gamyun.net'i doğru görüntüleyebilmek için tarayıcını güncellemelisin, güncelleyemiyorsan başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsin.

BLOG

MEDİTASYON

24 Eylül 2015, 18.53
A- A+
Kurban Mantrası ve OM-RAH
   Anlatacaklarımı gerçekten dinleyeceksiniz, herhalde önce nerede olduğumu, rezil çocukluğumun nasıl geçtiğini, ben doğmadan önce annemle babamın nasıl tanıştıklarını, tüm o David Copperfield zırvalıklarını filan da bilmek istersiniz, ama ben pek anlatmak istemiyorum. Her şeyden önce, ben bu zımbırtılardan sıkılıyorum. Sonra, onlarla ilgili en ufak söz etsem, bizimkilere inmeler iner.Yukarıdaki bu giriş cümlesini açıp okurken bir an bana ait sanıp, kaybetmemek için tekrar bir yere not etmeye koyulacaktım ta ki gerçekle yüzleşene kadar… Asıl yazarın ismi alıntının hemen altında yer aldığı gerçeği, yeni bir gerçeği daha doğuruyordu beraberinde. Yazarın anlatımındaki hayat, kurgu ya da gerçek, benim gerçek hayatımla benzeşikti. Kısacası ve açıkçası, bir o kadar rezil ve iğrençti.


O zamanlar çocuk aklım, her ilginç bulmuş olduğu sahneyi, hepsini kaydetmiş ve sonrasında önüme bir bir sermek için , ilerleyen zamanlarda sahneleyeceği günleri bekleyecekti. Ve, bugün o günlerden biri oldu… Bugün geçmişe, çocukluğumdaki o kanlı günlere gitmeme, o korku ve endişeyi tekrar kafamda canlandırmama, hatırlamama sebep oldu.
   Halam sabah erkenden, telaşla yanıma gelerek seslendi, aceleyle kaldırdı, çabuk olup hazırlandıktan sonra bahçeye inmemi istedi eniştemlerin yanına, halamın eşi ve hısımları çocuklarıyla birlikte oradaydı. Sormaya kalmadan direktiflere uymaya koyuldum. Ne de olsa bugün büyük gündü!...

Eniştem, kardeşi -asıl adı Arslan olan- Emrah ile ortak bir koça girmişler. Bahçeye ne bulduysam giydiğim kıyafetlerle indim, evin etrafından biraz dolanınca bahçe görünüyordu zaten. Bahçede bizi elinde kasap bıçağıyla bekleyen Emrah kişisiyle karşılaştık. Yerde bağlı yatan hayvanın açıkta kalan gözleri, yanında köşede dizili duran türlü uzunluktaki bıçaklardan yansıyan ışıklardan nasibini alıyordu; tam karşısındaydı. Hava biraz sıcaktı, güneş çoktan doğmuş marifetlerini sergiliyordu bile. Kaderine razı gelen bu koçun, postunu saran nemin sebebi güneşten ziyade öylece beklemesindendi... Kaderi sorsan nereden bilecek bu zavallı, zaten düşünemez ki kendi kaderinin demircisi olmuş olsun. Bıçaklardan yansıyanlar ve etkileri bir önalıştırmaydı onun için, kendisini sımsıkı saran kalın iplerden kurtulmak için çırpınmayı bırakıp bekliyor olması da sebebini bilmediği bir tür alıştırmaydı. Başında dikilmiş duran paçaları sıvalı, beyaz atletli adamın veteriner olduğunu falan sanmadığına şüphe yoktu.Bu adamın gözlerinde bir şey vardı ama tarifini becermek çok güç ve hatta imkansız gibi. Denemekten bir şey çıkmazdı belki; küçücük yuvarlak, fırıldak, siyah gözleri hipnoz edici etkiye sahipti. Bu gözlere bakan biri onun istekleri dışına çıkmıyor gıkını çıkarmıyordu, çıt çıkarmak için çabaladığı dahi söylenemezdi. Göz çevrelerinin etrafını derin çizgili birkaç halka oluşturmaktaydı. Bu halkalarla gücünü kullanıyordu zannımca. Kendine bir niyet belirliyor ve geriye, dosdoğru bakmak kalıyordu, sadece bakmak bile yeterliydi istediği kişiye. Yerde gıkını çıkarmayan hayvanın da o derin çizgili halkalarla hipnoz olduğu kesin denebilirdi. Yoksa nereden bilecek sersem hayvan kaderine razı gelmeyi; muhakeme edecek bir beyin yoktu ki onda. Doğruyu yanlışı, iyiyi kötüyü ayırt edebilecek bir beyni olmadığı kesindi ama Emrah’ın da ondan aşağı kalır yanı yoktu. Beyinsiz mahlukat paçalarını sıvamış ki birazdan üzerine kan sıçrayacak olursa, önlem olmuş olsun diye, hem de o önü açık plastik çirkin terliklerle.

