,

-Yok bir şeyim ana dedi sadece, ama elindeki kaşık çorba kasesinin içerisinde bir sağa bir sola daireler çiziyordu, bazen kaşları çatılıyor, bazen de boş boş bakıyordu.

 

-Eline sağlık anam yemek çok güzel olmuştu diyerek kalktı sofradan, halbuki bir iki kaşık ancak yemişti. Kuşkulu bakışlar ve binlerce soru ile birlikte yere serili sofrayı topladı Aslı hanım. Ancak içi hiç rahat değildi, ustası ile kavga mı etti, diye düşündü ancak büyüğüne karşı gelecek bir çocuk değil diye düşünmeden de edemedi. Yemekten sonra bulaşıkları acele ile yıkadı, hemen oğlunun çayını koydu, oğlum Cihan, sen çaya bak ben yan komşuya gidip hemen geliyorum diye evden ayrıldı.

 

Bir solukta almıştı o yolu acele acele kapıyı yumrukladı, kim oooo diye gelen sese Emine hanım benim açar mısın dedi, kapı  açılınca Ali evde mi Emine hanım diye hemen sordu,

 

-Hayrola Aslı hanım, ne bu telaş

-Hiç Emine hanım Ali ile görüşmem gerek,

-Tamam da hayırdır inşallah dedi Emine hanım

-Ali oğlummm, bak Cihan ustanın annesi Aslı hanım geldi, seni görmek istiyor dedi, Ali hemen gelerek,

- Aslı ana hoş geldin dedi ve elin öptükten sonra,

-İş yerinde bu gün bir şey mi oldu Cihan’ın canı çok sıktın geldi eve, Ali düşündü öyle bir olay olmadığını söyledi.

-Sonra evet yaa bende fark ettim dedi,

-Neyi diye sordu Aslı hamın.

-Cihan ustam bu gün çok dalgındı, hatta bir ara somunu o kadar sıktı ki neredeyse diş sıyıracaktı, ben uyarmasam hala devam ediyordu.

 

                                                          

 

 

-3-

Aslı hanım bir anlam veremedi.

- Emin misin başka bir şey olmadığına, evet dedi Ali başka hiçbir şey olmadı.

 

Aslı hanım 50 yaşlarında, ancak eşini erken kaybetmesinin acısı onu bulunduğu yaştan biraz daha olgun gösteriyordu, ancak güzelliğinden pek bir şeyde kaybetmemişti. Aklında bir çok soru ile tekrar eve gelmişti, ocağın üzerine koyduğu çay suyu kaynamaktan neredeyse bitti bitecekti,

 

Cihan her yemekten sonra mutlaka çay içerdi. Çayı böylesine seven birinin çayı ocakta unutması pek canını sıkmıştı Aslı hanımın. Elbet bir şeyler olmuştu ancak bunu nasıl ve kimden öğreneceğini merak ediyordu. Çaydanlığa tekrar su koydu, kaynadıktan sonra demledi, çay demini alana kadar bahçede bulunan asma ağacının üzereni kapladığı çardağın altına masayı koydu, üzerini bezle sildikten sonra,

-Cihan oğlum içerideki sandalyeleri de al gel çay hazır diye seslendi.

 

Cihan bir birinin üzerine konmuş iki tane plastik sandalyeyi tek eline alarak, çardağa getirdi birini annesine verdi diğerini ise kendisinin oturacağı yere bıraktı, etrafına bakındıktan sonra sandalyesine oturdu.

 

Annesi bir yandan çayı doldururken bir yandan da;

 

-Oğlum senin neyin var, seni hiç böyle düşünceli görmedim, merak ediyorum ne oldu, iş yerinde bir şey mi oldu, sana bir laf söyleyen mi oldu, hadi sana anlat dedi.

 Cihan ise derin bir nefes çektikten sonra annesinin yüzüne bakmadan,

-Yok bir şey ana dedi.

-Ne olsun ki biraz canım sıktın o kadar geçer sen merak etme dedi. Aslı hanım bir terslik olmadığın sevinmişti ancak halaoğlunun bu haline bir anlam veremiyordu. Eşinden hatıra kalan bir oğlu bir de kızı vardı, kızı Cihan’dan 5 yaş daha büyüktü, babasının vefat etmesi sonrasında, ilk isteyen birine vermişti kızını, Nurten 25 yaşlarında iki çocuğu vardı, eşinin maddi durumu iyi ancak sık sık alkol aldığından pek tadı tuzu yoktu evinin. Ancak bir gün düzelir diye de bekliyordu.

 

İlk doldurduğu çay bardağı bitene kadar hiç kimse konuşmadı, ne Aslı hanım bir soru sordu, nede Cihan bir şey söyledi, avucunun içerisine aldığı çay bardağını annesinin oğlum çayını tazeleyeyim mi diye sormasından sonra bittiğini anlayan Cihan, tamam anam doldur sana zahmet dedi. Yandaki piknik tüpünün üzerinde fısıltı ile yanan çaydanlığı alan Aslı hanım elini yakan buhar ile birlikte ikinci bardağını doldurdu oğlunun, şekerinin ne kadar atıldığını bildiği içinde kendisi atmıştı zaten,

-Buyur oğlum al dedi.

