Sevginin Getirdikleri
16 Ağustos 2023, 17.07 A- A+ İnsan hayatının belirli dönemlerinde çaresiz kalır. Ne yapması gerektiğini çok iyi bilir; ama nasıl ne zaman ve ne şekilde yapacağını bilemez. Bilir ama bilemez. Gerçek olan şeylerin suratına bir tokat gibi çarptığını bilir bilir de, yine doğrunun gerçek doğru olduğunu kabul etmek istemez. Düşünür, dalar gider uzaklara, geçmişini sorgular, bazen de çok uzağa değil düne bakar, dün nasıldı bugün nasıl der içinden. Bir anlam veremez. Ne olmuştu şu kısacık günde diye geçirir içinden ama bilmez ki kısacık sandığı günün aslında bir ömür hayatla eşdeğerde olduğunu. Bilmez ki insanoğlunun yaşamlarının sadece anlıktan ibaret olduğunu. İnsanlar neden sevdikleri, alıştıkları insanların kendisine zarar verdiğini bile bile vazgeçemez? Geçer mi? Ben de öyle düşünüyordum. Aslında ne düşündüğümü bilemeyecek kadar kendimi zavallı hissediyorum. Dedim ya ne yapman gerektiğini bilirsin ama yapamazsın. Peki neden insan hep karşısındakinin kurallarıyla yaşamak ve hareket etmek zorunda kalır? Kalmaz mı? Siz öyle zannedin. Sevmenin ne kadar zor bir şey olduğunu bilen kaç kişi vardır şu dünyada. Daha bebekken sevmeyi ve sevilmeyi öğretmediler mi bize. Herkesi seveceksin. Karşındaki insana saygıda kusur etmeyeceksin. Tamam herkesi seviyorum, herkese saygılı davranıyorum, peki karşılığında ne alıyorum diye bir soru sorulsaydı; muhtemelen cevap olarak sende aynı şekilde sevip saygı duyulan bir insan olarak kabul edileceksin şeklinde günümüze tezat düşen bir cevap alacağım kesin. Sevginin acı, gözyaşı, hüzün, kandırmaca, ihanet getireceğini söyleselerdi, dünyanın en kötü insanı olmaktan büyük bir mutluluk duyardım. Düşünsenize bir kere o öldürücü darbe adı verilen sevgi darbesini yemeyeceksiniz. Hüzün, ihanet hep sizden uzak olacak. Kimsenin sizi üzmesine izin vermeyeceksiniz.
Birbirlerini gerçekten ama gerçekten seven kaç kişi vardır ki şu dünyada. Sevgi uğruna ölmek değil, sevgi karşındaki insanı kullanmak değil, sevgi asla gözyaşı dökmek değil. Ama ne yazık ki sevgiyi tanımla dediğimiz zaman hep bunlar çıkıyor ortaya. Gerçek sevgi nasıl mı olmalı? Bilmiyorum ki bana küçükken böyle öğretildi. Ama inanmak tanımak istediğim sevgiyi sorarsanız anlatayım: Sevgi içten, kalbinin tüm damarlarından, beynin milyonlarca hücresinde hissedebileceğin bir şey olmalı. Öyle ki karşındaki insanı gördüğünde hepsi allak bullak olmalı. Yüreğinin öyle bir çarpmalı ki karşındaki insan görmese, duymasa bile hissedebilmeli. Onun hakkında konuşurken dilin değil ilk önce gözlerin konuşmalı, gözlerindeki ışıktan her şeyi anlamalı karşındaki. Sevgi sürekli almak olmamalı, sevgi içinde kuşkuları, hüzünleri barındırmayan kutsal bir duygu olmalı. Neden biz insanlar bu kadar riyakarız. Neden hep karşımızdaki insanı sömürmek, ona acı çektirmek ister, o acı çektikçe zevk alırız ve bundan da büyük haz duyarız.
Kendime şu sıralar sorduğum en sık sorulardan birisi de bu: ama neden? Cevabını bulmuş değilim. Sevdiğimiz için gibi saçma bir cevap verdiğinize eminim ama inanın ki değil. Sevgi tek taraflı sevgi olmaz sadece avuntu olur. Ben cevabını henüz bulamadım. Belki bir gün bulurum. Hoş bulsam da ne olacak ki. Başka acı olan şey de sevdiğin kişi tarafından sevilmediğini farketmek. İnanın çok kötü bir duygu. Bunu anladığınızda tüm damarlarınız kopuyor. Vücudunuz buz kesiyor. Bunu şöyle de tanımlayabiliriz. Biraz acı olacak ama çok sevdiğiniz birisinin ölüm haberini aldığınız zaman ki hisler. Hiç fark yok. Bir de her şeyi zamana bırakan insanlar vardır. Onlarda elinden gelen her şeyi yapmış ve başka bir şey yapmaya gücü kalmayan insanlardır. En büyük tesellileride budur zaten. Sürekli kendilerine ve etrafındaki insanlara ben elimden gelen her şeyi yaptım der, der de bununla etrafındaki insanların ona inandığını düşünüp biraz mutlu olur. Zamana teslim olan kişi çaresizlerin en beter durumunda olanıdır. Neden insanlar yakınında olan kişileri ve iyiliklerini onları kaybedince anlar? Bu çok klasik bir sorudur. Ama şimdiye kadar bu sorunun cevabını en azından beni tatmin edebilecek bir yanıt duymadım. Bence tek cevap biz insanların biraz pardon oldukça bir salak olduğumuzdan başka bir yanıtı olmamalı.
İkili ilişkilerde bir de ne hissettiğimi bilmiyorum sendromu vardır. Düşünsenize bir seneye yakın bir zamandır bir birlikteliğiniz var. Ve bir gün o insan size gelip sanki çok matah bir şeymiş gibi böbürlene böbürlene karşısındaki kişiye gayet rahat bir şekilde sana neler hissettiğimi bilemiyorum diyebiliyor. O anda karşısındaki insanın neler hissedip hissetmemesi onun için hiç önemli değildir. O kendini düşündüğünü sanır, ama bunun yanlış olduğunu elindeki kaybedince anlar. Onlar için söyleyebileceğim bir tek şey var. Allah onları affetsin. İnsan mutlu olunca günler ne kadar da çabuk geçer. Zamanı durdurmak ister ama elinden bir şey gelmez. Geceler çabuk geçer hiç farkına bile varmaz insan. Birde hüzünlü akşamlar vardır ki işte ilk o zaman gecelerin uzun olduğunun farkına varılır. Saat hiç ilerlemez. Bir zamanlar zamanı durdurmak için kendini paralarken şimdi zaman geçsin diye yapamayacağın şey yokmuş gibi gelir. Ama nafile boşunadır yakarışın, çünkü zaman sana düşmandır.
YORUMLAR