Ben ve Emrah’ın sapık büyük kızı ve birbirinden salak oğlan çocukları öylece bakıyorduk onlara. Gözlerimiz açık, birazdan olacakları izleyecektik. Korkuyorduk ve ben onlardan yaşımın küçüklüğü sebebiyle daha çok korkuyordum. Zaten izlemek, hiçbir şeyi görmek ve hissetmek istemiyordum ki. Görüntüyü ve o ortamdaki her şeyi, herkesi iğrenç kılan şey midemi bulandırıyordu. Ayrıca, bu adam, çocukluğumun büyük bölümünü geçirdiğim bu yerde, en karaktersiz halleriyle bizi tanıştırmış ve artık bitti derken beraberinde yenilerini peydah etmiştir...Sonunda koçu kurban ederken, yani keserlerken, bizim de gözlerimiz bağlanmadı onunki gibi, sadece "bakma" demekle yetinildi. Hayvanın gözleri açıkta kalmıştı, boğazının yarısı kesik haldeyken akıl edebildiler ancak bağlamayı, günah yazık demeyi. Ondan pek farkımız yoktu şu an. Tek farkımız korkudan yutkunacak zamanı bulamazken o hayvan, biz bir soluk almadan bile olsa yutkunabiliyorduk. Bu yönümüzle öndeydik! Can havliyle son çırpınışlarını gerçekleştiren hayvan, kendini sıkıyor ve- çocukların bakışlarıyla bıçaklar derken- kaskatı oluveriyordu eti. Ancak bu yeterli bir engel değildi. Son, can alıcı, vuruşla birlikte kelle gövdeden ayrıldı nihayet. Tam kusacağım derken alnıma yapıştırılan kan iziyle irkilip kusmayı ertelemiş oldum bu görüntüden sonra. Yerdeki kan izi hortumdan akıtılan suyla temizlendi sözde…

   Ağır ve yavaş kesilmedi koç hayvanı, aceleyle ve boğazına acemice asıldılar keserken. Çarpışmanın, yani bıçağın delici, kesici hareketinin farkına varıyordu ve ağlayabilirdi; bıçak kesti geçti. Picasso’nun bu yüzü çizebilmiş olmasını arzulardım…   Aslında, çocuk olmak demek açık bir zihin ve temiz bir bellek demektir…  O güne kadar adını duyduğum adına bayram dedikleri şey bu olamazdı; bunun üzerine epey bir kafa yormuştum ve sorduğumda aldığım yanıtlar tatmin edici değildi. İnandırıcı gelmemekle birlikte mantıksız duruyordu… Neyseki allahtan, akıllı bir çocuktum da her söylenilene hemen inanmıyor ve kabul etmiyordum… Bu da böyle bir anıydı, aklıma gelince günün anlam ve önemine nazaran anlatayım dedim. Çocuktuk işte, hislerimiz pek önemsenmiyordu ama sonunda büyüdük.  Büyürken kimimiz onun gibi kocaman Emrah oldu, kimimiz de alçakgönüllü eniştem olup da iyi, güzel izler bırakıp gitti ardından.

Özdür


YORUMLAR

25 Eylül 2015, 05.56

         Güzel yazmışsın.  Betimlemenin çok vahşi olduğu yerlerini okuyamadım dikkatlice, irite oldum çünkü. Bu anı sende bir travma yaşatmış olmalı, ki bunu yazıya dökmüşsün. Peki bu olayı yaşadıktan sonra veya idrakine vardıktan sonra vejeteryan oldun mu?
25 Eylül 2015, 22.46

Özür dilerim herkesten arkadaşlar, alıntıyı belirtmeyi unutmuşum… Aklımda olanı yazıya aktardığımı sanıyordum... Tekrar yazmış olalım:

Asıl adı Magdelena Carmen Frida Kahlo Calderon olan ressamımız küçük yaşlarda geçirmiş olduğu ikinci bir kazayı dile getirirken şunları demiştir: “Tuhaf bir çarpışmaydı bu, şiddetli değil, ağır ve yavaştı, herkesi sarstı. İnsanın çarpışmanın farkına vardığı, ağladığı doğru değil. Gözümden tek damla yaş akmadı ve demir çubuk, kılıcın boğayı delmesi gibi beni de deldi geçti.”

Dolayısıyla anlatımını sevdiğim, dizilimine hayran olduğum cümleler bu haliyle, yazıyı yazarkenki his ve sezi konularında yardımcı olmuş oldular...

Frida’mızı bilmeyen kalmadı artık, ancak, yine de alıntı konusunda hassas olanlar için biraz daha dikkatli olmam gerekirdi…

Frida Kahlo için Picasso’nun sarfettiği söz; “biz onun gibi insan yüzleri çizmeyi beceremiyoruz.”


* En bilindik The Two Fridas isimli tablosu.


(Yatağa bağımlı olduğu günlerde babasının aldığı fırça ve tuval, annesinin yatağının üzerine astığı ayna hayat vermişti Frida’ya. Aynadan kendi aksine bakıp, gördüğü farklı yüzleri resmetmişti.)

28 Eylül 2015, 22.01
güzel de koç 2 hisse olmaz.islam hukukuna göre küçük baş hayvanlar tek hisse olurlar.ilmihal bilgileri.tşkl.

Yorum yapabilmek için ÜYE GİRİŞİ yapmalısın