Cihan ikinci bardağı aldıktan sonra ana dedi;

-Ben askere gidersem senin halin ne olur, sana kim bakar, ne ile geçinirsin dedi. Annesi de duraklamıştı nereden çıktı bu askerlik, hiçte oğlunun askere gideceği aklına bile gelmemişti, -Hayırdır oğlum askere mi çağırdılar seni dedi;

- Yok anam çağırmadılar ama Yaşım artık 20 oldu yakında çağırırlar nasılsa onu merak ediyorum dedi.

-Aslı hanım kendisini çabucak toparlayarak, senin merak ettiğin şeye bak oğlum, seni kazandığın para ile ben birikim yapmıştım, sen gidip gelene kadar bana yeterde artar bile.

Yüzü biraz yumuşamış içi ferahlamıştı,

-Peki ya Elif ne olacak anam dedi, Elif !!!

-Elif kim oğlum, diye sordu, Önce bir şey diyemedi, utandı sıkıldı, yüzü pembeleşti,

                                                                      

 

 

-4-

- Boş ver ya ana hiç söylememiş kabul et beni dedi. Elifi duyan anası, oğlunun yanına yanaşmış, soruları sıralamıştı.

- Kim bu Elif oğlum diye tekrar sordu.

Sevdiğim kız diyebildi sadece.

Aslı hanımın o gergin hali birden yumuşamış, bu muydu oğlum senin derdin diye de sormayı ihmal etmemişti. Düşündüğün şeye bak senin derdin bu olsun yeter ki dedi. İkinizde bir birinizi seviyorsanız bizde gider isteriz olur biter. Senden iyisine mi verecekler ki. Seni sevmeyen bilmeyen takdir etmeyen mi var ki.

 

Laflar uzadıkça uzadı, kelimelerin sonu gelmedi. Zaman hayli olmuştu, genelde aksam çayından bir iki saat sonra yataklarına çekilir uyurlardı. Bu kez gece yarısına gelmişti ki, ancak çardak da ki masayı sandalyeleri toplayabildiler. Saat yarım’ı gösteriyordu yataklarına girdiklerinde.

 

            Çalar saatin zili ile uyandı Aslı Hanım hemen oğlunun kahvaltısını hazırlamak için kalktı elini yüzünü yıkadı, mutfağa geçti, kahvaltıyı hazırladıktan sonra, cihan oğlum haydi kalk kahvaltı hazır.

 

            Kahvaltı masasına oturan Cihan ustanın akşamki sıkıntısı hayli geçmiş, eski neşesi kısmen de olsa geri gelmişti. Hayır duaları ile evden uğurlandı işine,  kaldırımda giderken tuaf ve acı acı çalan bir korna sesine benzeyen bir ses duydu, dönmeye fırsat bulamadan o ses ensesine kadar gelmişti,

 

-Yol ver be Cihan ağbi dedi,

- Yol senin Nevzat kardeşim geç dedi, Nevzat geçmedi, (Nevzat mahallenin neşesi, ayaklı gazetesi idi her şeyden haberi vardı, saftı herkes ona mahallenin delisi derdi) ama Cihan usta Nevzat bir tane derdi, Nevzat’ın elinde lastikten bir çember, bu çemberin üzerini çeşitli süs kağıtları ile kaplamış üstüne de bir Türk bayrağı bağlamış, bir nevi araba direksiyonu şekline koyduğu bir şey vardı.  Kendince araba kullanıyordu, hoş beşten sonra birinci vitese takan Nevzat oradan uzaklaştı gitti.

 

            İş yerine geldiğinde saat 07.30 u gösteriyordu, günaydın arkadaşlar, nasılsınız diyerek içeri girdi, Cihan ustadan önce çırak Uğur ile kalfa Ali gelmiş dükkânı açmış etrafı silip süpürmüşlerdi. Çırak uğur koşarak kahveden iki demli çay alıp getirdi önce cihan ustasına sonra kalfasına verdi, Cihan usta bardağı eline aldı dükkânın girişindeki duvara yaslandı bir yandan çayını yudumluyor bir yandan yine karşılara bakıyordu. Çayını bitirdikten sonra dünden yarım kalan arabanın yanına gitti, sıktığı somunu kontrol etti gerçekten çok sıkmıştı, dün ne kadar dalgın olduğunu sonumu ne kadar sıktığından anlamıştı.

 

            Saat 08.30a yaklaşıyordu ki Halil usta;

-Günaydın arkadaşlar, kolay gelsin,

Diyerek içeriye girdi, hep bir ağızdan sağ olasın ustam hoş geldin, dediler. Halil ustanın gözü Cihan ustanın yüzündeki ifadedeydi, hala dünkü durumunun devam edip etmediğini anlamak için arada bir soru soruyor verdiği cevaplara göre sıkıntısının olup olmadığını anlamak istiyordu.

 

-Nasılsın Cihan ustam,

-Çok şükür iyiyim ustam,

-Sen nasılsın

-Ben de iyiyim ve Cihan’ım,

 

 

 

YORUMLAR


Henüz yorum yapılmamış :( Yazık ama blog sahibi senin yorumunu bekliyor olabilir

Yorum yapabilmek için ÜYE GİRİŞİ yapmalısın