gamyun.net'i doğru görüntüleyebilmek için tarayıcını güncellemelisin, güncelleyemiyorsan başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsin.

BLOG

Sevgili günlük

23 Ekim 2015, 16.02
A- A+

    Aslında uyumadığımdan uyanamadığım soğuk bir gündü... Tüm soğuk günlerin telif hakkı Ankara'ya ait olacak değildi ya. Soğuktu işte... Sebebi vucut ısımın  dışarıdaki havanın ısısından çokça fazla olmasındanmı  yoksa  başka bir nedendenmiydi bilinmez ama üşüyordum.

    Dışarıya çıkıp gezmek istedim. Gökyüzü öylesine  bulutlara bürünmüştü ki sanki 10 yıl boyunca güneşi göstermeyecek kararlılıkta ve kapkaraydı. Titreyen ellerimi zaptedebilmek için ceplerime sokup yürümeye başladım. Büyük ve upuzun caddede  bir  başımaydım öyleki attığım adımlardan  veya altı boşalmış kaldırımlara bastığımda çıkan sesler koca caddeyi inletircesineydi. İstemsizce  kaldırım çizgilerine basmadan yürümeye devam ediyordum.  10 metre kadar önümden arabanın önünden çıkan Çomarı görünceye kadar  yalnız olduğumu sanıyordum. Adı Çomar değildi bir anda  öyle isim vermiştim işte. Sadece ama sadece bir anlığına irkildim görünce Çomarı. Köpeklerden  korkardım çünkü. Ama o anın sonunda o korkumun umrumda olmadığının farkına vardım.
Kafasının arkasından seyrelmiş tüyleriyle, inik kulaklarıyla, bacaklarının arasına sıkıştırdığı kuyruğuyla ve masum gözleriyle ne yapabilirdi ki bana. Belli ki onunda dünyevi tasaları vardı. Bayağı bir mesafe bana uzaktan uzaktan refakat ettikten sonra geldiği gibi araçların arasında birden kayboluverdi. Başka birşey cezbetmişti belli ki. Sonrasında hafiften esen bir sonbahar rüzgarı kendini belli etmeye başladı. Rengi açık yeşile çalan sararmaya yüz tutmuş  yaprakların dallarına tutunma çabasına  tanık oldum. Hüzünlendim... Zamana  karşı koyamayacaklarını anlatabilmeyi isterdim ağaç dilinde. Tıpkı Herşey ve  herkes gibi. Derken  suretler belirmeye başladı ve artık başka ayak sesleride dolduruyordu ve bozuyordu caddenin sessizliğini. Bir tarafta günün  nasıl geçecegi muamması gütmeden dükkanını açmaya koyulan esnaflar, bir taraftan  mesaisine başlamaya yetişen  emekçi insanlar. Ha birde esneyen ağzını bir eliyle kapamaya çabalayan 8-10 yaşlarında bir çocuk. Belliki gece  geç yatmış kerata. Aklımda fırından taze simit almak vardı  oturup çay eşliğinde yemeyi  planladığım.  Bir anda vazgeçmiştim fırından  almak fikrinden. Soğukta olsa bir simitçi kardeş bulup ondan alacaktım. Keşke başka birşey mi dileseymişim dercesine birkaç dakika yürüdükten sonra bir simitçi kardeşe denk geldim. Sordum önce -Söyle  bakalım siftah benmiyim? -Evet abi dedi ve tebessümünü ekledi samimiyetine. Çokta aç olmamama rağmen aldım 3 tane ve her zaman çay içtiğim mekana doğru yöneldim. Çok göze batan bir yer değildi ama severdim ismini bilmedigim yaşlı amcamın çayını ve otantik bir havası vardı mekanın. Varmıştım O da  günün ilk çayını çıkarmak üzereydi. Elimdeki  simitleri görünce  5 dakikaya demlenir az beklicen dedi  tanıdık bir simaya konuşur tonda. Amcam çayı getirdiğinde artık caddeler dolmaya yüz tutmuştu ve sanki hayat artık kendini anlatmaktan vazgeçmişti o günlük. Sıra insanlarda dercesine... Süzgeçten sızan bir kaç çay posasının  üstünde  yüzüştüğü tamda demlenmemiş ince belli bardaktaki çayımı 1 simitle içtim ve eve doğru yöneldim. Üşüme hissimde geçmişti bir nebze...

    Günlük tutma amacı neydi insanların, geçmişi hatırlamak mı yoksa bir boş sayfaya sırdaşlık misyonu vermekmiydi bilinmez ama biraz huzurlu ve biraz da hüzünlü  geçen 1-2 saatimi bu kıvamda dile getirmek güzel şeymiş vesselam...

    Herkese güneşli ve mutlu günler dilerim...


YORUMLAR

24 Ekim 2015, 01.28
Hayırlısı gardaş ne diyek, emegine sağlık.
25 Ekim 2015, 05.50
cevap veriyorum B şıkkı sırdaşlık DDD , emeğine sağlık.
Yorum yapabilmek için ÜYE GİRİŞİ yapmalısın